Köşe Yazıları

Bir linç hikayesi: Kanal İstanbul

0

Linç: Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak öldürmesi.

Kanal İstanbul, “Çılgın Proje” olarak ortaya atıldığından beri kamuoyunun ezici çoğunluğunun merak ettiği tek konu vardı: Bu kanalın güzergâhı ne olacak? Çok az insan böyle bir projeye neden gerek duyulduğu üzerinde durdu. Daha az insan bu projenin hayata geçirilmesi halinde Karadeniz ve Marmara Denizi (Dolayısıyla da Ege Denizi) ekosisteminde nasıl bir değişikliğe yol açacağını konuştu. Ve tabii ki bu projeden doğrudan etkilenecek olan İstanbul’un proje bittikten sonra nasıl bir hal alacağı da konuşulanlar arasında son sıralardaydı.

Ezici çoğunluğun merak ettiği güzergâh sorunun yanıtı geçtiğimiz hafta ortaya çıktı. Şimdi güzergahı merak edenlerin aklında yeni sorular var. “Bizim taşlı tarlaya ne zaman imar gelir?”, “Evin kiracısıyla konuşup kirayı kaça yükseltmek uygun olur?”,  “Üç daireyi müteahhide versek kanal gören iki tane daire alabilir miyiz acaba?” Evet, şimdi kafalardaki sorular bunlar. Çünkü hiç gizlenmediği gibi Kanal İstanbul, iki deniz arasında bir inşaat şantiyesi yaratarak rant oluşturma ve inşaata dayalı ekonomiyi biraz daha ayakta tutma sanatının son ve en büyük örneğidir.

Terazinin rant kesesinde kimse masum değil

Şu anda Kanal İstanbul’un etkilerini kamuoyuna anlatmak için belirli sayıda bilim insanı, meslek örgütü mensubu ve çok da büyük olmayan bir grup kente, doğaya, yaşama yönelik derdi olan insan uğraşıyor, didiniyor. Öngördükleri tehlikeleri anlatıyorlar. Örneğin, İstanbul’un yaşanmaz hale gelebileceğini, Marmara Denizi’nin ölebileceğini açıklamaya çalışıyorlar. Yapılan araştırmaları, tarihsel verilerle destekliyorlar. Fakat sesleri duyulmuyor. Çünkü terazinin öbür kefesi çok daha kalabalık ve ağır basıyor.

Terazinin öbür kefesinde bahsettiğim rant ve bu ranttan büyüğünden küçüğüne yararlanmayı düşünen insanlar var. Zaten büyük “yükleniciler yüklerini yükleyeli” çok oldu. Kanal İstanbul’un güzergâhı çevresinde kurulacak yeni kentin paylaşımı yapıldı, bitti. Fakat iş bu kadarla bitmiyor. Büyüklerin yanında “Evet AKP’nin baba müteahhitlerinden değiliz ama bize de düşer üç beş kuruş” diye olaya bakan ve avucunu ovuşturan binlerce, belki yüz binlerce insan var. Çünkü Türkiye’de toprak rantı ve bu ranttan pay kapma yarışı da bir sanat ve herkes bu sanatın sanatçısı. Kimse masum değil.

Kimsenin masum olmadığı, herkesin “ne koparsak kârdır” diye baktığı bir proje Kanal İstanbul ve işte bu noktada TDK’nin tanımına dönmek gerekli. “Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak öldürmesi.” Bu tanımı Kanal İstanbul’a ve Kanal İstanbul’a bakıp avuç ovuşturanlara uyguladığımızda karşımızdaki fotoğraf berraklaşıyor: Kanal İstanbul bir toplu kent, doğa, yaşam linçidir. Bu linç sonunda öldürülecek olan da Karadeniz’dir, Marmara’dır ve ikisinin arasında binlerce yıldır varlığını sürdüren İstanbul’dur. Rantı yememenin neredeyse suç olduğu bir ortamda parça parça edilerek öldürülecek olanlar bunlardır.

Bu iş bittiğinde aslında herkes üzülecek

Kuzey’i köprü ve havaalanı ile yaşamsızlaştırılmış, Batı’sı Kanal İstanbul ile önce bir doğa kırımına sokulacak, sonrasında dört bir yanı yeni uydu şehirler kurularak daha da yaşanmaz hale getirilecek olan İstanbul öldüğünde herkes üzülecek ama kimileri suçlu olarak üzülecek; kimileri rantları bittiği için üzülecek; kimileri de uyarıları dikkate alınmadığı ve haklı çıktığı için üzülecek.

Fakat hepimiz bu cinayeti göreceğiz. Daha da kötüsü el birliğiyle, para için, bu linçe ortak olacağız.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli

You may also like

Comments

Comments are closed.