Hafta SonuManşet

Özlem’in yolculuğu: Ses’ten bir yol, Yol’dan bir ses – Irmak Keskin

0

Yollar yollar, ayrılanlar ve birleşenler derken Robert Frostun The Road Not Taken şiiri düşüyor aklıma röportaja başlamadan… 

“Two roads diverged in a wood, and I

I took the one less traveled by,

And that has made all the difference. *** 

Özlemle (Soydan) yol arkadaşlığımız yıllar öncesinde Kadıköyde şair isimli bir sokaktaki tek oda evde başladı, bol kahve eşliğinde, biraz yıldız haritalarından, bolca sipüratalizme uzanan muhabbetlerle ilerledi, sanat sepetle harmanlandı. Sonra o yollara çıktı, ben şehir kaosunda yuvarlanarak devam ettim, bir kaç hafta önce tekrar bir araya geldik, Kadıköy’ün bu sefer en gürültülü sokaklarından birindeki geleni eksik olmayan evde. Muhabbetimizi paylaşmak istedik sizlerle de, tüm gidilmemiş yolların, söylenmemiş şarkıların paylaşılarak doğması umuduyla…

***

Irmak Keskin: Nasılsın Özlem? Cevaplanamaz soru olarak Özlem kimdir diye başlayalım mı?

Özlem Soydan: Dünya alemi yollarını şarkılar söyleyerek ve müzik yaparak arşınlar iken rüzgarı, suları, ormanları, hayvanları dinleyerek kainatın titreşimlerinin sonsuzluğunu deneyimleyen, Doğa Ana’ nın çocuklarından bir yolcuyum…

Özgeçmişim şöyle ki, Ankara Devlet Konservatuarı Opera Sahne Sanatları bölümünden mezun oldum ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi solist sanatçılarından biriyim. İtalyan, Alman, Fransız ve Türk opera repertuarlarından pek çok opera, operet ve müzikalde başrol oynadım. Milano, Berlin, Viyana ve Londra gibi klasik müziğin beşiği olan Avrupa ülkelerinde eğitimlerim ve konserlerim oldu. Türkiye’ de Aspendos, Efes, Aya İrini, Rumeli Hisarı gibi tarihi mekanlarda festivallerde, konserlerde ve Türkiye’ nin çeşitli bölgelerine yapılan turnelerde yer aldım.

Son üç senedir ise ses ile tedavi ve şifa müziklerini öğrenmek için Asya’dan Güney Amerika’ya uzanan yolculuklarımla birlikte titreşimlerin dünya müziklerine etkilerini araştırdığım ve deneyimlediğim bambaşka bir ruhsal yolculuğa başladım.

Kutsal ses’in peşinde

Irmak Keskin: Yollar nereden başladı? Nasıl devam etti?

Özlem Soydan: Geçmiş zamanlarımdan bir zaman, sahne ışıklarından ve şehrin koşturmacasından ruhum o kadar sıkışmaya başlamıştı ki bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordum. Kitapçıda tesadüfen bulduğum Jonathan Goldman’ın “Sesimizin Gizli Gücü” kitabı bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı. Kainat, titreşimlerden oluşan büyük bir senfoni orkestrası mıydı? Yüzyıllar öncesinde Asya’ dan Afrika’ya, Amerika’ ya, Avustralya kıtasından Mısır’ a kadar uzanan bütün kadim bilgilerde bahsedilen, Yaratıcı’ nın evreni oluşturduğu söylenen “Kutsal Ses” neydi?

Kafamda yepyeni sorular oluşurken onlarca kitap okumaya başladım ve sonunda bunları deneyimlemek için yola çıkmaya karar verdim. İlk Sri Lanka’dan Vietnam’a uzanan güney Asya yolculuğumu yaptım. Hindistan Auroville’deki Swaram müzik atölyesinde ilk kez ses ile tedavi amacıyla yapılmış bir sürü enstrümanla tanıştım ve sound bath ismi verilen çalışmalara katıldım. Nepal’de Tibet çanakları ile tanıştım ve o günden beri yaptığım müzikte onları mutlaka kullanıyorum çünkü beyin dalgaları üzerinde çok önemli etkileri var. Endonezya, Bali’deki spiritüel müzik festivalinde yine ses şifacılarıyla tanıştım, sound bath çalışmalarına katıldım ve Kokopelli Kailash’dan didgeredoo dersleri aldım. Bu sırada yol şekil değiştirmeye başlamıştı, kendimi dağlarda, mağaralarda, okyanuslarda gezer buldum ve Doğa Ana ile yeniden tanışmaya başladım.

İspanya Alicante’de uzun yıllardır ses şifacılığı eğitimi veren Nestor Kornblum ve Michele Averard’ın uzun dönem kurslarına katılarak enstrümanlarla yapılan farklı tedavi tekniklerini öğrendim ve uluslararası geçerliliği olan eğitimcilik diplomamı aldım. Nestor Kornblum’dan armonik şarkıcılığı tekniğini öğrendim ve o zamandan beri armonik şarkıcılığı yapıyorum, tekniğimi geliştiriyorum.

İkinci Hindistan yolculuğum kuzey Hindistan’da Himalayalar bölgesinde neredeyse tamamen sessizlikle geçen bir dönemdi. Rishikesh’de bulduğum el yapımı metal davulum Shakti ile yalnız dağ köylerinde, ormanlarda dolaştım. Yıllardır alışık olduğum şarkıcılık tekniğini tamamen değiştirerek sesimi en doğal haliyle kullanmaya ve sesim aracılığıyla özümle, sezgilerimle ve doğadaki seslerle iletişim kurmaya başladım.

Baba Himalayalar’da dolaşırken Ana Pachamama’nın beni çağıran sesini işittim ve Güney Amerika yolcuğuna karar verdim.

Geçtiğimiz seneden beri Güney Amerika’da dolaşarak şaman müziklerini ve şifa şarkılarını öğreniyorum, müziğimle harmanlıyorum. Özellikle Kolombiya bölgesindeki şamanlarla uzun zaman geçirdim, Sierra de Nevada’da Kogi’lerle tanıştım. Amazonların Peru, Kolombiya ve Brezilya bölgelerindeki farklı yerli topluluklarla birlikte kaldım. Şaman kadim bilgileri ve müzikleri yapılan seramonilerde, evrensel birlik ve barış için dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş gezginlerle toplanarak müzik yapıyoruz ve Doğa Ana’ya karşı yapılan katliamları durdurabilmek için nasıl mücadele edebileceğimizi konuşuyoruz.

Irmak Keskin: Yol maceraların üzerine bir de blogun var, biraz da ondan bahsedelim mi?

Özlem Soydan: Yol boyunca yazdığım günlükler, fotoğraflar ve videolar birikince geçen sene bir blog oluşturdum. Kainat Ses’sizlikmiş.

Bloğumda gezdiğim ülkelerdeki yol anılarım ve müzik deneyimlerimin dışında titreşimler üzerine yaptığım araştırmalar süresince edindiğim bilgileri paylaşıyorum.

kainatsessizlikmis.com

Dünya sestir, Herşey müziktir

Irmak Keskin: Peki nedir bu sesler, vibrasyonlar, şifalar?

Özlem Soydan: Gökyüzündeki devasa gezegenlerden vücudumuzdaki kan dolaşımına, nefes alış verişimize her şey hareket halindedir. Titreşir ve yankılanır. Atom parçacıkları birbirleri etrafında dönerlerken sesler çıkarırlar ve beyin dalgalarımız da işitebileceğimiz frekanslara sahiptir. Evrende her şey titreşim halindedir!

Farklı kültürlerde ve kıtalarda bulunan yazılı bilgilerde, titreşimin dünyayı yaratan ana unsur olduğu söylenmiştir. Hindistan’da “Dünya Ses’ tir “ deyişi, günümüzde kuantum fizikçisi Michio Kaku gibi önemli bir bilim insanının “Herşey Müziktir” deyimiyle birleşmiştir.

İnsanoğlu var olduğundan beri oluşan uygarlıklar ve toplumlara baktığımızda hep şarkı söylediklerini, dans ettiklerini ve duygularını, yakarışlarını, korkularını, öfkelerini, sevinçlerini bölgelere göre farklılık gösteren ritüellerle ifade ettiklerini ama bunların içinde mutlaka bedenlerini ve seslerini kullandıkları gelenekleri olduğunu biliyoruz. Şarkı söylemek, insanoğlunun değişmeyen özelliklerinden biri. Sesleri kullanan eski mistik okullarında seslerin, ruh ve beden arasındaki sağlıklı iletişimi sağlayan en önemli ve hayati enerji kaynağı olduğu biliniyordu.

Şehir yaşamı ve gelişen teknoloji insanları hızlı bir koşturmacanın içinde sürüklerken etraftaki ses kirliliği her geçen gün çoğalıyor. Arabaların motor sesleri, kornalar, kalabalıklardaki insan seslerinin uğultusu, yüksek sesle açılmış müzik sesleri, cep telefonları, televizyonlarda sıklıkla rastlayacağınız şiddet ve savaş görüntüleri… Bütün bu negatif titreşimler, biz duymasak dahi zihinsel, ruhsal ve bedensel enerji alanlarımızı bir bıçak gibi kesiyor. Seslerin, bedenimize 7-8 cm girebildiği uzmanlar tarafından söyleniyor.

İnsan vücudu, değişik frekanslara tepki veren bir titreşim sistemidir. Organlarımızın, kemiklerimizin, dokularımızın, vücudumuzun her bölümünün kendine özgü frekansları vardır. Vücudumuzdaki hücreler, kaslar, organlar, salgı bezleri, kan dolaşımı, sinir sistemi ve auramız tıpkı bir orkestra gibi birlikte yankılanır.

Kendi mükemmel tonunda ve doğru titreşiminde olduğunda bir insan kendini tamamen ve gerçekten “huzurlu” hisseder. Fakat doğal titreşimlerini kaybettiğinde ya da öz tonun dışına çıktığında hastalıklara açık olur ve hastalanır.

Alman filozof Novalis “Bütün hastalıklar, müzikal bir problemdir. Her tedavi, müzikal bir çözümdür” demiştir. Ses ile yapılan tedavilerin her şekli fiziksel, duygusal, mental ve süptil bedenin doğru frekanslarını artırmak için kullanılır.

Permakültür

Irmak Keskin: Yollar aynı zamanda perma kültür köylerine de çıkarıyor seni, oralar nasıl? Gerçekten egosuz komünal yaşanabiliyor mu? İnsanların aralarında sorunların olmaması nasıl sağlanıyor? Sıradan bir günde neler oluyor, yapılıyor oralarda?

Özlem Soydan: Permakültür ile Kolombiya’da katıldığım bir festival sonrası aktif olarak ilgilenmeye başladım. Çiftliklerde gönüllü olarak kaldım, çalıştım ve komün yaşamı deneyimledim. Güney Amerika’daki topluluklar permakültür ve komün yaşam konusunda oldukça tecrübeli, büyükten küçüğe yüzlerce topluluk var, yaklaşık 10-15 senedir komün yaşamı deneyimliyorlar.

Büyük permakültür topluluklarının dağılmasının sebebi ego problemleri olmuş, insanoğlunun dönüştürmesi gereken negatif bilinç durumları ortak hareket etme bilincini hala etkiliyor. Son yıllarda yerli halklardan öğreticiler, abuelo ve abuela (atalar) olarak saygı duydukları şamanlar bu toplulukları ziyaret ediyor ve büyük kültür, sanat ve müzik festivallerine davet ediliyorlar. Bu buluşmalarda konuşma çemberleri oluşturuluyor ve kadim bilgilerin ışığında insanoğlunun birlik ve beraberlik bilincini nasıl yükseltebileceği, doğaya ve diğer canlılara zarar vermeden, toprağa emek vererek, dünya sularını koruyarak, doğal evler inşa ederek ve birbirlerini oldukları gibi kabul ederek karşılıksız sevgi titreşimlerini nasıl yükseltebileceklerine dair eski öğretiler veriliyor. Kuzey Amerika’dan güney Amerika’ya, bütün yerli halklarının insanoğluna haykırarak söylediği şey “Artık uyanma ve birlik zamanı! Okyanuslar ölüyor, ormanlar yok oluyor, hayvanların nesli tükeniyor. Doğa Ana’ ya yardım etmeliyiz!”

Irmak Keskin: Çok ilginç de enstrümanlar kullanıyorsun, biraz onlardan bahsetmek ister misin? Her yerden topladığın bir sürü şey var burada…

Özlem Soydan: Evet, yol boyunca topladığım çeşitli flütler, davullar ve doğal malzemelerden yapılmış kabuklu, hayvan sesleri çıkaran minik enstrümanlarımın dışında Tibet çanakları, dört farklı metalden yapılmış davulum Shakti, didgeredoo, Sansula ve yeni çalmaya başladığım Brezilya enstrümanı Berimbau var.

Irmak Keskin: Bir süredir şehirdesin, ormanların içinden betonların içine düşmek nasıl hissettiriyor?

Özlem Soydan: Çok zor oluyor, genellikle kulaklıkla dolaşıyorum. Şehirlerde inanılmaz bir ses terörüne maruz kalıyoruz, şehrin titreşimleri çok hızlı olduğu için biz de sürekli bir şeyler yapmak, koşturmak zorunda kalıyoruz.

Betonlaşma, grilik ve hava kirliliği göz algımızın bozulmasına, renklerle olan görsel yeteneğimizin kaybolmasına sebep oluyor. O kadar fazla elektrik tüketimi var ki gökdelenlerden ve gittikçe yükselen apartmanlardan yayılan ışıklar, estetikten uzan ışıklı reklam panoları, milyonlarca arabanın farları ve sokak lambaları göz algımızı bozuyor.

Epifiz bezi yani üçüncü gözümüz sadece karanlıkta aktivite olabiliyor ve diğer boyut algılarının farkındalığını sağlıyor. Müzik çalışmalarım ve konserler dışında uzun zamandır büyük şehirde kalmıyorum, işim biter bitmez doğaya koşuyorum. Doğada ve sessizliğin içerisinde huzur buluyorum.

Irmak Keskin: Sırada ne var? Şimdi nerelere doğru açılmayı planlıyorsun?

Özlem Soydan: Müzik ve sesler ile olan yolculuğum devam edecek, bahar aylarında daha aktif bir şekilde konserler yapmaya başlıyorum, yeni bir performans üzerinde çalışıyorum.

Gelecek hafta Meksika’da yapılacak permakültür ve müzik festivaline gidiyorum. Pasifik Okyanusu’ndaki kirlilik çok ciddi boyutlarda ve tabii doğal su kaynakları da azalıyor. Bu buluşmaya Maya, Amazon ve kuzey Meksika yerlilerinden bilgelerde katılacak ve neler yapabileceğimizi konuşacağız, seramonilerle okyanuslar için dua edeceğiz.

Kolombiya’da Kogi yerlilerinin yaşadığı kutsal dağ, Sierra de Nevada’da yeni kurulacak olan bir komünitinin üyesiyim. Madre Sierra, sadece Kogi yerlilerinin yaşadığı balta girmemiş, suları bol yağmur ormanlarından biri. İlk yapımız olan Mayorca, otağ çadırına benzeyen ama tamamen ağaçlardan ve sazlardan inşa edilen toplantı alanımız bu yaz bitti.

Önümüzdeki sene alacağımız ortak kararlar doğrultusunda köyümüzü yapmaya başlayacağız. Ve ilk yapacağımız yapı, ruhsal eğitimlerin ve seramonilerin yapılacağı, çeşitli Amerika yerlilerinin gelerek öğretilerini anlatacakları bir okul kurmak. Ve en büyük sorumluluğumuz dünyanın en önemli doğal su kaynaklarından olan bu bölgeyi ve bitki örtüsünü korumak olacak.

Irmak Keskin: Sorulmamış kendine sormak istediğin soru, söylemek, eklemek istediğin var mı?

Özlem Soydan: İnsanoğlunun uyumlu olduğu vibrasyonlar sadece Doğa Ana’nın titreşimleridir. Bu yüzden denizin dalgalarını dinlediğimizde, ormanlarda yürüdüğümüzde, dağlardan esen rüzgarların şarkısını işittiğimizde, yıldızlarla konuştuğumuzda, ulu ağaçları kucakladığımızda huzurlu, mutlu ve armoni içerisinde olabiliriz.

Ego zihnin zincirlerinden ve ilüzyon dünyasının egosal zevklerinden kurtularak yuvaya dönmeliyiz. Toprağımıza sahip çıkmalı, tohumlar yetiştirmeli, suya saygı duymayı öğrenerek az kullanmalı ve hep birlikte zihinlerimize aşılanmış ayrımcılık duygusunu yıkarak evrensel bilinç dönüşümümüzü gerçekleştirmeliyiz.

Birlik şarkıları söyleyerek, birbirimizi kardeşçe karşılıksız sevgi ile kucaklamalıyız. Biz, Bir’iz.

***Robert Frost-Gidilmeyen Yol

 

Röportaj: Irmak Keskin

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.