KadınManşet

‘Eko-Feminizm’ nasıl iklim krizine karşı en büyük umudumuz haline geldi

0

mindbodygreen.com‘da Jenny Howly imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Onur Akdağ‘ın çevirisi ile yayınlıyoruz.

***

Why Woman Will Save the Planet”in bu alıntısında, çevreci Jenny Hawley, kadınların nasıl iklim değişikliği görüşmelerinin dışında bırakıldıkları – ve gezegeni kurtarmak için bize ne olması gerektiği – ile ilgili önde gelen araştırmaları özetliyor. Şimdi ikinci baskıda, kadın kanaat önderleri şu ebedi mesajı yaymaya devam ediyorlar: Gezegeni kadınlar kurtaracak, ama yalnız değil. İçsel ön yargıları nasıl ortadan kaldırıp daha sürdürülebilir bir gelecek için birlikte ilerleyebileceğimizi öğrenmek için okumaya devam edin.

Kadınlar, çevresel hareketlerin, başından beri öncüleri olmuşlardır. Bu mücadelenin asıl odak noktası insanlar ve kamu sağlığıdır: temiz su ve hava, yeşil alanlar, gıda pestisitleri denetimi… Fiona Reynolds, Octavia Hill’in kamu sağlığını, Viktorya İngiltere’sindeki doğa aracılığıyla iyileştirme çabalarını tarif eder. Caroline Lucas, bilim insanı Rachel Carson’ın Amerikan çevre hareketlerini tetikleyen 1962 tarihli kitabı Silent Spring‘in (Sessiz Bahar) önemini vurgular.

Bugün şunu biliyoruz ki günümüzün çevresel sürdürülebilirlikle ilgili – iklim değişikliği, gıda üretimi, toprak kullanımı, tüketim, nüfus artışı – en büyük köstek ve çözümleri temelde insanlarla ilgili.

Pek çok çevresel hareket, nüfusu azaltmak için dar ve basit anlamda cinsel ve üreyici sağlık ve hakların iyileştirilmesiyle kadınların güçlendirilmesinin önemini anladı. Bu, aynı zamanda kadınların bu haklara sahip olmadıkları yerlerde güçlendirilmeleri analizini de kısıtlamaktadır. Sarah Fisher, ikna edici bir şekilde, kadınların cinsel ve üreyici sağlık ve hakların gözetilmesinin kendi başına gerekli olduğunu, bu gözetmenin aynı zamanda çevresel değişimin öznesi olarak da kadınları güçlendirmek anlamına geldiğini tartışır.

Basitçe  söylemek gerekirse, kadınlar toplumun yarısını oluşturmaktadır ve çözümün bir parçası olmak zorundalar.

Cinsiyet ön yargıları, kadınların dünya ile etkileşimlerini nasıl etkiler?

Bir oğlan ve bir kız annesi olarak, onlara pek çok insanın farklı davranmasına ve çocuk oyuncaklarının hala ‘oğlan’ ve ‘kız’olarak etiketlenmelerine – zarar veren eşitsizliklere çabucak dönüşen cinsiyet farklılıklarına – şaşırdım. Bunun bir uzantısı, çocukların çevre deneyimine kadar uzar. Çamura bulanmak, ağaçlara tırmanmak veya böcek toplamak genellikle oğlan aktivitesi olarak görülür ki bu da çocuğun yaşam boyu doğayla kurduğu bağlantıyı etkiler.

Cinsiyetle ilgili kültürel varsayımlar çok güçlüdür ve genelde doğuştan sahip olunur. 2014’de gündem olan “LikeAGirl” kampanyası gibi girişimler yaygın dilin cinsiyet ayrımını güçlendirdiğini ve kadın ve kızların altını oyduğunun açığa çıkarılmasına yardımcı olurlar.

Bu önyargıyı kültürümüze ve toplumsal yapılara bağlamak gerekli bir adımdır, yalnızca cinsiyet eşitliğini başarmak anlamında değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik için de.

Bu kitaptaki pek çok uzman, toplumsal dilimler arası – eğitim ve akademik araştırmalarda, politikada, iş hayatında ve iklim değişikliği uyum planlamalarında – cinsiyet ön yargılarına kanıt sağlamaktadır. Kadınlar genelde dikkate alınmamaktadır,ama bilinçli olarak, belli rolleri gerçekleştirmek için elverişli oldukları düşünülür. Tüketici olarak baskın bir şekilde kadınları hedefleyen moda endüstrisinde bile, erkekler kıdemli pozisyonlara, karar alma ve yönetme işlerine hakimdirler.

Aynı durum çevre hareketleri için de geçerli; ABD’de yaşayan gazeteci Suzanne Goldenberg’in dikkat çektiği üzere “Büyük Yeşil’inen tepesi, bir Çay Partisi buluşması kadar beyaz ve eril.” Nature dergisinin 2014 Kasım sayısındaki bir yorum, koruma hareketlerinde kıdemli kadınların olmasına rağmen erkeklerin hakim ses olduklarının altını çizer.

Peki neden böyle? Belki de çevre genellikle çevresel hareketlerin içerisinde olan bizlere bile “orada bir yerde”, toplumdan ve ekonomiden ayrı bir şey olarak görüldüğü için. İnsanları ve sosyoekonomik faktörleri çevresel zarardan sorumlu tutmamıza karşın çevresel davranışları anlamaya veya kampanya ve stratejiler şekillendirmeye cinsiyet açısından yaklaşma alışkanlığımız olmadı. Bunun değişmesi gerek. Bir örgütlenme yoluyla baştan başa cinsiyet bütünleşmesi, iş hayatında cinsiyet eşitliği için elzemdir, ve bu bilinçli ve özenli bir efor ile değişimin devamlı izlenmesini ve değerlendirilmesini gerektirir.

Çoğu durumda, toplumun tüm katmanlarında, kadınlar yalnızca yetersiz temsile konu değillerdir, aynı zamanda küçümsenmektedirler de;masada yerleri olduklarında bile sesleri genellikle duyulmaz. İş pratikleri ve karar alma aşamaları genelde kadınları dışlayıp kıdemli olmalarını engeller, örneğin çocuklara veya akranlara bakma ve geri kalan ev işleri konusunda. Şu açıktır ki kadın ve erkeğin tam katılımı yalnızca ev ve topluluk sorumluluklarının bir toplumda daha eşit paylaşılarak başarılabilir.

Sistemi değiştirmek için birlikte nasıl çalışabiliriz.

Öncelikle ve belki de en belirgin olarak, cinsiyet eşitliğini kadınların güçlendirilmesiyle sağlamanın doğru bir şey olduğunu biliyoruz. Çevresel hareketin bu prensibi herhangi bir örgüt, iş,hükümet ve topluluk gibi politikalar, programlar ve pratikler aracılığıyla bütünleştirme sorumluluğu vardır. Bu da çevresel müdahalelerin tüm kadın ve erkeklerin refahı üzerinde olumlu etkisi olduğunu temin eder.

İkinci olarak, kadınların güçlendirilmesi çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için kritiktir. Bu şu demek değildir ki kadınlar bütün çözümlere sahiptir, veya benim görüşüme göre, kadınların bizi çevre kahyaları yapacak kimi “dişil” nitelikleri vardır.Başka bir deyişle, gezegeni kadınlar kurtaracak ama yalnız değil.Karşımızdaki zorluğun derecesine bakarsak, insanlığın kullanabileceği tüm mevcut bilgiyi, yeteneği, farklılığı ve yaratıcılığı açığa çıkarmak zorundayız. Eğer çevresel sürdürülebilirliği başaracaksak; politikada, iş hayatında,eğitimde, dinde ve evet, çevreci gruplar STK’da cinsiyet eşitliğini sağlamamız gerek.

Son olarak, cinsiyet eşitsizliği, eşitsiz ve çevresel olarak zarar görmüş bir toplumun hem belirtileri hem de sonucudur. Cinsiyet eşitliği gerekliliğini, adil, eşit ve çevresel olarak sürdürülebilir diğer mücadelelerden ayrı tutamayız. Bu da çevresel hareket, kadın hareketi ve toplumsal adalet ve eşitlik için olan diğer tüm hareketlerin birlikte çalışması demektir.Şüphesiz bu da en güçlü toplumsal kurumlara (politika, iş hayatı ve medya) hakim olan ataerkil, büyüme odaklı ekonomik sisteme meydan okuma anlamına gelir. Başarının, GSYH veya kar ile ölçülmek yerine bütünleşmiş toplum ve çevresel sonuçlarla ölçüldüğü, yeni değerlere dayanan bir sistem kurmalıyız.Yeniden üzerinde yaşamak isteyeceğimiz türden bir dünyada yaşamak istediğimiz türden hayatlara odaklanmamız gerek.

Peki nasıl yardım edebilirsin? Cinsiyet eşitliği, toplumsal adalet ve çevresel sürdürülebilirlik, senin gibi insanlar iş yerlerinde,politik yaşamda veya daha geniş olarak toplumsal alanda değişimi körüklemedikçe başarılamaz. Ne olursa olsun, hepimizin oynayacak bir rolü var.

.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Onur Akdağ

.

(Yeşil Gazete, mindbodygreen.com)

More in Kadın

You may also like

Comments

Comments are closed.