Hafta SonuManşet

Ben bir sahtekarım – Seran Vreskala

0

Kendimi bildim bileli kafamın içinde devamlı yetersiz olduğumu söyleyen bir sesle yaşıyorum. Çalıştığım bir yerde bir sunum mu yapmam gerekiyor; bu görevin asla bana verilmemesi gerektiğini, konuya yeteri kadar vakıf olmadığımı, bunu benden daha iyi yapacak insanlar olduğunu düşünerek kendime işkence ederdim. Aldığım eğitim ya da önceki deneyimlerim bu iş için fazla bile gelse beni ikna etmeye yetmezdi. Devamlı acımasızca kendimi eleştirir, sorgulardım. Öğrenciyken de durum aynıydı, hiç çalışmamama rağmen herkesten çok daha iyi bir not aldıysam, kendimden şüphe eder ve o sonucu hak etmediğimi düşünürdüm, gerçekten bu kadar iyi olmam mümkün değil diye… Tekrar aynı performansı gösteremezsem gerçek yüzüm ortaya çıkacak diye endişelenirdim. İşte kafamın içinde yaşayan bu lanet sese ‘imposter sendromu’, yani sahtekarlık sendromu denildiğini daha yeni öğrendim. Ama yanlış anlaşılmasın; sahtekâr olduğunuz ima edilmiyor burada, kendinizi sahtekarmış gibi görmenizden bahsediliyor.

Öncelikle şunu belirtmemiz lazım, bu durumun kesinlikle aşağılık kompleksiyle bir ilgisi yok! Birbirinden çok farklı durumlar. Bu durumu açıklayacak en iyi ifade, kişilerin başarılarını şansa veya dış etkenlere atfetmesi olarak açıklanabilir. Eğer aşağıdakilerin çoğuna ‘evet’ cevabı veriyorsanız, siz de imposter sendromundan mustaripsiniz.

 

– Başarınızı şans eseri ya da bir hata gibi görüyorsunuz.

– ‘Bunu ben yapabiliyorsam herkes yapabilir’ diye düşünüyorsunuz.

– İşinizde yaptığınız en küçük hatalar bile size hayatı zehir ediyor.

– Yapıcı eleştirileri bile yetersizliğinizin bir kanıtı olarak görüyorsunuz.

– Bir şeyi başardığınız zaman, karşınızdakini tekrardan kandırdığınızı hissediyorsunuz.

– Bulunduğunuz pozisyonu kesinlikle hak etmediğinizi düşünüyorsunuz.

– Yaptığınız işte devamlı bir şey eksikmiş gibi hissediyorsunuz.

– Her an gerçek yüzünüz ortaya çıkacak diye endişe içindesiniz.

Bir kere bu sendroma sahip olmanız sizin hatanız değil; evrim de bu durumdan kısmen sorumlu! Sonuçta bu duygunun temeli olan endişe dediğimiz zehir, ilk çağlarda ‘homo-sapiens’ atalarımızın hayatta kalmasına yardımcı olmuş ve böylece genetiğimize kodlanmış. Bunun yanı sıra içinde yaşadığımız kültürün de bu sendromda etkisi var; özellikle azınlıklar veya ikinci sınıf sayıldıkları için kadınlar, kültürel eşitsizlikler nedeniyle sahtekarlık sendromunu daha sık yaşıyorlar.

70’lerde bu sendromu ortaya çıkaran psikologlar Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance’e göre sendromun en önemli nedenlerinden biri aile; genellikle fazla öven veya eleştiren ebeveynlerle büyüyen kişilerde bu sendrom görülüyor. Mesela anne ya da babanın başarı odaklı baskısı çocuğu doğrudan buna itiyor. Mükemmel, eşsiz, benzersiz, her şeyi bilen ya da yapabilme gücüne sahip olduklarına inandırılan çocuklar, büyüme sürecinde birtakım zorluklarla karşılaşmaya ve ne kendilerinin ne de başkalarının aslında mükemmel olmadıklarını anlamaya başladığında, sendrom kendisini gösteriyor. ‘Aman paşam sen yaparsın, senin için çocuk oyuncağı’ söylemlerine ek olarak ‘aman sus, sen karışma, sesini çıkarma sakın’ gibi yönlendirmeler de kişileri bu duruma hazırlıyor.

“Yeterince iyi miyim?”

Özellikle bu ikinci yönlendirme yüzünden daha çocukken topluma ayak uydurmanın ne kadar önemli olduğu öğretildiği için, yeteneklerimize rağmen öne çıkmak yerine genele uymayı tercih ediyoruz. Sorunun cevabını çok iyi bilmemize rağmen cevaptan ve kendimizden emin olamadığımız için parmağımızı kaldırmamak gibi… Yanlış bir şey söylemektense diğerlerinin arasına karışmayı tercih ediyoruz; bu da bize yardım etmekten çok zarar veriyor tabii. Bundan daha fenası da devamlı başarılı akranlarıyla kıyaslanma durumu… ‘Bak filancanın kızı bu kadar not almış, sen tembelsin, bir işe yaramazsın, beceriksizsin, sen ne anlarsın ki, bunu hak etmiyorsun’ gibi yönlendirmeler ise bu durumu daha da ağırlaştırıyor.

Kısaca insanların çoğu hayatlarının bazı dönemlerinde bu dertten çekse de hayatlarına devam etmiş. Bu sendromun üstesinden gelmek öyle kolay değil, hatta etkisinden kurtulmak yıllar alıyor ama araştırmacıların önerdiği birkaç yöntem mevcut… Başta ufak adımlarla başlamak ve denemeleri alışkanlık haline getirmek, ileride düşünce yapınızın değişmesine sebep olacaktır.

  • Mükemmeliyetçiliğin sağlıksız olduğunun farkında olmak burada önemli bir rol oynuyor. En ufak bir hata kırıntısı bile sizi büyük bir hayal kırıklığına uğratıyorsa, başarısızlık uykularınızın kaçmasına sebep oluyorsa, sağlıksız konuma geçmişsiniz demektir. Bir işi mükemmel yapmaya çalışacağınıza, yeteri kadar iyi yapmayı deneyin!
  • Kendinizi gerçekçi olarak değerlendirmeye odaklanmak bayağı işe yarıyor. Bazı konularda son derece yetenekli olabiliriz ama her konuda yetenekli olmamız mümkün değil! Araştırmacılar değerlendirmeyi yaparken iyi olduğumuz yerleri ve öğrenmeniz gereken kısımları yazmayı öneriyor. Bu kendimizi değerlendirirken güçlü ve zayıf olduğumuz tarafların farkına varmamıza yardımcı olacaktır.
  • Başarılı olmuş ya da benzer pozisyonlardaki başka insanlarla konuşmak da sizi rahatlatacaktır. Zaten basamakları çıktıkça etrafınız da sizin gibi insanlarla çevrilir, onlarla iletişim kurdukça hislerinizde yalnız olmadığınızı, başarıya ulaşmış çoğu kişinin bu sendromu yaşadığını görünce bu durumdan kurtulmanız kolaylaşacaktır. Kısaca mükemmel olmamaya cesaretiniz olsun, başarınızı sahiplenin ve keyfini çıkarmaya çalışın!

 

Seran Vreskala

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.