Günün ManşetiManşetTarım-Gıda

Alternatif gıda ağları ve gıda güvenliği

0

Transmango.wordpress.com‘da Pedro Cerrada Serra imzası ile yayınlanan yazıyı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümü öğretim görevlisi Emel Karakaya‘nın çevirisi ile paylaşıyoruz.

Metnin sonunda doktora tezini Alternatif Gıda Sistemleri hakkında yazan Emel Karakaya’nın metne dair katkı anlamındaki yazısını da bulabilirsiniz 

***

Gıdamız giderek daha da küreselleşiyor. Endüstriyel ana akım model Küresel Kuzey’de egemenlik kurarken bu modelin sağladığı verim artışı çevresel ve sosyo-ekonomik yönlerden negatif dışsallıkları da (biyoçeşitlilik kaybı, kaynak tüketimi, çiftçilerin tarım sektöründen kaçışı, fiyatlarda dalgalanma…) çok iyi bilinen büyük bir yük olarak beraberinde getiriyor. McMichael’ın (2004) ifade ettiği şekliyle “şirketleşmiş gıda rejimi” gıda güvenliğinde özelleştirmeye ve gıda güvenliği alanında yetkinliğin “ulus devletten dünya pazarına kaydırılmasına” yol açtı. Gıda ve beslenme güvenliği durumu güncel raporuna göre, dünya nüfusunun %11’i yetersiz besleniyor iken dünyanın her yerinde aşırı kiloluluk ve obezitenin artıyor olması herkes için gıda ve beslenme güvenliğinin (GBG) sağlanamadığının kanıtıdır.

Gıda güvensizliği küçümsenecek bir konu değil. Avrupa’da da tanık olduğumuz üzere, kısmen son ekonomik kriz sırasında ortaya çıkan sarsılma nedeniyle artan işsizlik ve azalan gelir ile de ilişkili olarak, gelişmiş olan ekonomileri de etkilemiştir[1].

Son on yılda, tarımsal- endüstriyel paradigmaya hem koşut hem de karşı bir eğilim olarak, gıda sistemi aktörleri arasındaki mevcut sosyo-ekonomik ilişkileri yeniden şekillendiren ve değişimi daha sürdürülebilir bir modele doğru iten bir dizi değişiklik gündeme geldi[2]. Bu yeni gündem içerisinde yer alan ve resmi bir tanıma sahip olmayan alternatif gıda ağları (AGA) “değişimin özneleri” olarak genellikle küçük ölçekli yerel üreticilerin sürdürülebilir tarımsal yöntemler kullanılarak ürettikleri gıdanın çiftçi pazarları, gıda kooperatifleri, satın alma grupları, topluluk destekli tarım ya da kutu projeleri gibi mekanizmalarla tüketiciler tarafından doğrudan satın alındığı kısaltılmış gıda tedarik zincirleri olarak nitelendirilirler. Bu mekanizmalar içerisinde, adil ve sürdürülebilir gıda ilişkileri için bir mutabakat mevcuttur.

AGA’lar son birkaç on yılda kapsamlı bir şekilde analiz edilirmesine karşın bu ağların gıda güvenliğine katkılarını değerlendiren çalışmaların sayısı azdır. TRANSMANGO projesi, AGA’ların bilgisine derinlemesine inmiştir. Biz bu projede, Avrupa’daki üç farklı vakayı incelerken AGA’ların hangi yollarla gıda ve besin güvenliğini sağlamaya katkıda bulunduğunu belirlemeyi ve karakterize etmeyi hedefledik. Özellikle Galler’deki (İngiltere) gıda kooperatiflerini (co-ops), Belçika’nın Flaman Bölgesi’ndeki gıda takımlarını (Voedselteams) ve Valencia (İspanya) şehrinin kent çeperindeki gıda üretimini kentteki tüketicilere bağlayarak alanda faaliyet gösteren çeşitli AGA’ları keşfettik. AGA’ların yaklaşımları ile gıda güvenliği için eşzamanlı olarak yerine getirilmesi gereken dört ana kategorik boyut olan (i) Elverişlilik, (ii) Erişim, (iii) Kullanım ve (iv) İstikrar arasındaki çeşitli bağlantılara odaklandık.

Bahsi geçen inisiyatifler, bölgesel olarak yerleşiktir ve yerel bağlamları özgül hedeflerinde ve örgütlenme yöntemlerinde etkindir. Benzer bir biçimde bu inisiyatifler, fiziksel, ekonomik, politik ve sosyo-kültürel bağlamlarda gıda sistemiyle her bir tüketicinin ilişkilenmesini ifade eden gıda çevresini şekillendirmede, tüketicinin sağlıklı ve sürdürülebilir gıdaya yönelik tercihlerine olanak sağlamada belirgin bir role sahiptir.

OECD, FAO ve UNCDF 2016 yılında gıda güvensizliği karşısında uygun ve uzun vadeli tepkiler ortaya koymanın can alıcı olduğu düşüncesi ile “Gıda Güvenliği ve Beslenme Politikasına Bölgesel Yaklaşım”ını (Territorial Approach to Food Security and Nutrition Policy) benimsemekteki gerekliliği vurgulayan ortak bir belge hazırlamışlardır. Bu belgeyi hazırlamaya teşvik eden ana etmen gıda ve besin güvenliğinin doğasının bağlama ve coğrafyaya özgü olduğunun kusursuz biçimde onaylanmış olmasıdır.

Çevirmenin Notu – TRANSMANGO projesinin gıda güvenliği yaklaşımına katkı

Tarımsal gıdayı gıda egemenliği ile düşünmek

Yazar: Emel Karakaya

Emel Karakaya

Avrupa Birliği 7. Çerçeve programı kapsamında yürütülmüş olan TRANSMANGO projesine dair yazılmış olan bu kısa yazıda, ve elbette projede, sıkça kullanılan “gıda güvenliği” kavramına ve bu kavramın yetersizliğini aşmayı hedefleyen “gıda egemeliği” kavramına ilişkin bazı açıklamalar yapmak yerinde olacaktır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)[3], gıda güvenliği kavramını “herkesin, her zaman, sağlıklı ve aktif bir hayat sürmek, beslenme ihtiyaçlarını ve besin tercihlerini karşılamak için yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya erişimi vardır” koşuluna bağlamaktadır. Öte yandan, 2007 yılında Nyéléni Konferansı’nda geliştirilmiş olan gıda egemenliğinin şartları aşağıda sıralanmıştır:

  1. Halk için gıdaya odaklanır; a. insanların gıda ihtiyaçlarını politikaların merkezine yerleştirir, b. gıdanın sadece bir meta olmanın ötesinde olduğu konusunda ısrarcıdır.
  2. Gıda sağlayıcısı[4] olan tüm kesimlere; a. sürdürülebilir geçim kaynaklarını destekleyerek, b. tüm gıda sağlayıcılarının emeklerine saygı göstererek değer verir.
  3. Üreticilerle tüketiciler arasındaki mesafeyi azaltarak, b. yatıştırıcı ve isabetsiz gıda yardımlarını reddederek ve c. eylemleri kestirilemez olan küresel şirketleşmeye karşı direnerek üretimi yerelleştirir.
  4. Yerel tedarikçileri destekleyerek, b. topraklar üzerinde birlikte yaşamanın ve paylaşma ihtiyacının farkında olarak, c. doğal kaynakların özelleştirilmesini reddederek kontrolü yerelin elinde tutması için çalışır.
  5. Bilgi ve becerileri; a. geleneksel bilginin oluşturulması, b. gelecek nesillere destek sunulması ve bilginin aktarılması için araştırmalar yapılması ve c. yerel gıda sistemlerine zarar veren teknolojilerin reddedilmesi esaslarına uygun olarak teşvik eder.
  6. Ekosistemlerin katkılarını maksimize etmeyi amaçlar, b. esneyebilirliği[5] arttırmayı hedefler ve c. enerji yoğun, monokültür, endüstriyel ve tahrip edici üretim yöntemlerini redderek doğa ile çalışır.

Bu iki kavram arasında bir takım temel farklılıklar bulunuyor. Bu farklılıklar arasında en önemli gördüğüm iki tanesine değineceğim. Ancak öncelikle, günümüz tarımsal gıda sistemindeki problemlerin kökenini sadece “yetersiz miktarda” gıda üretimi, kentlerde “sağlıklı”, “organik” gıdaya erişim ya da üretimde kimyasal kullanımına yönelik kontrol eksikliklerinde aramanın yetersiz olduğunu not etmeyi gerekli görüyorum. Bu küçük hatırlatmanın ardından iki kavram arasındaki farklılıklara dönebiliriz.

İlk olarak, gıda güvenliği kavramı güç ilişkileri açısından tarafsız bir tutum ortaya koymaktadır. Gıda egemenliği kavramı ise asimetrik güç ilişkilerine odaklanmaktadır. Gıda güvenliği; gıda zincirindeki, uluslararası gıda ticaretindeki ya da toprak, bilgiye erişim gibi üretim araçlarındaki yığılmaları sorunlaştırmaz. Gıda egemenliği ise, problemin tarifine kesin olarak güç ilişkilerindeki asimetriyi çeşitlenen piyasalardaki iktidara, gıda ile ilişkili güç alanlarına ve çok taraflı ticaret müzakerelerindeki asimetriye referansla tarif eder. Demokratik devletlere bu eşitsizliklerin dengelenmesi yönünde çağrıda bulunur ve gıdanın sadece bir metadan (sıradan bir piyasa malından) çok daha fazlası olduğunu kabul eder.

İkinci temel farklılık, gıdanın nasıl üretilmesi gerektiği konusundaki ayrışmadır. Gıda ve Tarım Örgütü; İyi Tarım Uygulamaları (ITU), doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi, GDO ile ilgili alınması gereken önlemler ve yeşil tarım gibi meseleleri öncü konumda tutmaktadır. Bununla birlikte, dünya coğrafyasında doğal olarak ve binlerce yılda çeşitlenmiş olan tarımsal üretim zenginliğine yönelik bir pozisyona sahip değildir. Bu pozisyonunun sonucu olarak da tarımsal üretimi tektipleştirme ve sertifika sistemlerini yaygınlaştırma eğilimindedir. Bu eğilim, teknolojik olarak kalıplaşmış olan (i) endüstriyel tarım, (ii) biyolojik kütle ve biyoteknoloji kullanan, GDO’ların sadece bir parçasını oluşturduğu biyolojik tarım ve (iii) çok sayıda sertifikalandırma aşamasını barından organik tarımdan oluşan üçlü bir model dayatmaktadır. Buna karşın gıda egemenliği kavramı; hayvancılık, ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini de kapsayarak küçük ölçekli üretime odaklanır ve endüstriyel olmayan agro-ekoloji kavramını tarımsal üretim modeli olarak benimser.

 

[1] TRANSMANGO 7. Çerçeve Avrupa Birliği Projesi web sayfasında bulunabilecek olan food assistance in TuscanyDutch food banksBIA food initiative in Ireland new-agricultural initiatives in peri-urban Valencia gibi vaka örnekleri bu konuda geniş bilgiye yer vermektedir.

[2] Bunun önemli örneklerinden biri Milano Kentsel Gıda Politikası Paktıdır. Kapsayıcı, esneyebilir, güvenli ve çeşitli, herkes için sağlıklı ve makul fiyatlı gıdalar sunan ve atık miktarını en aza indirerek biyoçeşitliliği koruyan bir kentsel gıda üretim-tüketim sistemi kurmayı hedeflemektedir.

[3] Food and Agriculture organisation (FAO) of the United Nations.

[4] Gıda sağlayıcısı ifadesi hem gıdayı üreten kesimi, hem aracı vb. mekanizmalar dışında olup üretici-tüketici ilişkileri kuran kesimi hem de üretime türetici olarak dahil olan kesimi kapsamaktadır.

[5] Esneyebilirlik, “resilient” kavramının bölge planlama yazınında türkçeleştirilmiş olan karşılığıdır. “Direnç” biçiminde çevirilere rastlansa da mevcut yazın esneyebilirlik kavramını yaygın olarak kullanmaktadır.

 

Yazının İngilizce Orjinali

Yazar: Pedro Cerrada Serra

Yeşil Gazete için çeviren: Emel Karakaya

 

(Yeşil Gazete, Transmango)

You may also like

Comments

Comments are closed.