Hafta SonuKültür-SanatManşet

[Babil’den Sonra] Suren Asatryan İstanbul’da

0

26 Kasım Pazar, saat 19.00’da Suren Asatryan ve arkadaşları Bakırköy’de, Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde İstanbullu sevenleriyle bir kez daha buluşacak. Konserde Muammer Ketencoğlu, Göktuğ Çelik ve Volkan Üncivez de çalgılarıyla Suren Asatryan’a eşlik edecekler.

Konser öncesi Suren Asatryan’ı Açık Radyo’ya konuk ettim. Suren ile müzik yaşamını, konseri ve daha birçok konuyu konuştuk.

Suren’i 1990’lı yılların ortalarında tanıdım. Açık Radyo’nun da ilk yıllarıydı. O günlerde Muammer Ketencoğlu, onu “Tuna’nın Beri Yanı” programına konuk etmişti.

1994 yılından sonra sık sık İstanbul’a geldi ve 7 albümü Türkiye’de yayımlandı. Şenol Filiz, Birol Yayla, Erkan Oğur gibi birçok Türkiyeli sanatçıya albümlerinde duduğuyla eşlik etti, birçoğuyla konserler verdi.

Asatryan’ın babası müziksever bir polismiş. Üç çocuğuna müzik aşkını çok küçük yaşlarda aşılamış. Abisi Gagik,  garmon ve kemençeyi, kız kardeşi Anuş kanunu seçmişler. Suren de duduğu seçmiş. İlk hocası Vace Hosepyan’ı 16 yaşındayken yaz okulunda tanımış.  Hosepyan ona bir duduk vermiş ve dört gün süre tanımış. Çalışmaya başlamış ve dördüncü günün sonunda onu dinlemiş ve umut görüp ders vermeye başlamış.

Asaduryan, Erivan Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nde okurken bir taraftan da profesyonel müzisyen olarak çalışmaya başlamış. Henüz 17 yaşındayken müzikal yeteneğiyle ünlenmiş. Rusya’da ve Avrupa’da çeşitli konserler vermiş. Kısa bir süre sonra Ermenistan Halk Müziği Orkestrası’na kabul edilmiş. O sırada 20 yaşındaymış. Yedi yıl bu orkestrada solist sanatçı olarak çalışmış.

Sonra konservatuvar eğitimi almaya karar vermiş. Erivan Tiyatro, Edebiyat ve Müzik Akademisi’ni bitirmiş. Orada klarinet çalmayı da öğrenmiş. Ermenistan’da bir albümü yayımlanmış. Film müziklerinde yer almış. Zaman içerisinde heykel çalışmaları müziğin gerisinde bir hobi olarak kalmış. Eşi Asmik konservatuvar mezunu bir piyanist. Kızı Agata ise konservatuvarda piyano öğrencisi. Oğlu Hasmik ise müzik dışında bir yolu izlemiş ve hukukçu olmuş. Dayıları ve amcalarında da müzikle uğraşan insanlar varmış. Müziğin, tanrının bu aileye verdiği bir yetenek olduğunu düşünmeden edemiyor.

Ona göre “Müzik tanrının dilidir ve bizler onun diliyle konuşup, anlaşıyoruz”. Halklar arasında barışın, saygının, sevginin kurulmasında, ön yargıların aşılmasında müziğin çok önemli bir işlevi olduğunu düşünüyor. Hep bu yola hizmet etmeye çalışmış. Dünyada tanınan en önemli duduk sanatçılarından olan Asatryan, bütün nefesli sazların atası olarak gördüğü ve Nuh’dan beri bilinen dudukun bütün dünyada tanınması, benimsenmesi ve sevilmesi için çabalamış. O da bugün hala ustaları Markar Markaryan, Vaçe Hosepyan ve Civan Gasparyan’ın açtığı yoldan devam ediyor.

Günümüzde dudukun usta-çırak ilişkisi içinde geliştirilebilecek bir çalgı olduğunu düşünen sanatçı, konservatuvar eğitiminin tek başına yetmeyeceğini düşünüyor. Kendisini izleyen, takip eden gençlerin varlığını önemsiyor. Onlara öğretmeye ve diğer ustalardan öğrenmeye halen devam ediyor. Bir oktavlık ses dizinine sahip on delikli bir çalgı olduğu halde, onu çalmanın çellodan, klarinetten daha zor olduğunu ve öğrenmenin yaşam boyu süren bir uğraş olduğunu düşünüyor.

Ona göre dinleyenin ruhunda güzellikler yaratan duduk, çalanın ruhunda da güzellikler yaratıyor. Duduk çalmak için gerçekten yaşamanın ve aynı zamanda iyi müzisyen olmanın şart olduğunu düşünüyor. Duduk üzerinde notaları arayıp bulmanın pek de kolay bir iş olmadığını, bunun için çok çalışmanın gereğini vurguluyor.

Suren Asatryan, dudukun üretiminin kolay olmadığını vurguluyor. Bu çalgının en makbulü kayısı ağacından yapılırmış. Artık meyve vermeyen yaşlı ağacın güneş alan kısımları kesilir, uzun yıllar güneşin altında bekletilirmiş. Sonra tuzlu suya doyurup, delikleri açılırmış. Sonra yine suda bekletilirmiş. Ağızlığı ise kamıştan yapılırmış. Buz tutmuş gölden kafasını uzatan çiftleşen kamışlar seçilirmiş. Erkek kamıştan kalın ses vereni, dişi kamıştan da tiz ses vereni yapılırmış. Sonra bu kamışlardan hazırlanan ince zarlar soyulup, biçim verilip gövdeye oturtulurmuş.

Suren’in bugün kullandığı dudukun 50 yaşında olduğunu da programda öğrendim. Tabi insanı kimi zaman hüzünlendiren, kimi zaman coşturan bu sesi çıkarmak için dudukun kaliteli olması tek başına yetmiyor. Çalanın tanrısal bir enerjiyi de edinmesi gerekiyor. İkisi birleşince de dinlemeye doyulamayan, insanın insanlaşma tarihini, mücadelesini de anımsatan o mistik ses ortaya çıkıyor.

Suren Asatryan ve arkadaşları 26 Kasım Pazar günü saat 19.00’da Bakırköy, Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde İstanbullu sevenlerinin karşısına çıkıyorlar. Bugün Ermenistan’dan müzisyen arkadaşları Gevorg Khachatryan, Gagik Hakhverdyan, Sargis Davtyan, Loris Nıkoghosyan ve Argam Nıkoghosyan da İstanbul’a geldiler. Konserde Muammer Ketencoğlu, Göktuğ Çelik ve Volkan Üncivez de yer alacaklar.

Suren Asatryan İstanbullu müzikseverleri konsere davet ediyor.

 

Ercüment Gürçay

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.