Yazarlar

Nükleer güç olmayı arzulayan siyasi iktidarın 9 para-doksu

0

Dün ekran başında tören konuşmalarından duyduğumuz ifadeyle Akkuyu Nükleer Güç Santrali(NGS)n’de 1. ünitenin temelinin atılmasıyla 60 yıllık bir rüyanın inşasına ve hayata geçirilişine şahit olduk. Doğrudur,  yaptığım bu teşbihte hata yok: Maalesef dün  irademiz çiğnenmiş, kendimizi ifade etme hakkımız engellenmiş  ve açılışta defalarca bilerek ya da bilmeyerek altı çizildiği gibi “hayata geçirilmiştir”…Dün, bu nedenle tarihe de geçmiştir.

Nükleer santrallere ilişkin gerçekler dünya genelinde çarpıtılır: Nükleer enerjinin temiz, güvenli ve ucuz elektrik enerjisi üreteceği vadedilir, bu konuda mitler yaratılmıştır. Filhakika, tarihine baktığımızda nükleer enerjinin ahlaken temiz olmadığını, karakterini ise ABD’nin Hiroşima ve Nagasaki’ ye attığı atom bombalarının ardından icat ettiği Barış için Atom Anlaşması”yla atom silahı ve barış gibi iki benzemezi bir araya getiren sorunlu fakat sorumsuz zihniyetten aldığını görürüz.

Fakat bu başka bir yazının konusu, bu yazıda  mevcut siyasi iktidarın politikası bağlamında içine düştüğü 9 paradoksa dikkat çekeceğim. Bu sayı arttırılabilir zira, her madde kendi içinde “menfaatlerle” form tutmuş geometrik ilişkiler barındırıyor. Mamafih bu yazıya başlığını veren”paradoks” kelimesi çelişkili hallere rağmen Akkuyu NGS projesinin devam etme nedenini ifşa eder gibi değil mi sizce de? Daha belirgin hale getirmek için araya bir “-“getirelim. Şimdi ana hatlarıyla bakalım şu “para-doks”lara:

 

1.OHAL – yatırımlarda artış

Türkiye genelinde  OHAL şartları altında toplantı, gösteri ve  yürüyüşler kasdi ve keyfi olarak iptal edilirken, kentsel dönüşümün ve diğer her türlü yatırımın önünü açan projelere olanak tanınmakta hatta yasal altyapı ve çerçeve bu konjonktürde dahi değiştirilmektedir. Misal dün, Mersin Nükler Karşıtı Platform’un Akkuyu yolundaki protestosu  OHAL ortamında aniden “yasak”larla engellenmeye çalışılmıştır.  [1]

2.Enerjide dışa bağımlılık-ithal enerji

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)’nın rakamlarına göre Türkiye ithal ettiği doğal gazı,kömürü ve petrolüyle enerjide dışa bağımlılığı 2017 yılı sonunda %76’ya ulaşan bir ülkedir. Maalesef nükleer santral kurarak bu alışkanlığını nükleer enerji ile taçlandıracak görünmektedir. Oysa nükleer santral yerli ve milli değildir ki üretilen enerji yerli ve milli olabilsin! Herkes  biliyor, bir işletmenin yerli ve milli olması için öncelikle üretim faktörlerinin yerli ve milli olması gerektiğini. Akkuyu NGS hissesi %51′ den az olmayacak şekilde Rusya’ya aittir, insan kaynağı, işletme süreçleri, ham maddesi, teknolojisi Rusya tarafından sağlanacaktır. Velev ki  imzalanan anlaşma ile yegane  sahibi olduğumuz toprak bile anlaşma için Rosatom’a  hediye edilmiştir.

3.Nükleer enerji- temiz enerji

Türkiye’de hükümet, dünya genelinde çoğu siyasi iktidarın yaptığı gibi nükleer  enerjiyi temiz bir enerji kaynağı olarak sunmaktadır. Oysa bu siyasi iktidarın  temiz enerji üretimine de kullanımına itibar etmediği ortadadır zira, 2012 yılından itibaren artarak sürdürülen fosil yakıt kullanıma devam edileceği açıklanmıştır.  Nitekim gerek bugün ithal kömürle işletilen santrallerin gerekse gelecekte ithal kömürle çalıştırılacak şekilde kurulması planlanan santrallerin yer aldığı tablo gerçek durumu göstermektedir . [2]

Peki,  kirli  fosil yakıt tüketimini umursamayan bir ülke neden ve nasıl  temiz yakıt tüketmekten bahsedebilir? Kaldı ki  nükleer enerji temiz değildir, nedenlerini  bu yazımızda bulabilirsiniz. [3]

4-Radyasyon nedeniyle terk-i diyar, toprak-kaybını göze almak- yurt, toprak sevgisi

Fukuşima Nükleer Felaketi’nin  yedinci yılına girdiğimiz bu dönemde hükümetin ısrarına rağmen , tazminatlarını kesmekle karşı karşıya bırakmasına rağmen halen Fukuşima’nın bazı kasabalarında 50 bin kişi evine dönmüş değildir. Nükleer felaket nedeniyle açığa çıkan radyasyonun topraktan çıkması ise yüzlerce yıl sözkonusu değildir. Bugün Çernobil ve Fukuşima’da terk edilmek zorunda kalınan, zorunlu göç nedeni olan zehirli  topraklar uğruna bir zamanlar savaş yapılmamış mıydı?  Ya da suali vatan millet sakarya edebiyatını seven Türkiye’ye yöneltip şöyle soralım:  Tarihte atalarımızın  mücadele vererek aldığı bu toprakları bu siyasi iktidarın  ticari amaçlarını gerçekleştirmek için  kurmak istediği  nükleer santral uğruna kaybetmeyi göze alması bir çelişki değil midir?  7 yıldır  Japonya’da insanlar nükleer karşıtı eylemlerde “Fukuşima’yı geri verin (Fukuşima o kaese!)”  diye bağırmaktadır. Fukuşima ‘da en az 30-40 kilometrekarelik alan kaybedilmiştir. Toprak kaybı yalnızca devletlerarası savaşla mı olur?

5- Elektrik israfı- Arttırılan elektrik ihtiyacı

Nükleer santralin kurulmasıyla artan elektrik enerjisi ihtiyacının giderileceği iddia edilmektedir fakat enerji israfına neden olan yaz saati uygulamasında devam edilmektedir.  Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)’nun rakamlarıyla açıklarsak 2017 yılında ocak-şubat -mart aylarında  yaz saati  kullanımı ortalama  %6 civarında  elektrik kaybına neden olmuştur.Türkiye genelinde %20-30 aralığında   kayıp kaçak oranı varken ihtiyaç duyulacak elektriğin %10’unu üretecek bir nükleer santrale niçin ihtiyaç olsun? Törende Akkuyu NGS’nin İstanbulun elektriğini tedarik edeceği de ifade edildiği üzere İstanbul’da elektirik tüketiminin  alış veriş merkezleri(AVM)ndeki kullanımla artan oranlı olduğunu  belirtmemiz gerek. Bu noktada bize de AVM’lere gitmemek konusuna özen göstermek düşüyor.

6- Çocukların kulanıldığı reklamlar – çocukluk çağı kanseri

Nükleer santrallerin dünya kamuoyu tarafından ne olduğunun anlaşılması maalesef Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketleriyle mümkün olmuştur. Anlaşılmıştır ki nükleer felaketle yayılan radyasyon en çok çocukları etkilemektedir. Daha önce de defalarca yazıldı özellikle çocukluk çağı  tiroit kanseri önemli bir konudur. Çernobil Felaketi’nin ardından yapılan çalışmalar bu kanser tipinin özellikle nükleer santrallerin yakıt çubuklarındaki ve atom silahlarındaki  sezyum 137 nedeniyle meydana geldiğini ispatlamıştır. Nitekim Fukuşima  Nükleer Felaketi’nin başlamasıyla önceden milyonda bir görülen bir hastalık olan çocukluk çağı tiroit kanseri test yapılan 380 bin çocuktan  193’ünde kanser/kanser şüphesi tespit edilmiştir  ki bu sayı  oransal olarak 2000 kişide bire tekabül etmektedir.  Yani görülme sıklığı 500 kat artmıştır. Ayrıca Alman bilim insanlarının araştırmaları  faaliyet halindeki  nükleer santrallerden 5 kilometre yarıçaplı alanda da çocuklarda tiroit kanseri  olduğunu göstermektedir. Nükleer santral felaketinin hesaplanamayan maliyetleri içinde çocukların yaşayacağı maruziyet fazla olduğu için olsa gerek “kurbanını korkutmama refleksi”yle  mi desem…Nükleer enerji yatırımı kalkınma ve çocuklara güzel imkanlar sunma aracı olarak tanıtılmaktadır.

7-Nükleer Silahsızlanma Anlaşması-seçim için propaganda malzemesi 

Türkiye Nükleer silahsızlanma anlaşmasını  1981 yılında imzalamış  NATO üyesi bir ülkedir. Dolayısıyla nükleer güç sahibi olacağı iddiası  daha ziyade gelecek seçimlere yönelik seçmen kitlesini etkilemek amacı taşımaktadır.

8-Faiz haram- vergi muafiyeti helal mi?

Böyle derken vergiden muaf olması için adresi  Jersey Kanal Adalarında gösterilen EUAŞ’ın %49 ile ortak alınma çabası  bu paradokslara eklenebilir. Bu konuda Çiğdem Toker’in detaylı yazısına bakılabilir.   [4]

9- Fukuşima sonrası nükleer güvenlik yasası- hükümete bağlı politika

Fukuşima Nükleer Felaketi’nin  nedenlerinden biri  denetimlerin yeterli ve doğru  yapılmaması olduğu üzere dünya genelinde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından nükleer güvenlik konusuna önem verilmiştir. Fakat Türkiye’de hükümetin ve nükleer santral şirketinin  minimum ilişkisinin olması tavsiye edilmiş  olmasına rağmen  siyasi iktidar  daha da yakın ama gizli bir ilişki kurmayı tercih etmiştir. Hatta nükleer santral kurulum süreçleri  2023 tarihi itibariyle geçerli olacak Stratejik Çevre Etki ve Değerlendirme(ÇED) kapsamına alınmak suretiyle bildiğimiz halkın müdahelesinden muaf tutularak  mega proje kimliği verilerek direkt Başbakanlığa/Enerji Bakanlığına esasen Cumhurbaşkanına bağlı hale getirilmeye çalışılmaktadır.   [5]  

Nihayet dünkü temel atma töreninde de siyasi iktidarların  beyanlarından anlaşıldığı üzere Akkuyu NGS projenin %51 ortağı olan  Rusya için operasyonel faaliyet, sonradan %49 hisse sahibi olan Türkiye için ise  inşaat faaliyeti anlamı taşımakta, bu nedenle de ikisinin öncelikleri farklıdır. Örneğin dünkü tören konuşmalarında Akkuyu NGS  projesinde ihaleyi kazanıp tedarikçi olan şirketlerin Dünya nükleer ringine çıkıp uluslararası projelerden pay almak için yeterli referansa sahip olacağı belirtilmiştir. Kaldı ki  Akkuyu Bilirkişi İncelemesinde Rosatom’un Rus yetkilisi her nükleer santral projesinin bir iş yatırımı olduğunu dolayısıyla Akkuyu NGS’nin de yatırım faliyeti gibi ticari ve fiziki risklerinin bulunduğunu ifade etmiştir.  [6]

Bilirsiniz, yaygın kullandığımız bir atasözüdür :

Güneş balçıkla sıvanmaz!

Açıkça meydana çıkmış olanı gizlemeye çalışmanın beyhude bir çaba olacağına işaret eden bu sözü gerçek manasında da düşünmeli. Başta Akdeniz ve Ege olmak üzere Türkiye genelinde güneş termal ısıtıcıları  on yıllardır kullanılıyor, güneş panelleri niye kullanımasın? Sadece büyük yatırımlar değil , yasalarda yapılacak düzenlemelerle evlerde, bireysel kullanımda da kolaylıklar sağlanabilir. Bunların hepsi ne yemek istediğinizle ilgili, diyet gibi…  Oysa  iktisadi açıdan bir karşılaştırma yapıldığında bile 3-4 kat avantajlı durumda olan , istihdam sağlama bakımından ise nükleer santrale göre 7 kat fazla imkan sunan güneşten  %1 , rüzgardan ise %6 civarında faydalanılıyor ve  2023’e kadar  %30’unu karşılamasının hedefleniyor. Avrupa’da gerek güneş ve gerekse rüzgar kapasitesiyle  üçüncü sırada bir ülke için  çok düşük bir hedef değil midir?  Bunun bir sebebi nükleer santral için altına gireceğimiz maliyetlerin altında ezilme ve bizim olan yenilenebilir kaynaklara  kaynak ve ilgi ayırmayı tercih etmemek olabilir mi? Peki toplam elektrik türketiminin yalnızca  %10’unu karşılaması öngörülen nükleer santral  için tolere edilmesi yüzyıllarca mümkün olmayan risklerin alınması bu millete, bu tarihe ,bu topraklara reva mı? Özellikle  iklim değişikliği gibi tehditlerin dünyayı sarmalına aldığı bir dönemde ilk adım tasarrufa  ikinci adım ise gerçek yerli ve milli çözümümüz olan yenilenebilir enerjilere doğru atılmalıdır.  Nükleere verilen teşvikler yenilenebilir enerji imkanlarını zenginleştirmek  için ayrılsa  rüzgar arkasından eser o peşinden koşulan ekonominin. Velev ki nükleer enerjinin dünyada şansı artık yok. Güneşle birlikte binlerce çiçek açar!

Son notlar 

[1] https://yesilgazete.org/blog/2018/04/03/akkuyuya-gitmek-isteyen-nukleer-karsitlarina-polis-engeli/

[2] https://www.artigercek.com/yerli-komur-masali-bitti-turkiye-ithal-komur-cenneti-oldu.

 [3] https://yesilgazete.org/blog/2017/11/29/nukleer-endustrinin-iklim-degisikligi-kosullarindaki-yeni-oyunlari/

 [4]https://yesilgazete.org/blog/2018/02/08/akkuyunun-finansmani-jerseyden-mi-gelecek-cigdem-toker/

 [5]https://yesilgazete.org/blog/2017/06/18/akkuyu-ngs-icin-uretim-lisansi-zeytinin-son-dansi/

 [6]https://yesilgazete.org/blog/2016/12/06/5-aralik-bilirkisi-incelemesi-ve-kesfinden-notlar-2/

Pınar Demircan  

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.