Hafta SonuManşet

MeToo eylemi ve diskur – Sermin Özürküt

0

Geçen yılın önemli olaylarından bir tanesi de, #MeToo (#Ben de) eylemiydi. Eylem güncelliğini hala birçok ülkede koruyor. Kadınlar, çalışma hayatında uğradıkları tacizi yer ve zaman  vererek anlatıyorlar. Anlatılanlar, istenmeyen söz ile başlıyor ve el hareketlerinden  tecavüze kadar uzanıyor. İstenmeyen bu söz ve davranışlar, karşı cins tarafından yapıldığından cinsel tacize  giriyor.Avustralyalı düşünür Germaine Greer, ’Tacizin en büyüğü, huzurun sembolü evin dört duvarı arasında yaşanır’ der. Dört duvar bırakılıp da kadın, evi dışında çalışmaya başlayınca, cinsel taciz iş yerlerine taşınarak cinsel istismara dönüşüyor.

Cinsel istismarın uygulandığı işyerleri, şirket bürolarından İşçi sendikalarına, üniversitelerden, basın-yayın kuruluşlarına ve parlanmentolara kadar birçok işyerini kapsıyor. Tüm bu işyerlerindeki hiyerarşik yapıda genelde üst konumda olan erkek, konumunun verdiği gücü kötüye kullanıyor.’#MeToo’ eyleminde anlatılan öykülerdeki erkeklerden biri, ’aramıza kadınlar katıldı diye iş kalitemizin düşeceği sanılmasın’ diyebiliyor. İstifa etmek zorunda kalan İngiliz Milli Savunma Bakanı gibi bir diğeri, elini fütursuzca kadın gazetecinin dizi üzerine koyabiliyor. Bir başkası, yanında oturan meslekdaşı kadının aniden omuzundan sarılabiliyor. Japon Tv kanal şefi gibi bir diğeri de sarhoş olan kadın gazeteciyi otel odasına kapatabiliyor. Tüm bu ve benzeri söz ve hareketler ile karşılaşmamak için kadınlar tedbirli olmaya itiliyor. Bu tedbiri alamayanlar uğradıkları cinsel istismarı dillendiremiyor ve susuyorlar. Bu yılların suskunluğu da ’#MeToo’ eylemi ile bozuluyor.

Bozulan suskunluk, cinslerarası eşitliğe önem veren ülkelerde yaygınlaşarak dünya gündemine yerleşiyor. Neden bugüne dek susulduğu irdelenirken de cinsel istismar diskuru, gün yüzüne çıkıyor. Günlük dilde toplumsal değer yargısı da denen diskura ’baskın sözlü ya da yazılı söylem’ de deniyor. Ancak diskur, her hangi bir konuyu, belli bir zaman diliminde kanıtlar eşliğinde anlama ve anlatma biçimidir.  Cinsel istismar olaylarını günümüzün anlama ve anlatma biçimi de suskunluktur. Tacizin mağduru olan kadın susar, söylemez, anlatmaz, şikayet etmez ve dava açmaz. Erkek, kadının susacağını ve olayın nasılsa örtbas edileceğini bildiği için dünyanın en sıradan davranışıymış gibi tacizine devam eder.

Kimi erkekler, salt güçlü konumda oldukları için cinsel istismarı sürdürürler.  Ancak, kadınlar, diskur, ’sus’ dediği için susarlar ama ilk çığlığı atanı da izlerler. İlk çığlık, ABD’den gelir. Birkaç meşhuru sallar. İsveç’te ise, sallamakla kalmaz, depreme dönüşür. Çünkü, çok çeşitli meslek dalından kadın, ’ben de’ der. Bu meslekler, tesisatçıdan mühendise, sporcudan sanatçıya, yargıçtan gazeteciye ve parlamentere kadar uzanır. Bu denli yaygın katılımın İsveç’te oluşu, toplumsal yapıda kadının temsili ile ilgilidir. ABD’de millet meclisi, senato ve üst bürokratlar arasındaki kadın temsili yüzde yirmilerdeyken Isveç’te bunun iki katıdır.Toplumsal söz ve karar mekanizmasının tepesinde yer alan kadınların ’MeToo’ açıklamaları cinsel istismarın suskunluk diskursuna bir kaya gibi iner.

ABD’de atılan taşların İsveç’te kayaya dönüşmesi kadınların artık susmak zorunda kalmayacakları umudunu verir. Çünkü, suskunluğu bozan kadınlar arasında aynı zamanda ’suskunluğu’ yaşatan ve koruyan elit grup üyeleri de yer alır. Bu elit gruplardan birincisi politikacılar; ikincisi ise, gazetecilerdir. Politikacılar, parlamenter kitle partilerinin yönetim kademesinde yer alır. Meclis ve ihtisas komisyonu başkanları, bakanlar, üst düzey bürokratlar ve siyasi parti başkanları, politikacıların seçkinleridir. Gazeteciler ise sözlüsüyle yazılısıyla ve görüntülüsüyle medya kuruluşlarında yer alır. Büyük gazetelerin köşe yazarları, yazı işleri müdürleri, devlet radyo-tv kuruluşlarının yöneticileri ve özel programı olan gazeteciler, medyanın seçkinleridir. Bu iki grup içerisinde yer alanların hepsi elit grup üyesi olamazlar. Olanlar, devlet yönetimi ile eşgüdüm içinde çalışanlardır. Ya devlet yönetimindeki siyası parti eliti yani söz ve karar sahipleri tarafından seçilerek ya da kendilerini seçtirerek seçkinler arasına katılırlar. Bu katılım ile her konudaki diskuru, yaşatır, pekiştirir ve gerekirse değiştirirler.

Japonya’da yaşanan tek ‘MeToo’ olayı, bu politik ve medyasal elit eşgüdümünü sergiliyor. Deneyimli gazeteci Shiori İto, büyük devlet TV kanallarından birine iş için başvurur. Kanal şefi Noriyuki Yamaguchi başvuruyu, bir akşam yemeğinde görüşmek ister. İki meslektaş bir lokantada görüşürler. Ancak görüşme, Shiori’nin ertesi gün bir otel odasında uyanması ile sonuçlanır. Taksiden inmek istediğini defalarca söylemesine, taksi şoförü; otel odasına sarhoş sendelemesi ile sürüklenişine de otel çalışanları tanıklık eder. Tecavüzün tanıkları dışındaki kanıtı, otelin oda güvenlik kamerasındaki filmdir. Tüm bu kanıtları Shiori ile dayanışarak toplayan emniyet mensubu sürülür. Politik baskı ivme kazanarak artar. Suçlu olduğu kanıtlanan TV şefi, tutuklanacağı gün,  ’üstten gelen bir emir ile’  dava düşürülür. Bu adaletsizliği anlatmak için Shori’nin düzenlediği basın toplantıları işe yaramaz. Meslekdaşları, toplantıda ne dendiğinden çok Shori’nin dekoltesinden söz ederler. Aynen dava savcısının görüşlerini tekrarlarlar. Sarhoş da olsa kaçmaya çalışmadığı, kısa etek giydiği, ifadeleri sırasında üzgün görünmeyip yeterince ağlamadığı, içki içtiği gibi nedenlerle sanki olayı hakettiğini belirten imaları olur. TV şefi, Shori’nin çok içki içtiğini, olanları Shori’yi utandırmamak için anlatmak istemediğini, aslında uyuyup dinlenip kendine gelsin diye otel odasına götürdüğünü söyler. Bu yetmiyormuş gibi, meslekdaşları ve yakınları da Shiori’nin tedbirsiz davrandığını belirtirler. Böylece, Japonya’nın cinsel istismar  diskursu Shori’nın adaleti aramasına geçit vermez.

Shiori’ ye geçit vermeyen politika ve medya seçkinleridir. Aynı seçkinler, isteseler diskuru korudukları gibi değiştirilmesine de öncülük edebilirler. Ancak bu değişim kendiliğinden olmaz. Mecbur kalmaları gerekir. Zaman zaman bu elit gruplardan birini ya da ötekini sallayan etik dışı ahlak, rüşvet ve kayırma skandalları gibi depremler olur. ‘MeToo’ eylemi de bu depremlerden bir tanesidir. Ancak diğer depremlerden farkı, ‘Ben de’ eylemine katılan kadınlarca atılan taşların bu grupların ikisini de birden sallamasıdır.

Sallanan bu elit grup üyeleri, her daim yaptıkları gibi yaparlar. Rahatsız etme rahatlığını ve ayrıcalıklarını korumak için Japonya örneğindeki gibi dayanışırlar. Ancak, pandoranın kutusu, nasıl ailede açıldıysa şimdi de iş yaşamında açılmıştır. Açılan kutuda , politika-medya seçkinleri ile dirsek teması olan, işverenler ve üniversite profesörleri de olduğuna göre, ardçı depremler sürüp gidecektir. Ardçı depremlerin suskunluk diskurunu değiştirebilmesi için de, seçkinler içindeki kadın sayısının artması gerekir. Bu kadınlar, cinsel istismarı ifşa ettiklerinde, yapılana katlanan suskun kadın çoğunluğunun yerini utanarak istifa eden erkekler alacaktır. Bu değişimin olabilmesi için de atılan taş vurulan kuşa değmelidir. 

 

Sermin Özürküt

İsveç Sol Parti eski Milletvekili

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.