Dış Köşe

10 maddede Türkiye’nin 2017 ekoloji gündemi – Pelin Cengiz

0

Bu yazı artıgercek.com sitesinden alındı

Türkiye’de çevre ve yaşam alanları mücadelesi açısından 2017 yine zorlu bir yıl olarak kayıtlara geçti. İnşaat, mega projeler ve fosil yakıt enerjilerine dayalı dengesiz kalkınma ve sanal bir büyümenin etkisiyle 15 yıldır kentler, denizler, kıyılar, ormanlar, dereler, yaylalar, dağlar, tarım alanları nasıl rant uğruna talan edildiyse, 2017’de de değişen bir şey olmadı, talan tüm hızıyla devam etti.

Hava, su, toprak velhasılı topyekün doğa, enerji ve inşaat projeleriyle biraz daha kirletildi, kıyıların şekli değiştirildi, ormanlar yakıldı, yeni termik santraller müjdelendi, Türkiye’nin doğal, tarihi ve kültürel varlıkları yine tahrip edildi. HES’lere, mega projelere, termik santrallere, nükleere, madenlere karşı sürdürülen mücadeleler devam ederken, yine havası, suyu, toprağı, yaşam alanları kirletilen kentler, ÇED’sizleştirme, ormansızlaştırma önemli gündem maddelerini oluşturdu.

Türkiye’de zaten zorlukla yürütülen çevre ve yaşam alanları mücadelesi, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte daha da çetin bir sürece girmişti. OHAL öncesi birtakım uygulamalarla zaten sürekli ve sistematik şekilde önü kesilmeye, susturulmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılan mücadelenin sorunları 2017’de daha da derinleşti. OHAL sürecinde alınan bazı kararlar ve gerçekleştirilen uygulamalarla ekoloji mücadelesi neredeyse konuşulamaz, gündemde yer bulamaz hale geldi.

Valilik emirleriyle itiraz hakkının ve her türlü hak mücadelesinin engellenmesi, bilgi edinme hakkının ve halkın katılımının istisnaileştirilmesi, mahkeme kararlarının uygulanmaması hukuksuzlukları arttırdı. ÇED raporlarıyla ilgili yapılması gereken halkın katılımı toplantıları yapılmadan, tartışmalı projelerle ilgili yeni izinler verildi.

Geride bıraktığımız yıla çevre ve yaşam alanları mücadelesi açısından damgasını vuran olayı 10 maddede özetlemeye çalıştım:

  • Varlık Fonu’nun mega projelerle ilişkisi: 2017’de pek çok kamu kuruluşunun KHK’larla Varlık Fonu’na devredilmesi büyük bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Temelde mega projelere kamu kesiminin borcu arttırılmadan sermaye yaratılması, yaratılan kaynağın da Varlık Fonu çatısı altında toplanarak yine mega projelere aktarılması planlanıyordu. Ancak, bunu gerçekleştirmek o kadar kolay olmadığı için kamunun elindeki en değerli kurumlar Fon’a aktarıldı. Varlık Fonu’nun kurulmasındaki gerekçelerden biri, “Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Üçüncü Havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması” olarak açıklanmıştı. Kamu kuruluşlarının devriyle birlikte, şirketlerin mega projelerle yarattığı çevre suçlarına finansman sağlanmasının önü açıldı. Örneğin, yabancı yatırımcılara ya da üstlenici firmalara HES, maden ocağı gibi projeler için kredi verilecek, büyük küçük tüm talan projeleri, “stratejik yatırım” sayılarak, Fon’dan faydalanabilecek, daha fazla projeyi Varlık Fonu’ndan yararlandırmak için ÇED süreçleri, imar izinleri, ruhsat, tescil ve tahsis kararı gibi birçok idari karar ve hukuki prosedür tamamen ortadan kaldıracak…
  • Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin katledilmesi: Asırlık sedir ve çam ağaçlarının bulunduğu Alacadağ, Gökçeyaka, Kızılcık ve Adala gibi bölgelerdeki taş ve mermer ocaklarına karşı bölge halkının da desteğiyle yaklaşık altı yıldır hukuki mücadele sürdüren Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin katledilmesi Türkiye’de çevre mücadelesi açısından çok kritik bir eşik olarak tarihe geçti. Türkiye’de çevre ve yaşam alanları mücadelesi verenler AKP iktidarları döneminde ötekileştirildi, çeşitli iftira ve karalamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, mücadele platformlarında şiddete maruz kaldı. OHAL de, çevre mücadelesi verenlere yönelik saldırılara cesaret verdi. Büyüknohutçu çiftinin katledilmesini planlayan esas kişiler hala bulunmadı.
  • Türkiye’nin Paris Anlaşması onay sürecini askıya alması: ABD Başkanı Donald Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı alması sonrası, Türkiye de peşinden gitti. 2016’da pek çok ülkeyle birlikte anlaşmayı imzalayan ancak anlaşma metninin TBMM’deki onay süreci henüz tamamlanmadığından resmi olarak anlaşmaya taraf olmayan Türkiye, “yol haritasının gözden geçirilmesi için” onay sürecini askıya alma kararı aldı. Türkiye, kısaca hem gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almak hem Yeşil İklim Fonu tarafından desteklenmek hem de kömüre yatırım yapmak istiyor.
  • Zeytinlikleri imara açma inadının tekrar etmesi: TBMM’de daha önce tüm partilerin oylarıyla altı kez reddedilen, zeytinciliğin idam fermanı olarak kabul edilen Zeytincilik Yasası’nın değiştirilmesi yedinci kez gündeme getirildi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, üretim ve yatırımın önündeki engelleri kaldırmayı hedefleyen, “Üretim Reform Paketi Kanun Tasarısı Taslağı”nda yer alan düzenleme ile 3573 sayılı Zeytincilik Yasası’nın 20. maddesi değiştirilerek “zeytinlik alanlar ve bu alana 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç tesis yapılamaz” hükmü kaldırılmak istendi. Konunun günlerce tartışılmasının ardından tasarıdaki, “kamu yararı kararı alınan yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına izin verilebilmesine yönelik düzenlemeyi içeren maddenin tasarıdan çıkarılmasına” karar verildi.
  • 1453 kamyonla İstanbul’un fethinin kutlanması: Yapımı sırasında çevreye verdiği tahribatlarla birlikte İstanbul’un can damarı Kuzey Ormanları’na bir hançer gibi saplanan üçüncü havalimanı şantiyesinde çalışan kamyon şoförleri yarattıkları hafriyat terörü yetmezmiş gibi, 1453 kamyonla geçit yaparak İstanbul’un fethini andı. Önce doğa düşmanı olan, sonra insan canına kasteden bu kamyonlarla şov yapılmasında parmağı olanların arsızlığına yine onlar adına başkaları utandı.
  • Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu’nun gündeme gelmesi: Kanun taslağı, 2013’te Meclis gündemine geldiğinde, hem hazırlık aşamasında toplumsal mutabakattan yoksun olması sebebiyle hem de içerdiği talanı kurumsallaştıran düzenlemeler nedeniyle çok fazla eleştiri almıştı. Tasarının yasalaşmaması için pek çok sivil toplum kuruluşu mücadele verdi, protesto gösteriler, imza kampanyaları düzenlendi. O dönem geri çekilen tasarı, dört yıl sonra tekrar önümüze getirildi. Adında koruma geçse de, tabiatı koruma değil tam bir kullanma yasası. İktidarın her türlü doğal, kültürel ve tarihi varlığı metalaştırma ve rant sağlama yaklaşımının gerçek bir aracı niteliğinde. Tasarı yasalaşırsa, Türkiye’de yürürlükte olan doğa korumayla ilgili yasalar tek bir çatı altında toplanacak, milli parklar kanunu yürürlükten kaldırılacak. Bugüne kadar ilan edilmiş tüm koruma alanlarının statüsü yeniden değerlendirilecek. Doğayı korumaktan çok doğayı sınırsız şekilde kullanıma açmaya, yağma ve talana imkan veren bu yasayla, doğal, kültürel ve tarihi varlıkların üzerindeki her türlü koruma kararı kaldırılabilecek, koruma alanlarının sınırları değiştirilebilecek, kısmen veya tamamen farklı bir statüye geçirilebilecek.
  • İstanbul’un yağışlara, sele, yönetimsizliğe teslim olması: AKP iktidarlarının “çılgın projeler” diyarına çevirdiği İstanbul, yaz ortasında yağan yağmurla birlikte tam bir kaos kentine dönüştü. Üstelik, günler öncesinden geleceği bilinen ama artık devasa çarpıklığı ve altyapısızlığıyla ne yapılsa hazırlıksız yakalanılan bir felaket halini aldı. İstanbul’da su baskınlarıyla oluşan büyük risklerden sonra yine ne yerel ne de merkezdeki yöneticilerden sorumluluk alan, hesap veren açıklamalar geldi. Önlem almayan, riskleri azaltmayan yöneticilerin aldığı tek önlem vatandaşa “sokağa çıkmayın” uyarısı yapmak oldu.
  • Cerattepe’de maden aranmasına Danıştay’ın onay vermesi: Daha önce iki kez iptal ettirilen Cengiz İnşaat’ın Artvin Cerattepe’deki altın madenciliği projesi için açılan son ÇED iptal davasında tam bir yargı skandalı yaşandı. 25 yıldır devam mücadelede, Türkiye’nin en geniş katılımlı davası olan en son açılan davada, Rize İdare Mahkemesi ÇED iptal davasının reddine karar verdi. Kararda, Cerattepe’de madencilik faaliyetlerinin yapılabileceğine aykırı bir durum olmadığına yer verildi. Yeşil Artvin Derneği, Rize İdare Mahkemesi’nin verdiği karara Danıştay’a başvurarak itirazda bulundu. İtirazı değerlendiren Danıştay, yerel mahkemenin verdiği “madencilik yapılabilir” yönündeki kararı onayarak, kararın iptal edileceği bir durumun olmadığına kanaat getirdi.
  • Hasankeyf’in baraj inşaatı için dinamitlenmesi: Avrupa’nın En Çok Tehlikede Olan 7 Kültür Mirası’ndan biri olan Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin varoluş savaşı 2017’de de sürdü. Hem de hafızalardan silinmeyecek görüntülerle… Ilısu Barajı, UNESCO Dünya Kültür Mirası kriterlerinin 10’undan dokuzuna sahip dünyadaki tek yer Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ni mezara sokacak diyorduk ki, Hasankeyf antik kenti sınırları içindeki baraj inşaatı için yapılan dinamitle patlatma görüntüleri son derece tepki çekti. Daha önce dinamitle patlatma olmayacak belirtilse de, yapılacak liman için hafriyat oluşturmak amacıyla Hasankeyf’in dinamitlendiği kaydedildi. Ayrıca, Zeynel Bey Türbesi bulunduğu kadim topraklardan sökülerek başka bir yere taşındı.
  • Torba Yasa ile madenciye ormanların peşkeş çekilmek istenmesi: Ağırlıklı olarak vergi artışlarını içeren torba yasaya eklenen bazı maddelerle madencilik sektörünün elini rahatlatacak önemli düzenlemeler yapılmak istendi. Tasarının 54, 55, 56, 57, 58 ve 61. maddelerindeki değişiklikler doğrudan çevre ve yaşam alanlarını ilgiliydi. En kritik madde, ÇED işlemleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili Bakanlıklar ve ilgili kamu kuruluşlarınca, ÇED sürecinde en geç üç ay içinde bitirilecek. Aksi takdirde ÇED ve diğer tüm izin başvurlarıyla ilgili olumlu karar verilmiş sayılarak, buna göre işlem yapılacak” şeklindeydi. Maden izin başvurularında ÇED sürecini kaldıran madde muhalefetten ve sivil toplum kuruluşlarından çok tepki alınca kaldırıldı.

2017’de yüzümüzü güldürecek gelişmeler azdı, bu saydıklarımın yanında daha onlarca, yüzlerce hak ihlali, hukuksuzluk, talan/rant projesi var geride… Yeter ki, alışmayalım, sorgulamaya, söylenmesi gerekeni söylemeye, itiraz etmeye devam edelim.

2018’de daha adil, eşit, sağlıklı, ekolojik, demokratik kentsel ve kırsal mekanlarda yaşamak, çevre ve yaşam alanları mücadelesini bir arada, yan yana, diri tutmak umuduyla…

 

Pelin Cengiz – Artı Gerçek

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.