Köşe Yazıları

Yerel seçimlere beş kala tek derdimiz ittifaklar mı? – Nuran Seyhan Bayer

0

Bütün televizyon kanalları, bangır bangır tek sesli bir koro halinde “İTTİFAK” çığlıkları atarken herkes kendine göre bir yorum yapıyor. Ama yorumlar yerel yönetimlerin yaşam biçimlerine karar verdiği halk açısından değil, partilerin geleceği açısından. Oysa halka birebir dokunan tek seçim bu. Çünkü merkezi yönetimler genel ülke politikasını belirler.

Oysa yerel yönetim seçimlerinde halk, bir kentte, kasabada, bir beldede, nasıl yaşayacaklarına, nasıl hava soluyacaklarına, nasıl gıda yiyeceklerine, nasıl su içeceklerine karar verirler. Yaşamak, daha doğrusu sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için karar verirler (mi?). Kırık mazgallara düşüp düşmeyeceklerine, çocuklarının sokakta oynarken ya da okula giderken çukurlarda boğulup boğulmayacaklarına, dere yataklarına yapılan evlere verilen imar izni sonucu sele kapılıp ölüp ölmeyeceklerine, kirli gıdalar yiyerek kanser olup olmayacaklarına da bu seçimde karar verecekler.

Hiçbir parti, saydığım bu en temel hakkımız olan “yaşama” hakkımız için yapacağı hizmetler açısından aday belirlemedi bugüne kadar.

Kadın dostu kentimiz var mı?

Kadın dostu kentlerin oluşturulması, toplumsal cinsiyet temelli ana akım politikaların belirlenmesiyle başlar ve  belediye bütçelerinin toplumsal cinsiyet duyarlı olmasına kadar uzanır.

Öncelikle tüm yerel plan, program ve politikalara eşitlik perspektifinin yerleştirilmesi ve kadınların karar mekanizmalarında yer alarak kendi yaşamlarını ilgilendiren tüm konularda ve özel ihtiyaçlarına yanıt verecek yerel hizmetlerin sağlanmasında söz sahibi olmaları gerekir. Yoksa gerisi teferruat ve boş laftır. Sık sık tekrarlanan “kadınlar başımızın tacıdır, cennet anaların ayakları altındadır, kadınlarımız çiçektir…..” gibi içi boş hamasi nutuklarla gelindi bugüne kadar. Muhafazakar partilerden kendini sosyal demokrat sanan partilerde kadar hiçbiri bu temel eşitlik anlayışına sahip değil ne yazık ki. Doğal olarak yerel yönetimler de aynı kefede. Merak ediyorum bugüne kadar hiçbir belediye başkanı; ”Kent planlaması ve organizasyonu yapılırken kadınların ihtiyaçlarının göz önüne alınması gerekliğini“ vurgulayan, Avrupa Komiyonu‘nun hazırladığı “Eşitlikçi Kentler” (The Town of Equality)” raporunu okudu mu acaba? (www.ccre.org). Gazetecilerin de bunları soru olarak adaylara yöneltecek bilgi ve beceriye sahip olanları bulun(a)madığından adaylara böyle bir soru yöneltmelerini de bekleyemeyiz doğal olarak!

İçi doldurulmayıp hep havada kalan “sosyal belediyecilik” meselesine gelince: Orada da bir garabetlik var. Sosyal devlet anlayışında olan buna da oldu ve “sosyal yardım belediyeciliği”ne dönüşüverdi. Bunun baş sorumlusu da tabii merkeziyetçi politikalar. Merkezden bağımsız, mali açıdan güçlü belediyeciliğin var olmadığı ülkemizde sanırsınız belediye başkanı değil Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Oysa  ikisi o kadar farklı ki.

Bütün dünyada olduğu gibi bizde de nüfusun büyük bölümü şehirlerde yaşıyor. Şehirler insanların hayatlarının birebir oluştuğu yerler. Orada doğuyoruz, büyüyoruz, okula gidiyoruz, çalışıyoruz ve ölüyoruz. Bütün bunlar yaşam ihtiyaçlarımızı da belirliyor. Şehirleri yönetmek aslında evimizi yönetmek anlamına geliyor. Evimizi, ideolojilere, partilerin söylemlerine göre yönetmediğimize göre neden kentleri ideolojiler ile parti söylemleri yönetiyor?

Düşünelim mi….

“Olanca kötülüğün, karanlığın içinde her şeye rağmen ışık vardır ve ışığa zaten en çok ‘karanlık zamanlar’da ihtiyaç duyarız. Her doğum bir mucize, her insan yeni bir başlangıçtır ve insanlar bir araya gelip ortak eylemde bulunabildikleri sürece umut da vardır. Dünya sevgisini mümkün kılan, içinde yaşadığımız dünya için sorumluluk alıp ortak eylemde bulunma yetimizdir. – Hannah Arendt

 

 

Nuran Seyhan Bayer

You may also like

Comments

Comments are closed.