Hafta SonuKültür-SanatManşet

Mustafa Başaran Dede (1930- 12 Ağustos 2011)

0

Ruhi Su’ nun hayatında çok önemli bir yeri olan Malatyalı Halk Ozanı Mustafa Başaran Dede 12 Ağustos 2011’de hakka yürümüştü.

Mustafa Başaran, Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı eski adıyla “Mezire” şimdiki adıyla Ballıkayalar köyünde dünyaya gelmiş. Köyün yerleşim öyküsü 13. Yüzyıla kadar gidiyormuş. Köye ilk yerleşenler de” Türkler” adıyla anılıyormuş.14. yüzyılda köyün bazı derebeylerinin de iskân bölgesi olduğu rivayet ediliyor. Osmanlı’nın Lale Devri döneminde (1694) çıkarılan “İskân Yasası” ile köye İran’dan “Şah İbrahim Veli”, sonra 1820’li yıllarda da Keskin’den gelen diğer ailelerle yerleşimin tamamlandığı söyleniyor.

Mustafa Başaran, Anadolu’nun en önemli Alevi ocaklarından olan ve Ballıkayalar ’dan Anadolu’nun dört bir tarafına, Halep ve Şam’a kadar dağılan (Günümüzde de Suriye’de Türkçe konuşan ve cem yürüten talipler yaşıyor) Hacıbektaş’a bağlı “Şah İbrahim Veli” ocağının, bugün de varlığını sürdüren iki yüz elli yıllık zengin geleneğinin yaşandığı, Türkçenin özgün yapısının korunduğu Ballıkayalar köyünde 1930’da doğuyor. Çocukluk yıllarında bölgenin yazları sıcak, kışları da bir o kadar soğuk ikliminde; yeniliklere ve çağdaş gelişmelere açık Türkmen-Alevi geleneğin sazlı-sözlü muhabbeti ile besleniyor.

On beş yaşına geldiğinde bir yandan çiftçilik yaparken, usta malı deyişler söyleyen, bölgede İmam Dede ile birlikte aşıklık geleneğinin temsilcisi olarak bilinen babası Aşık Yusuf Başaran’dan saz çalmayı-söylemeyi öğreniyor. Babası ile birlikte ve sonrasında uzun yıllar cemlerde zakirlik yapıyor. Yaklaşık elli sene sadece kendi köyünde ve Hekimhan’da değil; Malatya’dan Denizli’ye kadar birçok yerde cem töreni yöneten Mustafa Başaran, aynı zamanda 12 perdeli bağlamayı da kendine özgü bir ustalıkla çalıyor ve birçok deyişi ve düvazimamları da seslendiriyor.

Başaran’ın Arguvan-Çamşıhı türküleri ve alevi deyişleri-düvazimamların yaygın olarak söylendiği ve hemen her evde sazın çalındığı bölgede aranan bir halk ozanı olmasını “…sahip olduğu ses rengi ve ses aralığına; yorumlarındaki sadeliğe” bağlayan Ruhi Su’nun deyimiyle Başaran” …müzik eğitimi alabilseydi, dünya çapında bir tenor, bir ses sanatçısı olabilirdi…”

Ruhi Su 1971’de ilk kez Ballıkayalar gider ve bir süre kalıp Mustafa Başaran’dan türküler derler. Sonraki yıllarda bir kez daha derlemeler için köye gelen Ruhi Su, Başaran’dan çok sayıda türkü derledi. En çok bilinenler “Sabahtan Şahıma Vardım”, “Yârim Derdini Ver Bana”, “Bulut Kat Kat Olmuş”, “Ya Hızır Semahı”, “Beni Ağlatırsan Yoluna Ağlat” …Ruhi Su “Semahlar” albümünde yer alan türkülerin önemli bir bölümünü Ballıkayalar ’da derlemiştir. Albümde Yusuf ve Mustafa Başaran kardeşlerden derlenen türküler de yer almaktadır. Ruhi Su bu uzunçaları “Antalya ili elmalı ilçesi Akçainiş köyü ile Aşık Yusuf ve Mustafa Başaran ve Ballıkaya erenlerine” adamıştır.” Pir Sultan Abdal” albümünde de bu derlemelerden yararlanmıştır. Kayıt altına alınmamış bazı türküleri de Ruhi Su Dostlar Korosu repertuarında seslendirmiştir.

Sıdıka Su hep söylerdi” Ruhi, Alevi deyişlerinin yayılması ve günümüze, kentlere, kentli küçük burjuva kesimlerine ulaşmasında çok önemli bir işlev üstlenmişti ve ne yazık ki Alevi dostlarımız dahi bunun pek farkında değiller…” derdi. Gerçekten de Ruhi Su, Ballıkayalar’ da yeşeren ve Alevi düşüncesini Anadolu’dan Suriye’ye kadar etkileyen “Şah İbrahim Veli” ocağının bu zengin geleneğinin en önemli temsilcileri Başaran ailesini bulmuş, derlemeler yapmış ve geleneğin zengin müzik kültürünü ölümsüzleştirmiştir.

Birçok araştırmacıya ve sanatçıya kaynaklık eden bu gelenek bugün de Mustafa Başaran’ın oğlu Hüseyin Başaran ile devam ediyor. Hüseyin Başaran zaman zaman babası ve dedesinden aldığı yapıtları da seslendiriyor.

Mustafa Başaran, sadece saz çalıp-söylemedi. 2002 yılı Mayıs’ında basılan “Alevi Ceminde 12 Hizmet” adlı yapıtında Alevi dinsel töreni “Cem” deki temel işlevleri ve görevleri konu almış, ayrıca nişan ve cenaze töreni geleneklerine de kısaca yer vermiş. Hüseyin Başaran bu kitaba yazdığı önsözde babasını şöyle anlatmış.

“Tarihsel ve kültürel bir dokuya sesiyle ve parmaklarıyla ilmik atan bir dede bir usta.

Gerek ibadetinde gerekse muhabbetinde bağlamayı baş tacı yapmış bir geleneğin temsilcisi.

Hem sanatçı hem de zanaatkar olan babası Yusuf Dede’nin dizleri dibinde ve gönül saflarında pişmiş bir dede. Her türlü bağnazlığı ellerinin tersiyle itmiş olan Hatayi, Pir Sultan, Dertli, Yunuz Emre, Nesimi gibi ozanların dizeleriyle dar anlatımların çerçevelerini kırmış bir ses ustası.

Giderek yozlaştırılmaya çalışılan değerlerimizi ayakta tutmaya çalışan temsilcilerden biri. Dün insan, bugün insan, yarın insan diyen alevi geleneğine zamanı ve gücü oranında hizmet vermiş bir gönül adamı.

Hal ehline hal sorulmaz

Aşkın deryasında onlar

Bir noktaya can verirler

İlmin deryasında onlar

Dert ehline dert sorulmaz

Derdin divanında onlar

Hekime merhem sunarlar

Lokmanın sırrında onlar

Sesine, parmaklarına, gönlüne merhaba diyorum Mustafa Dede. Hizmet ettiğin gerçeklerin demi kılavuzumuz olsun.”

Mustafa Başaran 1978 kışında İstanbul’a, çocuklarının yanına gelir. Ruhi Su ’nun Nişantaşı’ndaki evinin hemen yanındaki sokakta bir evde yaşamaya başlar. Daha sık görüşürler. Ruhi Su sık sık Başaran’ı ziyarete gider. Özellikle konser öncesi ve sonrası görüşürler. Dostlukları ve yoldaşlıkları daha da pekişir. Sohbetlerde sadece türküler konuşulmaz.

Mustafa Başaran Dede, Ruhi Su’ya bir semah figürünü gösteriyor.

1978 yılı Türkiye’ si yaşananların adım adım 12 Eylül’ü yaklaştırdığı; kardeşin, kardeşi vurduğu günlerden geçmektedir. Bir sohbette Mustafa Başaran yaşananlara ve insana dair bir söz söyler: “…Ağaç demiş ki baltaya, sen beni kesemezdin ama, ne yapayım ki sapın benden.” Ruhi Su bu halk deyişini sonradan yazdığı “Irmak” şiirine kılavuz yapmıştır. Şiir bu dizeyle başlar ve” … Bak şu ağacın bilincine sen/ Ölen ben, öldüren benden…” diye devam eder. Burada “Ağaç” halktır. Kökleriyle sımsıkı toprağı kavramış, gövdesi ve dallarıyla sonsuza uzanan bir ağaç… Bir deyim vardır: Halk söyletir… Ruhi Su da ne söylediyse, halktan alarak, halka söylemiştir. Ölümünün üzerinde bu kadar uzun zaman geçmesine rağmen halkın talepleri nerede yükseliyorsa Ruhi Su’nun adının orada anılması da bundandır…

Mustafa Başaran Dede, Ruhi Su’nun cenazesinde, 20 Eylül 1985

Mustafa Başaran’ın ve Ruhi Su’nun hizmet ettiği gerçeklerin demi kılavuzumuz olsun…

 

Ercüment Gürçay

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.