Dış Köşe

Çiftlik Bank, Titan saadet zinciri, Sülün Osman – Haluk Kalafat

0

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

Çiftlik Bank meselesi birkaç gündür Türkiye gündemini meşgul ediyor.

Kimi insanların “cehaletine” bağlıyor, kimi “devletin gerekli denetim” yapmamasına; kimisi işin gırgırında, kimisi yatırım yapmış canı yanmış, kızgın; bazıları var ki onlar “vay be helal olsuncular”.

Yaşanan düz bir dolandırıcılık hikayesi. Bu kadar yaygın bir ağ haline gelmesi, dolandırıcılığın hacmi üzerine düşünmek gerekiyor.

Çiftlik Bank mevzusu yeni değil. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 2018’in ilk günlerinde izinsiz şekilde ‘banka’ ifadesi kullanıldığı gerekçesiyle Çiftlik Bank reklamlarına 3 ay süreli durdurma cezası vermişti.

Meseleye Çiftlik Bank’ın henüz 27 yaşında olan Mehmet Aydın’ın yurtdışına kaçtığı ortaya çıkınca uyanıldı. Ocak ortasında Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, bakanlığın Çiftlik Bank’ı denetime aldığını; benzer örgütlenmeye sahip 11 organizasyon daha olduğunu söylemişti. Bakanın verdiği liste şöyle: “Çılgın Tavuklar, Maden.İm, Çiftlikmania, Ukash İnternet Hizmetleri, Skp Teknoloji Sanal Market, Cashçiftlik, Elit Çiftlik, Birlik Beraberlik Tarım Hayvancılık, Çiftlikshop, Bizim Tavuklar, Ekolium Bilişim.”

Dolandırıcılar genel olarak yaşadıkları toprakların siyasi, kültürel ve ekonomik iklimini iyi okuyan kişiler. Mehmet Aydın da onlardan biri. Genç olması şaşırtıyor herkesi ama kullandığı yöntemin internet teknolojileriyle harmanlanmış olmasıyla bakıldığında zaten daha üst yaş grubundan böylesi bir taktiğin çıkma olasılığının düşük olduğu söylenebilir.

Çiftlik Bank meselesini takip ederken reklamlarında, olmayan tesislerin açılışlarında ya da ortaklara verilen yemekli toplantılarda kullanılan söylem dikkat çekici geldi.

Bu söylemlerin ne anlama geldiğini dair fikrimi söylemeden önce Türkiye tarihinden iki örneği vermek iyi olur.

İlki Türkiye’nin dolandırıcılık tarihinin en bilinen ismi Sülün Osman’ın hikayesi.

Sülün Osman olarak bilinen Osman Ziya Sülün 1923 İstanbul doğumlu. Ağırlıklı olarak 1950’lerin ikinci yarısından itibaren Dolmabahçe’deki Saat Kulesini, Galata Köprüsünü, Taksim Meydanı’nı satarak geçimini sağlamış. Daha bir sürü ufak tefek dolandırıcılık yöntemleri de var ama en bilinenleri İstanbul’un simge emtialarını satabileceği “kurbanlar” bulabilmesi.

Yöntemi basit. Örneğin Dolmabahçe’de Saat Kulesini şöyle satıyor. İki üç arkadaşıyla kulenin dibinde kuruyor tezgahı. Arkadaşları kuledeki saate bakarak kol saatlerini ayarlıyor; ardından Sülün Osman’a para veriyor. Bu tiyatroyu bir süre devam ettiriyorlar ta ki meydanda kol saatini ayarlamak isteyen biri çıkana kadar. Saatini kuleye bakarak ayarlamak isteyen kurban diğer müşteriler gibi Sülün Osman’a para vermesi gerektiğini düşünüyor. Zorlama yok; bir ritüel yaratıyor Sülün Osman ve arkadaşları. Gören geliyor gören geliyor. Çok para değil istediği. Ama “kurban müşterilerden” biri kendince girişimci ve uyanık çıkana kadar. Sülün Osman için asıl dolandırıcılık “Günde ne kadar kazanıyorsun bu işten” sorusunu soran girişimci çıktığında başlıyor. Bu sohbetin sonunda Sülün Osman Dolmabahçe’den cebi dolu ayrılıyor; saat kulesinin yeni sahibi ise meydanda yeni işinden kazanacağı hesaplayarak kalıyor. Ta ki kulenin kamu malı olduğunu bilen bir İstanbullulardan dayak yiyene kadar.

Sülün Osman’ın aktif olduğu yıllar kente göç yılları. Tarımsal ekonominin çökmeye, kentin çiftçileri hizmet sektörünün neferi haline getirecek ekonomik çekiciliğinin arttığı yıllar. İstanbul umut kapısı, zenginleşme umudunun simgesi. Sülün Osman bu sosyolojik olguyu kullanıyor.

Titan Saadet Zinciri’nin kurucusu Kenan Şeranoğlu Şubat 1998’de 16 bin kişiyi dolandırmak suçundan hapse girdi; 2008’de afla salıverildi.

Geçelim Titan Saadet Zinciri vakasına. Titan Saadet Zinciri, şirketin açılımı şöyle “TİTAN Uluslararası Bilgi İşlem ve Matematiksel Kazanç Sistemler Ticaret Danışmanlık Hizmeti^”. Çok havalı ve 1990’ların ruhuna uygun. Titan meselesinin kökü Banker Kastelli’ye kadar uzatılabilecek “bir koyup üç alma”, “ekonomideki yeni liberal yaklaşımın” sonucu. Nam-ı diğer Banker Kastelli olan Cevher Özden, darbe sonrası ANAP ile iktidara gelecek ve İngiltere’de Margaret Thatcher’ın açtığı yoldan “yeni sağ” politikalarını Türkiye’ye adapte edecek dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı Turgut Özal’ın 1980’de finans sektörünün devletçi yapısını reforme etmesi sonucu oluşan boşluğu doldurmuştu. Özal’ın müdahalesiyle Türkiye’de birden bir sıcak para akışı yaşandı. Ortasınıf birikimlerine daha önce olanla karşılaştırılamayacak faizler almaya başlamıştı. İnsanlar altınlarını satıp Banker Kastelli’ye yatırıyordu. Yüksek faiz veriliyordu. Ama kaba biçimde bir saadet zinciriydi. Finans sektörünün yeniden yapılandırılması 12 Eylül Darbesi nedeniyle aksadı, ANAP 1983’te iktidara geldiğinde Özal bıraktığı yerden devam etti. Titan, ANAP ve “yeni sağ” düzenlemelerinin bıraktığı ekonomik iklimden faydalanan bir dolandırıcılık meselesiydi.

Gelelim Çiftlik Bank’a.

“Çiftlik Bank İnegöl Süt ve Besi Sığırcılığı Çiftliği Açılışı” başlıklı aşağıdaki videoyu izlediğinizde AKP’nin 15 yılı aşkın sürede Türkiye’de yarattığı siyasi iklimin tüm unsurlarını bulabilirsiniz.

Çiftlik Bank metinlerinde sıklıkla “faiz lobisi”, “büyük oyunu bozmak”, “milli ve yerli”, “batı ülkelerinin öz be öz Türkiye’den çıkan yatırımı kıskandığı” gibi kilit cümleler var.

Mesela Mehmet Aydın bir konuşmasında şöyle diyor:

“Ülkemiz üzerine oynanan bazı oyunlar var. Yurtdışı kaynaklı tehditler alıyoruz. Avrupa’nın en büyük tesisini kuracağız, bu tesis bazı kesimleri rahatsız ediyor.”

Bunun gibi bir sürü ipucu var. Son olarak şunu belirterek bitireyim bu kısmı. Mehmet Aydın bir toplantıda kürsüye şöyle davet ediliyor: “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın”…

Buradan hareketle ülkenin iklimini daha da iyi tarif eden bir gelişmeyle bitireyim yazıyı. Çiftlik Bank’a para kaptıranları, “paranızı biz geri alırız, dosya parası 400 lira yeter” diyerek ikinci kez dolandıran başka bir organizasyon var ve anladığım kadarıyla 400 lira ödeyen insanlar var.

İnsanların Çiftlik Bank meselesini araştırıyoruz, bu konuyu çözeceğiz diyen bakanlığa güvenmemeleri ya da mahkemeye gittiklerinde sonuç alma olasılıklarının olmadığını bilmeleri dolandırıcılara yeni bir “iş kapısı” açıyor.

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

 

Haluk Kalafat

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.