İklim KriziManşet

İklim değişikliğiyle mücadele kapitalizm ile olmaz

0
A statue of George Washington stands across from the New York Stock Exchange in Manhattan, New York City, U.S., December 21, 2016. REUTERS/Andrew Kelly

The Huffington Post‘da Laura Paddison imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Berk Öktem‘in çevirisi ile yayınlıyoruz.

***

Dünya ekonomileri hızla gelen iklim değişikliğine, artan toplumsal eşitsizliklere ve ucuz enerji döneminin sona ermesine hazır değiller.

Ucuz ve bol enerjiye erişimin zorlaştığı ve iklim değişikliğinin etkilerini her yerde gördüğümüz yeni, zorluklarla dolu bir çağa giriyoruz ve serbest pazar kapitalizmi bizi bundan kurtaramayacak. Bu, Bios (Finlandiya’daki bağımsız bir araştırma enstitüsü) tarafından Birleşmiş Milletler için hazırlandığı bir raporun sonucu.

Kargaşa içindeki bir dünyanın işaretlerini görmek hiç de zor değil. İnsanlar, hızla gerçekleşen iklim değişikliğinin etkilerini hissediyorlar. Şehirlerde sıcaklıklar 50 dereceye kadar çıkabiliyor, Kaliforniya cayır cayır yanıyor ve buzullar yok oluyor. Aynı anda biyoçeşitlilik akıl almaz bir şekilde azalıyor, hayvanlar doğal seyrinin 1000 katına ulaşan bir oranda yok oluyorlar. Tüm bunlara ek olarak toplum olarak, artan eşitsizlikleri, işsizliği ve gittikçe artan kişisel borç oranlarını görüyoruz.

Kaliforniya Lakeport’ta River yangını sırasında rüzgarla büyüyen alevler tepeden aşağıya evlere doğru ilerliyor. 2 Ağustos 2018. Fotoğraf: Fred Greaves/Reuters

Makale, birbiriyle ilişkili tüm bu krizler karşısında trajik bir şekilde hazırlıksız olduğumuzu söylüyor: ”Açıkça söyleyebiliriz ki önümüzdeki çağın koşullarına uygun bir ekonomik model geliştirilemedi.”

BM’nin 2019 Global Sustainable Development Report (Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Raporu) için istenen makale, dünyanın emisyonlarını ve tüketimini radikal biçimde azaltıp iklim değişikliğini durdurabilmesi için elzem dönüşümü gerçekleştireceği kritik süreç olan önümüzdeki 20, 30 yıla odaklanıyor.

Klasik ekonomik teorilerin, ucuz ve bol enerjiye ve hammaddeye erişimimizin her zaman devam edeceği varsayımı üzerine kurulduğunu hatırlatan makale “ucuz enerji çağının sonuna yaklaştığımızı” belirtiyor.

Yazarların ana argümanı, ekonomilerin, tarihte ilk kez daha az verimli enerji kaynaklarına yönelmesi yani daha az bir enerji miktarını daha çok çaba harcayarak çıkarmak durumunda kalmaları. Yer altından çıkarılabilecek yığınla fosil yakıt var ama bunları kullanmak iklim hedeflerine ulaşmayı imkansız hale getirir ve iklim değişikliğini hızlandırır. Ayrıca gezegenin atıkları yönetebilme kapasitesini enerji ve doğal kaynak tüketimimiz yüzünden aşmaktayız.

Başka şekilde söylemek gerekirse, ekolojik olarak geri dönülemez noktaya geliyoruz ve bununla uğraşabilecek ekonomik araçlara sahip değiliz.

Araştırmanın yazarlarından, Bios’ta ekonomi ve kültür konularında uzman bir akademisyen olan Paavo Jarvensivu Huffington Post ile telefon görüşmesinde “Serbest pazar kapitalizminin dinamiklerinin bizi kurtaracağına inanmak; bu tabi ki gerçekleşmeyecek” diye belirtti. Rapor, piyasa güçlerine göre işleyen ekonomilerin bu sorunlarla ilgilenmeyeceklerini çünkü kısa dönemli kâr amacına odaklandıklarını dolayısıyla iklim değişikliği ve çevre felaketlerini umursamadıklarını anlatıyor.

Ama Jarvensivu kapitalizmin ölüp ölmediği meselesiyle ilgili tartışmalara girmekte pek de hevesli değil.

Jarvensivu’ya göre “kapitalizme tek bir öbekmiş gibi bakmak veya ya kapitalizm mi devam edecek yoksa bambaşka bir sistem mi sorusunda diretmek zararlı bir düşünüş yöntemi.”

“Bu dönüşüm için (ucuz enerjiden ve kitlesel tüketiminden başka bir yöne) gereken sosyal ve maddi ihtiyaçlar çok yüksek ve bu toplumların 20-30 yıl içinde emisyonlarını azaltabilmek için inanılmaz değişimler geçirmeleri gerekiyor. Dolayısıyla artık kapitalizm mi başka bir sisteme mi sahip olmalıyız sorusunu aştık”diye de ekliyor.

New York borsası karşısında George Washington’un heykeli yer alıyor. New York, 21 Aralık 2016. Fotoğraf Andrew Kelly, Reuters

Bunun yerine, önümüzdeki engelleri aşabilmek için ekonomi hakkında düşünmenin yeni yollarını bulmamız gerektiğini söylüyor. Soru şu “daha çok tüketimi mi hedefleyeceğimiz yoksa yaşanabilir bir çevreyi mi?”

Sanayileşmemizi sağlayan ama bunu iklime büyük zararlar vererek yapan küresel enerji üretimimizin %80’i fosil yakıtlardan (petrol, kömür,gaz) geliyor. Rapora göre bu yakıtlardan tamamen uzaklaşmamız gerekiyor ama yenilenebilirler, konvansiyonel enerji yöntemleriyle kıyaslanınca yeterince verimli değil ve gerekli altyapıya da henüz sahip değiliz: “Bugün harcadığımız veya gelecek 10, 20 yılda daha da artacak enerji ihtiyacımızı düşük karbonlu yöntemlerle karşılama ihtimalimiz, imkansız değilse bile,oldukça zor.”

Rapora göre yapmamız gereken gelişen temiz enerji kaynaklarını azalan enerji tüketimiyle birleştirmek. Raporda, kişilerin düzgün bir hayata sahip olabilme şanslarını azaltmadan bunu nasıl yapacağımıza dair birkaç önerisi de var.

Kişisel araba sahipliğine olan odağımızı tamamen değiştirmek,ulaştırma konusuna bambaşka bir bakış getirilmesi ilk önerilerinden biri. Şehirlerde ilk adım kent planlarında büyük değişiklikler yapılması yani bisikletin ve yürümenin,elektrikle çalışan toplu taşıma sistemleriyle tamamlandığı planlar yapılması. Bu, “insanlar için genel anlamda daha kazançlı olacaktır” diyor Jarvensivu. “Daha az ulaşım, daha az kişisel araç anlamına gelse de hayat kalitesini düşürmeyecektir.”

İnsanlar Kopenhag’da bisiklete biniyorlar. Çalışanlar, öğrenciler, turistler arabalar ya da otobüsler yerine bisikleti tercih ediyorlar. 28 Nisan 2015

Uluslararası nakliye ve havacılık sektörlerine büyük darbeler indirilmeli diyor rapor ve devam ediyor, “Bu hızda büyümeleri kabul edilebilir değil” çünkü emisyonların acilen azaltılması gerekiyor çünkü bu sektörlerin düşük karbonlu alternatifleri yok.

Gıda sistemi de baştan sona tekrar düşünülmeli. Hem zengin hem de fakir ülkeler, nüfuslarını çeşit çeşit gıdayla besleyebilmek için kendine yeterli bir üretime sahip olmaya odaklanmalı diye tavsiyede bulunan rapor, süt ve et ürünlerinin iklime zararlı etkilerinden ötürü beslenme alışkanlıklarımızın büyük ölçüde bitki bazlı bir hale gelmesinin gerektiğinden de bahsediyor.

Konut meselesi ise dönüşümün üçüncü ayağı olarak gösterilmiş.Çelik ve beton kullanarak yapılan inşaatlar aşırı karbon yoğun olduklarından ötürü ahşabın kullanıldığı (karbon yutağı) mimarı yapılara kayılması gerektiğini belirtiyor.

Tüm bu değişimler için ortak politik eylemlere ihtiyacımız var.“Kapsamlı ortak bir vizyon ve çok iyi koordine edilmiş planlar gerekiyor. Aksi durumda, küresel sürdürülebilirlik hedeflerini yakalamak için gerekli hızda bir sistemsel dönüşüm mümkün değil” diye belirtiyor rapor.

İyi güzel de dünya siyasetinde gerçekleşenlerle hiç de uymuyor bunlar. Başkan Donald Trump çevre yasalarını azaltmaya kararlı ve Paris iklim anlaşmasından da çekildi. Anlaşmada kalan ülkeler bile koydukları hedeflere erişmeyi başaramıyorlar.

ABD Başkanı Trump, Batı Virginia Charleston Civic Center’da destekçilerini selamlıyor. 21 Ağustos 2018. Trump yönetimi, 21 Ağustos’ta ABD’nin kömürlü termik santraller üzerindeki yasal düzenlemeleri hafifleteceğini açıkladı. Fotoğraf: Ngan Mandel, AFP

Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun kampanyasındaki en önemli ögelerden biri olan karbon fiyatlandırılması yöntemine, yani kirleticinin saldığı karbonun maliyetini ödemesine, artan bir ilgi var. Ancak rapora göre bu önlem yeterli olmaktan çok uzak: “Bir politika aracı olarak karbon fiyatlanması en temel ögelerden birini, farklı ekonomik aktörlerin ortak bir amaç için bir araya gelmesini sağlayamıyor.”

Jarvensivu’ya göre harekete geçilmesi için gereken tepki insanların hakikaten gelecekteki güvenlikleriyle ilgili kaygılanmaya başlamalarından ve kolektif bir hareket arayışına girmelerinden sonra gerçekleşecek. “Bu tip şeyler, insanlar için yeni bir iPhone almaktan veya Tayland’a yıllık seyahat yapmaktan çok daha önemli hale gelebilir. Güvenlik hissi arıyoruz ve bunu sadece parasal olarak alım gücümüzü arttırmaya çalışarak yapmıyoruz”diye ekliyor.

Senatör Bernie Sanders’ı ve Profesör Stephanie Kelton’u bahsettiği ekonomik dönüşümü arayan örnekler olarak gösteriyor. Kelton çalışmalarında bağımsız ülkelerin paralarının asla bitemeyeceğini savunarak ekonomilerin, iklim değişikliğiyle mücadele adına gerekli dönüşümü finansal nedenlerle yapamayacağı argümanını çürütüyor.

Jarvensivu,raporun günümüzdeki ekonomiden tamamıyla farklı bir ekonominin savunuculuğunu yapmadığı konusunda ısrar ediyor, en azından kısa dönemde. Raporun amacı yaklaşan enerji ve doğal kaynak krizlerini ve bunlarla mücadele edecek ekonomik araçları ve politikaları belirlemek olduğunu belirtiyor.

“Bundan 20, 30 yıl sonra ekonomimizin nasıl bir hale geleceğini bilmiyoruz. Eğer emisyonlarımızı radikal biçimde azaltmayı başarırsak ve bunu yaşam standartlarımızı düşürmeden yapabilirsek, o gün hala kapitalizm mi değil mi tartışması mı yaparız yoksa başka arayışlara mı girmiş oluruz” diye soruyor ve cevaplıyor: “Büyük ihtimalle başka arayışlarımız olur.”

.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Berk Öktem

.

(Yeşil Gazete, The Huffington Post)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.