Hafta SonuManşet

[İki Teker] Yol bisikleti sporunda rekabet ve işbirliği – Süleyman Erçalışkan

0

Yol bisikleti sporu ülkemizde alışılagelmiş sporlardan farklı bir yerde. Bu sporun kendine ait bir dili, kendine has bir ruhu ve 100 yılı aşkın gelenekleri bulunuyor. Neredeyse her milletten ve her renkten sporcu, dünyanın dört bir yanında çeşitli yarışlara katılıyor. Bu çok kültürlülük ile bisiklet sporu dünyanın dört bir yanında yeşeriyor. Her ne kadar bisiklet sporunun terimleri Fransızlara, ruhu ise İtalyanlara atfedilse de bu sporun Avrupa sınırlarının ötesinde bir dili ve gelenekleri bulunuyor. Ortak bir dil konuşamayan bisikletçiler bile beden hareketleriyle çok şey anlatabiliyorlar. Bu dil ve gelenekler sayesinde çok uzak kültürlerden gelen bisikletçiler sezon boyunca sele üzerinde buluşuyorlar. İşte bu çok kültürlü evrensel sporu farklı yönleriyle tanıtmak ve tartışmak için bir bisiklet köşesi oluşturmaya karar verdik. İlk yazının konusu bisiklet sporcuları arasındaki rekabet ve işbirliği biçimleri.

Yol bisikleti yarışlarında her etapta yaklaşık 200 bisikletçi start alıyor. Yarışta her bisikletçinin farklı hedefleri var. Kimi ilk 30 kilometrede pelotona tempo verip tüm gücünü tüketerek günü tamamlıyor. Kimi en önde formasındaki sponsorları tüm dünyaya göstermek için ter döküyor. Kimi de, takım arkadaşlarını uzaya çıkan bir mekiğin yakıt tanklarını tek tek tükettiği gibi tüketip yarışı kazanmaya çalışıyor. Yarış sonunda tek bir bisikletçi kazansa da bu bir takım sporu. Öyle ki  takım olmazsa o bisikletçi hiç bir şekilde yarış kazanamaz. Her takım 8 bisikletçiyle yarışıyor ve her etabı kendilerinden sadece bir sporcuya kazandırmak için diğer yedi kişiyi farklı işlerde görevlendiriyor.

Yol bisikleti sporu kazanmaktan çok kaybetmeye alışmak zorunda olduğunuz, rakip kavramının sürekli değiştiği, ciddi stratejiler gerektiren bir spor. Örneğin, rakip takımlarda olan iki şampiyon sporcu yarışı kazanabilmek adına aralarında anlaşıp takım arkadaşı gibi birbirlerine tempo verip en önde sürüş yapıyorlar ve ancak son kilometrede gerçek rakip oluyorlar. Bisiklet yarışlarındaki mücadele tek bir alanda da gerçekleşmiyor. Takımlarda çok farklı özelliklere sahip sporcular bulunuyor. Dünya üzerindeki birbirinden farklı parkurlarda çok çeşitli mücadeleler ortaya çıkıyor. Örneğin kilosu hafif olan bisikletçiler Alplerdeki yokuşları uçarcasına çıkarken, taşlı Belçika parkurlarında yarışı erken bırakmak zorunda kalabiliyorlar. Toplam yarış süresine bağlı olan genel klasman galibiyeti en nihayetinde yarışın son galibi olmak anlamına geliyor. Ancak bisiklet sporuna damgasını vuran tek galibiyet bu olmuyor. Etap galibiyetleri de en az genel klasman galibiyeti kadar heyecan verici olabiliyor. Günün sonunda birden fazla sporcu galip geliyor. Bisiklet sporunda ne tek bir sporcu ne de tek bir takım sporun vazgeçilmez galibi olamıyor ve belki de bu özelliği bisikletin çoğulcu ve diğer sporlara kıyasla şiddetten daha uzak bir spor olmasını sağlıyor.

Bisikletçilerin topluca sürüş yaptığı gruba peloton adı veriliyor. Pelotonu  yaşayan bir organizma gibi düşünün. Her bir bisikletçi bu organı var eden bir hücre. Bisikletçiler enerjilerinin bir kısmını peloton için harcıyor ve aynı zamanda da pelotonun içinde dinlenebiliyorlar. Pelotonun dışında rüzgara gögüs gerip sürüş yapmak daha hızlı enerji tüketmeyi gerektiriyor. Fakat toplu bir şekilde giden pelotonun içinde de yarış kazanamazsınız. Bir yolunu bulup 200 kişinin oluşturduğu pelotonu arkanızda bırakmalısınız. İşte burada stratejiler ortaya çıkıyor. Bunun içinde kendi takım arkadaşlarınıza, yani “domestik”lerinize ihtiyacınız var.

Pelotonun rüzgar direnci

Domestik bu sporu takip etmeye başladığınızda en çok duyulan terimlerden. Dilimizdeki anlamı fedai demek. Bisiklet takımlarında yarışı kazanabilecek sporcuya yardım eden bisikletçi anlamına geliyor. Takımlara transferleri yapılırken çok dikkat ediliyor. Lider sporcunun nerede zayıflıkları varsa ona o konuda yardım edeceği yerlerde görevlendiriliyor. Bir takımda birden fazla domestik bulunuyor ve her biri kendini tüketene kadar takımda yarışı kazanabilecek sporcuyu taşımakla görevli oluyor.

Domestiğin azımsanmayacak kadar büyük sorumlulukları var. Yarışı takım liderinin önünde sürdürerek hava boşluğu yaratır ve liderin daha az rüzgara maruz kalarak yani daha az yorularak kendini etap sonundaki “finish”e saklamasını sağlar. Yarış esnasında gerektiği zaman yavaşlayıp takım arabasına yaklaşarak takım liderine ve diğer arkadaşlarına yiyecek içecek temin eder. Yarış liderinin anlık formsuzluk yaşadığı ya da kaza yaptığı durumlarda liderini bekliyor ve ön gruba yetişmesi için tekrar önünde çalışmaya başlar. Son etapta sprint atacak sporcuya yarışı kazandırmak için diğer domestiklerle ”tren dizilişi” diye adlandırılan bir sürüş gerçekleştirir ve onu rüzgardan korumaya çalışır. Domestikler içinde süper domestikler de vardır. Bunlar takım liderleri kadar sağlam kondisyona ve kabiliyete sahip taşıyıcılardır. Son saniyeye kadar yüksek performans gösterip lider sporcuyu taşırlar. Bazı durumlarda kariyerlerini feda ettikleri sporculardan daha fazla maaş kazandıkları bile görülüyor. Etap derecelerine giremedikleri için ekstra ödüllerden mahrum kalabiliyorlar, lakin kontratları bunu telafi ediyor.

Fedailik, bisiklet sporunun değişmez ve hayranlık duyulası tarafıdır. Öyle ki 15 yıl boyunca kariyerini world tour klasmanında sürdüren kimi sporcular takımları için hiç görülmemiş fedakarlıkta bulunuyor ve kariyerlerinde kazandıkları yarış sayısı üçü geçmiyor. Fakat bisiklet camiasında isimleri saygıyla anılıyor ve gösterdikleri fedakarlık her zaman hatırlanıyor.

Bir sonraki yazıda bisiklet sporuna gönül vermiş sporcuların kırsaldaki yaşamlarını ve göç hikayelerini konu edeceğiz.

 

 

Süleyman Erçalışkan

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.