Hafta SonuManşet

Kentlerde sivil toplumun örgütlenmesi ve direnebilmesi olanakları – Akın Atauz

0

Daha iyi bir toplumsal sol gelecek için oluşturulan bütün yasal veya enformel politik örgütlenmelerin, Türkiye’de her hangi büyüklükteki bir kentte, umut verici olabildiğini söyleyebilmek oldukça zordur. Bu, çok büyük ve haksız bir genelleme gibi duruyor. Bununla birlikte, Türkiye’deki kentsel direnişler, ister politik olsun, ister konut/ mahalle savunmaları biçiminde olsun, ister ekolojik gruplar olsun, ya da afet sonrası kurtarma ve dayanışma örgütlenmeleri olsun, eğer bunlar gerçekten “sol” bir düşünceden ya da anlayıştan kaynaklanıyorlarsa ve bütünüyle devletin/ ana akımın dışındaysa, hiçbir zaman uzun ömürlü olamadılar. Daha da kötüsü, özgün bir senteze doğru, teorik bir birikim de oluşturamadılar.

Türkiye’de toplumun sivil örgütlenebilmesinde birçok güçlük olduğu çok açıktır:

  • Toplumun genel ortamını etkisi altına almış olan korku ortamı ve özellikle “örgüt” korkusu. Bu nedenle sivillerin/ toplumun, örgütlenme, kurumsallaşma güçlükleri çekmesi,
  • Ülkede, demokratik teamüller, çoğulcu ve eşitlikçi yönetişimci işleyiş biçimleri konusundaki bilginin ve birikimin çok sığ ve yetersiz olması,
  • Her zaman geçerli olan maddi ve mekansal güçlüklerin, yoksunlukların bulunması,
  • Vb.

Politik örgütlenme alanında solda yapılan bütün denemeler, büyük bir hüsranla sonuçlandı. Ana akıma uygun olmayan bir politik örgütlenmenin, başta devlet, ama bazen devlete bile gerek kalmadan milliyetçi ve muhafazakar politik örgütlenmeler tarafından boğulmak istendiğine/ isteneceğine, kesin gözü ile bakılabilir. Buna rağmen, direnebilen/ ana akım karşıtı tek-tük örgütler, yaşayabilmişse, bunlar da, kendi içlerindeki küçük ama ölümcül hesaplaşmalarda, “Aşil topuğundan” vurulacaktır.

Kentlerdeki muhalefet/ direniş gruplarının iç dinamikleri

İçinde bulundukları ortamda (ülkede, kentte vb.) bu baskıcı ortamdan yakınan, ana akıma direnmek isteyen küçük ve toplumsal yapı açısından oldukça homojen, politik görüş ve ideoloji açısından ise çok heterojen, yasal veya yasal olmayan birçok oluşumun ortaya çıkması, beklenebilecek bir durumdur. Kentteki/ ülkedeki ana akımlara karşı, farklı çalışma alanlarında ve biçimlerinde, formel ya da enformel örgütlenmeler, kümelenmelerin oluşması da doğaldır.

Kentlerdeki muhalefetin, enformel örgütlenmelerin/ kümelenmelerin/ bir araya gelişlerin uzun soluklu ve inandırıcı bir sosyal ve politik etki yaratabilmek bakımından yetersiz kalması, meydanın sadece devlete ya da sağ ideolojik kurumlara kalması, bir bakıma, muhalefetin örgütlenme becerilerinin gelişememiş olması ile ilgilidir.

Kent ortamında sağ ideolojik ve militer/ devletçi, dinci ve ırkçı-milliyetçi politikaların/ politikacıların her zaman daha etkili ve güçlü olabilmesinin bir nedeni de, sol muhalefetin örgütlenebilmesi ve kitlesel bir güç olabilmesindeki güçlüklerden/ sorunlardan kaynaklanmaktadır. Sol örgüt ya da enformel kümelerin karşılaştıkları “içsel” ya da bir araya gelebilme ve beraber kalabilmeye ilişkin sorunlarından bazıları arasında, aşağıda önem sırasına göre dizilmemiş ifadeler yer alabilir:

  • Kent (sol/ sosyalist ağırlıklı belediye) meclisleri/ kurullarında/ komisyonlarında vb., politik partilerin kent (il/ ilçe) örgütlerinde, mahalle, site vb. yönetimlerinde, katılımcı olarak tanımlanan süreçlerin işletilmesinde, ya sadece klientelist/ yandaş katılımından ibaret bir sözde katılım gerçekleştirilmesi veya gerçek katılımcı süreçlerin, bürokratik bir aşama olarak, görünüşte yapılması ve sonuçlarının hiçbir etkisi olmaması (plancılar ve kamu/belediye yönetimleri tarafından kullanılmaması),
  • Kentsel muhalefet örgütlenmelerinin genellikle, (eğer sadece kadın ya da LGBT örgütü değilse) yaklaşık bütün beraberlik biçimlerinde (açık bir biçimde veya örtük olarak) cinsiyetçi ve erkek egemen olması ve çoğu kez bunu sorun etmemesi, sorun edecek olsa da, bu sorunun nasıl üstesinden geleceğini bilememesi,
  • Formel örgütlenmelerin çok fazla kuşatıcı, kalıplayıcı ve tektipleştirici bir yapısı olması, buna karşılık, enformel kümelenmelerin/ örgütlenmelerin de, kendi beraberlik ilkelerini/ yazılmamış anayasalarını/ sözleşmelerini belirleyen ortak anlayışı, etkin bir biçimde kurmak/ korumak/ işletmek için gerekli (ama sağlanabilmesi oldukça güç), güven ve samimi dayanışma ortamını sağlayamamaları, demokratik teamüllerin kendiliğinden ve ön koşulsuz, art-niyetsiz işleyememesi,
  • Sivil örgütlerin gerçekleşmekte olan çok sayıda müdahale/ saldırı-sorun nedeniyle, ancak yıkımlara/ yitimlere karşı durmak için uğraşmaktan ötürü, uzun erimli bir strateji geliştirmeye zaman ve enerji bulamaması, dolayısıyla, zamanla sadece “reaksiyoner” (ve biraz ekşi) bir özellik kazanması,
  • Kuramsallaşamama sonucu, sivil hareketlerin bir-kaç çalışan sırtına yüklenmesi ve sonuç olarak da, bu yapının bir lider/ kişi egemenliğinde (ve aynı zamanda az sayıda kişinin yük altında ezilmesi/ yıpranması nedeniyle) bir biçime bayatlamaya uğraması ya da negatif eleştiriye uğrayarak sönümlenmesi,
  • Eleştirme ve öz eleştiri kültürünün ve terbiyesinin, sol heterojen kümelerde de olgun bir düzeyde içselleştirilmiş olmaması, eleştirinin genellikle sadece negatiften kullanılmasının olağan sayılması, eleştiri dilinin genellikle zehirleyici/ öldürücü bir dozda olmasının tercih edilmesi, yapıcı/ onarıcı eleştiri dilinin hemen hemen hiç kullanılmaması, tartışmada akıl yürütmenin genellikle sadece” kazan-kaybettir” mantığı üzerinden kurulmasının normalleştirilmiş olması,
  • Tartışma ortamlarında, sorun çözme arayışlarında, karşısındakini/ karşıt düşünceyi dinleme/ anlama-anlamlandırma ve empati kurma yaklaşımının genellikle yetersiz kalması ve daha çok savunma ve karşı saldırı amaçlı bir dinleme yetisi ile yetinilmesi (ve bu nedenle tartışmaların sorun çözme bakımından genellikle işlevsizleşmesi),
  • Tartışma ölçekleri bakımından: küme/ örgüt içi tartışmaların, genellikle odaklandığı sorunun daha üst ve daha alt ölçeklerdeki bağlantıları/ anlamları düşünülmeden yapılması, başka bir deyişle, sorunu ve/veya çözümün, kurum/ küme için, benzer diğer örgütlenmeler için, kent için, ülke için vb. ne tür anlamlar, kazanımlar kayıplar yaratabileceği türü zihinsel irdelememelerin yapılmaması ve “küçük ama yakıcı” gurup içi bir ölçeğin yeğlenmesi,
  • vb.

Türkiye’nin politik ortamında bu tür örgütlenmeler, zaten sırçadan yapılmış gibidirler ve bir önceki yazıda anlatılan baskı ortamında, çok kolayca ezilebilirler ve yıkılabilirler. Bu gruplarda çalışanlar, sürekli yenilmekten, hırpalanmaktan ve başarısızlıktan o kadar bunalmıştır ki, başarı duygusunu bir biçimde yakalamak ister. Bu örgütlerin içinde bir süre çalıştıktan sonra, her hangi bir nedenle sıkılmaya başlamış yenik kentli muhalif için, garantili tek bir zafer vardır: En zayıf olabileceği noktaları iyi bildiği, en yakınındaki örgütlenmeyi/ kendi örgütünü paramparça etmek ve böylece, öz güvenini bir süre için tazelemek…

Kentlerdeki politik örgütlenmeler için ileri sürülen düşünceler, kadın/ erkek/ öğrenci vb. dernekleri, vakıflar, küçük ticari örgütlenmeler, ortaklıklar, kooperatifler ya da apartman/ site yönetimleri için de, geçerlidir. Bu tür örgütlenmeler, genellikle minimum düzeyde bile olsa, demokratik süreçleri çalıştırmayı, iktidar ve hiyerarşi kurmadan karar süreçlerini işletmeyi, saydamlığı ve hesap verebilirliği, düzgün çalışan eleştirel/ özeleştirel bir tartışma ortamını, çoğulculuğu, sürdürülebilir bir biçimde asla gerçekleştiremezler.

Bu konuda, Türkiye kentlerindeki ana kural, nerdeyse, her zaman şaşmaz bir biçimde çalışır: Ana akıma karşı örgütlenme, ya egemen güçler tarafından parçalanır ve linç edilir, ya da örgütlenmesinin içindeki en yakın arkadaşları tarafından… Bu nedenle, kentlerdeki toplumsal ve kültürel yaşam, kısa ve konjonktürel fragmanlar halindedir; ana akımların ve popüler kültürün dışında kalanlar için ortam, çöl gibidir ve küçük vahalar yaratılabilirse, onlar da kısa sürede çölleştirilir.

Mikro-kozmos

Bütün bunların, çok umut kırıcı ve çıkışı olmayan bir tıkanma, kurtuluşsuz bir kabus betimlediği çok açık. Ancak yine de kentlerde bazı küçük çıkış yolları bulabilenler, çok küçük çaplı ve çok küçük ölçekli kurtuluş ve soluk alabilme olanakları yaratan arayışların olduğu da gözlemlenebilir. Bu arayış örnekleri, kentin çeşitli yerlerinde, genellikle mekan üzerinden oluşturulan mikro-kozmoslar gibidir. Kentsel toplumsal kültürel yaşamdaki mikro-kozmoslar ve bunlara dair bazı örnekler ve bu küçük dünyalarda nelerin yapıldığı, nasıl yapıldığı üzerinde, küçük bir giriş tartışması yararlı olacaktır.

Kentlerdeki bu tür oluşumlarla ilgili gözlemler, ne yazık ki çok sınırlıdır ve genelleme yapmaya elverişli olamayacak kadar azdır. Bununla birlikte, kentlerde böyle küçük “kurtuluş adaları” ya da birlikte soluk alabilecek küçük kolektiviteler bakımından, birkaç belirleme yapılabilir.

Bu tür kentsel beraberliklerin, amaç olarak, ya da bilinçli olarak olmasa da bir beraberlik biçimi olarak, genellikle, kural dışı/ “anarşizan” (anarşist değil) beraberlikler olduğu düşünülebilir. Genellikle kuralsız, ya da olabildiğince az kurallı beraberliklerde, özel olarak belirtilmiş olmasa da, kentin yarattığı yabancılaşmadan ve yalıtmadan uzaklaşmak isteyen bireyler bir araya gelirler. Asıl amaç, kentin, (modern ve “post-modern” kentin) giderek artan yalnızlaştırıcı ve yalıtıcı etkisinden kurtulmaktır. Bu mikro-kozmos, her şeyden çok, küçük grubun kendisi için kurduğu, ruhsal açıdan sağaltıcı, dayanışmacı ve ikramcı bir ortamı olarak düşünülebilir.

Bu küçük beraberlikler (bir biçimde kümelenme veya kentsel örgütlenmeler de diyebiliriz) genellikle çok farklı amaçlar için oluşturulmuş olabilir. Bu oluşumlara, belki, öznel ve enformel, bir tür kentsel kulüpler de diyebiliriz. Aslında bu örgütlenmelerin “muhalif” örgütlenmeler olarak göyülebilmesinin tek nedeni, ana-akıma uymayan/ bunu reddeden, herkesin yaptığı gibi yapmayan yaratıcı ve yeni/ ya da daha önceden yapılmamış bir biçimde yapmayı deneyen, bireyci olmayan (kolektivist diyebileceğimiz) bir beraberlik arayışı olmasıdır, denilebilir. Bu arayışlar, daha çok deneycidir, gelişmeye açıktır ve çok iyi tanımlı bir formata oturmayı ve süreklilik içinde olgunlaşmayı değil, sürekli değişebilme kapasitesini korumayı gözeten kentsel örgütlenmelerdir.

Kentin içinde bir “yer”/ mekan (mahalle ya da daha küçük bir komşuluk birimi) ya da bir işlev/ (küçük ama exclusive) bir amaç bazında (müzik, sağlık-spor-yürüyüş-gezi, okuma-edebiyat, sanat, yeme-içme, şarap vb.) bir araya gelmiş olabilirler. Küçük kalmayı, büyümemeyi, yeni katılımlar konusunda çok seçici davranmayı ve adını yaygın bir biçimde kamusal olarak duyurmamayı tercih eden örgütlerdir. Böylece, bütün üyelerin birbirine aşina olduğu, homojenitenin garantiye alındığı, açık girişli olmayan, ilişkide referansların özellikle değerlendirildiği, genişleyerek birbirine tahammül etmeyi güçleştirebilecek boyuta ulaşmaktan kaçınan, küçük bir “ahbap-çavuş”/ arkadaşlık ilişkisinin ötesine geçilmeyen, ayrı bir kent adası olarak kalmayı tercih eden bir yapıdır.

Bu durumda bir anlamda, bireysel yalnızlığı istemeyen, ancak benzerleriyle birlikte oluşturduğu adanın yalnız kalmasını isteyen, küçük öbeklenmeler olarak tanımlanabilir. Bu oluşumların “muhalif” oluşları, kentteki her hangi bir olguya/ gelişime ya da gelişmemeye müdahale etmeyi istemekten değil, sadece ayrık duruşlarından ve ana-akımın bir parçası olmayı reddetmekten kaynaklanmaktadır. Bu durumda sözcüğü küçültücü (pejoratif) anlamda kullanmadan, burjuva seçkin/ seçkinleştirişi-homojenleştirici örgütlenmeler olarak nitelenebilirler.

Bu oluşumlar, genellikle basit ya da teknolojik bir atölye ile beraber, birçok zaman küçük üretimler yapmayı ve ürünlerini paylaşmayı ya da ortaklaşa tüketmeyi amaçlayan kentli kümeleri olarak, düşünülebilir. Birlikte bir yiyecek/ giyecek/ eşya ya da destek eylemi veya yayın üretmeyi amaçlayan ya da bu üretimleri öğretmeyi amaçlayan beraberlikler oldukları söylenebilir. Öğrenme süreçleri, çoğu kez ayrı bir aşama değil de, atölye çalışmasının bir parçası olarak düşünülmektedir.

Ancak seçkinciliği ve kendini ayırması, kentte tahammül edemediklerini dışlayarak kendisi için bir seçkinler adası yaratmaya çalışması, kuşkusuz, kamusal alanda kültürel, sosyal-dayanışmacı ve kentin başkaları/ ötekileri için de eşitlik ya da hak talebinde bulunarak bir muhalefet etme isteği kadar etik bir davranış olarak görülmeyebilir. Bir anlamda, bu adadakiler, “kendilerini ilgilendirmeyen” kent sorunlarına sırtlarını dönmüş gibidirler. Kadınların uğradığı şiddet veya cinayetler, ya da göçmenlerin-yoksulların durumu vb. türü sorunlardan çok, yaşayabilmek için ihtiyaç duydukları öznel, daha küçük çerçeveli, rahat ettirici bir konfor-güven verici sosyal güç isteyenlerin, biraz kendini beğenmiş ve “burnu havada” olanların, düşük düzeyli ve popüler olandan/ “ayak takımından” uzak olanların kulübü gibi düşünülebilir.

Yine de, bu tür muhalefetin ya da “mikro-kozmosların”, kentin genel yaşamına/ kültürüne bir katkısı olabilir mi? Bir etki, özgün ama küçük çaplı, buna karşılık derin olabilecek bir etki, kuşkusuzu olasıdır. Öncelikle, kendi katılımcıları bakımından bir konuda derinleşmeyi/ bilgilenmeyi ya da beraberlik (kulüp) kültürünün açılımlarını öğrenmeyi sağlayacağı, kuşkusuzdur. Bu mutlaka demokratik bir deneyim olmayabilir. Ancak grup içi demokrasinin işleyebilmesi, yazılı olmayan kuralların sağlanıyor olması, bu örgütlenmeler için oldukça yaşamsaldır. Bu anlamda, bir küçük grup demokrasisi eğitimi sağlayacağı söylenebilir.

Sonuçlandırırken

Bütün bunların dışında, kendisini kentin kamusal alanındaki sorun çözümüne/ iyileştirilmesine adamamış olsa da, kentin bazı niteliklerinin gelişmesine, öncelikle sanat ve kültürel düzeyini/ beğenilerinin ve bu konulardaki tartışmaların düzeyinin yükselmesine katkıda bulunan bireyler olarak, bir etki sağlayabilir. Diğer yandan, kentsel/ toplumsal/ politik tartışmalarda belirli bir demokrasi düzeyinin oluşumuna, demokrasi kültürünün oluşumuna bireysel katkılar da sağlayabilir. Bir kent, ne kadar, bu nitelikte, kendisini birçok bakamdan ve birçok düzeyde geliştirmiş, bireylere ve onların seçkinci kulübüne sahip olabilirse, muhalefetini ya da geleceği yönelik eleştirici (ve belki yapıcı) kapasitesini, o ölçüde geliştirme şansına sahip sayılabilir.

Kentin kamusal alanda, herkes için sol muhalefet yaparak/ ya da yapmayı amaçlayarak, kent üzerindeki açık-politik-kültürel ve sosyal etkisini etkin bir biçimde geliştiremeyen örgütlenmeler ve akıntıya karşı kürek çekmeyi bu kadar çok denemiş ama başarı sağlayamadığı ve en yakınındakiler tarafından çelmelenmeyi artık istemediği için, biraz içine kapanarak, çok daha küçük ve bencil (mikro-kozmosunda gerçekleştireceği) politik hedefleri olan “kulüp” türü örgütlenmeler hakkında, bu yüzeysel gözlemlerin ötesinde, söylenebilecek çok daha ciddi sözler/ yorumlar olabilir.

Türkiye’deki kentlerin evrimi, bugün sahip olduğu niteliklerin oluşumu, geçirdiği aşamalar ve önemli dönüm noktaları hakkındaki birinci yazı, kentin muhalefet edebilme kapasitesi ve kentsel toplumsal olayların (son yüzyıldaki) evrimi ve potansiyeli hakkındaki ikinci yazı ve son olarak da, kentsel toplumsal muhalefet çabası içindeki sol örgütlenmelerin/ kümelenmelerin nitelikleri ve sorunları hakkındaki bu üçüncü yazıdan oluşan dizi, burada sona eriyor. Ancak, kentlerin politik sosyolojik durumuyla ilgili tartışılacak ve geliştirilecek birçok sorun alanı, hala önümüzde uzanıyor…

 

Akın Atauz

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.