Köşe Yazıları

Irkçılık ve etnisite- Sermin Özürküt

0

Irkçılığın Avrupa ülkelerindeki yükselişi sürüyor. Bu yükseliş, ırkçı kitle partileri eliyle yapılıyor. Irkçı partiler, parlamenter sistemin önemli bir parçasını oluşturuyorlar. O kadar ki, Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), cumhurbaşkanı adayı çıkarıyor ve kılpayı kaybediyor. FPÖ ve benzeri partilerin oluşturduğu zincir, Avusturya’dan Norveç’e, Norveç’ten Fransa’ya, Fransa’dan Macaristan’a kadar uzanıyor. Bu zincirin halkalarını oluşturan partiler, uyguladıkları ortak politikalardan çok; ırkçı olmadıklarını söyleyerek seçmen tabanlarını genişletiyor ve yükseliyorlar.Irkçı partilerin reddettiği ırkçılık ideolojisi, eşitlik yerine üstünlüğü temel alan bir düşünce sistemidir. Bu sistem, insanlığı ırklara ayırır. Ayrıştırmayı, doğum ile kazanılan deri rengini temel alarak yapar. Deri rengi de, diğer fiziki özellikler ile birlikte zeka ve yeteneği belirler. Bu şekilde beyaz, siyah, kızıl ve sarı olarak ayrıştırılan dört temel ırkın eşit olabileceği düşünülmez. Tersine beyaz ırkın diğerlerinden üstün olduğu ileri sürülür. Bu üstünlük, ne bilimde ne de uygulamada bir türlü kanıtlanamaz. Çünkü, insanlar, derileriyle değil beyinleriyle düşünürler.

Bir ırkın diğerinden üstün olduğu kanıtlanamayınca, ırkçılık, bu sefer de insanlığı etnisitelere ayırır. Örneğin Araplık, Yahudilik gibi etnisiteler, ırk değil etnik gruplardır. Etnik ayrıştırma, biyolojik akrabalık temel alınarak yapılır. Biyolojik akrabalık, sosyal akrabalığın tersine yatak yolu ile oluşur ve damarlardaki kanı belirler. Aynı kanı taşıyan bir etnik grup da, kendi içinde aynı kanı taşıyan bir diğeri ile eşit görülmez. Tersine biri diğerinden üstün sayılır. Örneğin cermenlerin yahudilerden üstün sayılması gibi. Bu etnik grup aidiyetine kök, köken ya da ’soy’ gibi adlar verilir. Ancak, biyolojik bir kazanım olan kan ile bir soyun diğer soydan daha  üstün olduğu kanıtlanamaz. Çünkü, bilimsel olarak  ortak bir kan birliği sınırının belirlenmesi güçtür.  Bu sınırın koyulması için kaç kuşak geri gitmek gerekir? Kuşak sayısı saptansa  bile, damarlardaki ortak kanın nerede ve nasıl başladığı ya da başladığı gibi sürüp sürmediği bilinemez ve belirlenemez.

Irktan sonra etnisitede de üstünlük savı bilimsel kabul görmeyince ırkçılık örgütlenir. Beyaz ırkın üstünlüğünü esas alan ’Ku Klux Klan’ gibi; Cermenlerin Yahudilerden  üstün olduğunu savunan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) gibi örgütler kurar. Bunların kurulmasındaki amaç, düşünsel güç ile kanıtlanamayan üstünlüğün, fiziksel güç ile gösterilmesidir. Gösterilir de. Bu örgütlü şiddet, cinayetten iç savaşa, iç savaştan savaşa kadar uzanır. Örneğin etnisite üstünden ırkçılık yapan NSDAP, İkinci Dünya Savaşında milyonların ölümüne neden olur. Böylesi bir insanlık dramı ırkçılığa karşı büyük bir toplumsal tepki doğurur. Bu tepki nedeniyle ırkçılığın kitlelerdeki etkisi zayıflar. Ancak her ideoloji gibi ırkçılık da yok olmaz; ikinci dünya savaşı sonrası marjinal örgütlenmeler içinde yaşatılır. Örneğin bu dağınık örgütler 1955 yılında kurulan Avusturya Özgürlük Partisi, (FPÖ)’nin tabanını oluşturur. Kurucusu eski bir SS subayı olan FPÖ, yasal bir parti olarak kurulmasından bir yıl sonra meclise 6 milletvekili ile girer.

Günümüze dek varlığını sürdüren FPÖ ve benzeri ırkçı partiler, 1960’lara gelindiğinde bir engel ile karşılaşırlar. Bu engel, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM)’nden gelir. Irkçılığın Tasfiye Edilmesine Dair BM Sözleşmesi, 1966 yılında üye devletlerin imzasına açılır. Sözleşmenin birinci maddesi,  devlet sınırları içinde ırk ve etnisiteye dayalı ayrımcılığı yasaklar. BM sözleşmesinin içeriği, uluslararası toplumun ırkçılığa tepkisidir. Bu tepki ırkçılığın taktik değiştirmesine neden olur. Irkçı partiler, ’ırk’ ve ’etnisite’yi sözlüklerinden çıkarırlar. Bu nedenledir ki, Avrupada, ’aşırı sağ’, ’tutucu sağ’ ya da ’sağ populist’ diye de adlandırılan ırkçı partilerin hepsi ırkçı olduğunu reddeder. Çünkü ’ırk’ ve etnisite yerine başka bir ayraç bulurlar. Bu ayraç, ’kültür’dür.

Kültür, etnik grup adı kullanılmadan, etnisiteye bağlanır. Çünkü, etnisitenin birinci ölçütü ’kültür’dür. Kültür ise, dil ile yaratılan değerler toplamıdır. Bu toplamın içinde din, gelenek, yaşam biçimi de dahil olmak üzere değişik bileşkenler vardır. Bu bileşkenlerin karşılıklı etkileşimi ile oluşan ’etnisite kültürü’ dinamiktir. Zaman içinde değişir ve gelişir. Çünkü, diğer etnisite kültürleri ile etkileşim içindedir.  Ancak ırkçılık, dinamik olan bu kültür anlayışı yerine kültürün miras yoluyla devredilen ve değişmeyen biçimini temel alır. Böylece kültür, biyolojik akraba olan etnik grubun bir önceki kuşaktan devralıp sonrakine devrettiği değerler toplamı olur. Bu değişmez değerler toplamı, etnisitenin kültürüdür. Çeşitli kültürlere de günümüz ırkçılığı üstün ya da aşağı demez, ’farklıdır’ der.

Farklılığı açıklayabilmek için ırkçılık, kültürü bileşkenlerine  ayırır ve bunlardan biri olan dine ulaşır. Üç tek tanrılı dünya dini olan musevilik, hristiyanlık ve islam için de biri diğerinden üstündür demez; ’farklıdır’ der. Ancak, bu farklılığın ülkeye bir tehdit oluşturduğunu söyler. Tehdit, islam dininin ülkedeki başat etnisite kültüründeki dini, yani hristiyanlığı etkilemesidir. Örneğin Avusturya’nın FPÖ’sü, ”Evimizde islama yer yok” cümlesini, seçim sloganı; “Viyana İstanbul olmamalıdır” da seçim afişi yapar. Bu yöntem ile ırkçılık, din üzerinden ulus etnisitesi olan Türklüğe uzanır.

Böylece günümüz ırkçılığı, daha önce kullandığı etnisite yerine kültürü, üstünlük kıstası yerine de farklılığı kullanır. Sonra da, tüm söylem ve eylemlerini uygulamaya koyar. Yabancı düşmanlığı yapar. Göçmenleri asimile etmek ister. Mülteci istemez. Irkçı parti, hem bunları yapar hem de ırkçı olmadığını iddia eder. Bu duruş ile de günümüz ırkçı partileri, özdeyişin içeriğini hak eder.

”Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ”.

 

Sermin Özürküt 

İletişim: [email protected]

You may also like

Comments

Comments are closed.