Köşe Yazıları

Hollanda’da koalisyon sonunda kuruldu

0

Mart ayında yapılan seçimlerde Başbakan Mark Rutte’nin göreve devam edeceği belli olmuştu ancak meclisteki yeni dağılımla nasıl bir koalisyonun kurulacağı merak konusuydu. Yedi ay sonra Hollanda’da  dört-partili bir koalisyon kuruldu. Derin farklılıkları olan bu partilerin hükümette kalabilmesi Hollanda siyasi kültüründe önemli bir yeri olan anlaşmaya bağlı kalma geleneğini sürdürmelerine bağlı. 

Ekonomi yolundaysa hükümet geçici olsa ne olur?

15 Mart’tan beri geçici hükümet tarafından yönetilen Hollanda’da kime sorsanız bunun büyük bir önemi olmadığını söylüyor. Çoğunluk ekonomi iyi gittiği sürece koalisyon çalışmalarının uzun sürmesinden şikayetçi değil. Geçtiğimiz üç ayda Hollanda ekonomisi yüzde bir buçuk büyüyerek ekonomistleri şaşırttı (Şekil 1). Sene sonuna kadar böyle devam ederse Avrupa Birliği ortalamasından da Fransa, İtalya ve Almanya’dan da daha hızlı büyüyerek yüzde 3.3’e ulaşacak. Bu da büyük ölçüde Alman ekonomisindeki iyileşmeden ve birinci ve ikinci Rutte hükümetlerinin yaptığı neoliberal reformlardan kaynaklanıyor.

İlk Rutte hükümeti eğitim ve kültür sektörleri başta olmak üzere devlet harcamalarının büyük ölçüde kısılması yoluyla borç içindeki bankaları kurtarmaya karar vermişti. Ardından emeklilik yaşının yükseltilmesi ve ücretsiz verilen sağlık hizmetlerinin sınırlanması yoluyla ekonominin ‘yaştan yalıtması’ geldi. Son günlerde ise Finans Bakanı Jeroen Dijsselblöem yeni bir vergi reformundan bahsetmeye başladı. Kısacası, Rutte hükümetleri şu anda üniversiteye başlamayan kuşağın üzerine uzun vadede büyük bir yük yıkıp, şu anda emekli olan kuşağa da beklediklerinden çok daha az hizmet sunmak yoluyla ekonominin küresel parametrelerle değerlendirildiğinde başarılı görünmesini sağladı. ING Grubunun Baş ekonomisti Marieke Blom’a göre bu koalisyon konusunda strese girilmemesinin en önemli sebebiydi: “Şu an için ekonomi iyi durumda. İyileştirilebilecek şeyler olmakla birlikte bunların çok acil olduğunu düşünmüyorum.”

Yine de, 208 gün süren görüşmelerle yeni bir rekor kırıldı. Hollanda’da, hiçbir parti mecliste çoğunluğu sağlayamadığında, koalisyonu kurma görevi kral ya da kraliçe tarafından herhangi bir partiye verilebiliyor. Bu genellikle en fazla oy ve sandalye sayısına sahip parti oluyor.  Ardından görüşmeleri kolaylaştıracak bir müzakereci seçiliyor. Müzakerecinin görevi koalisyon kurabilecek partilerin önemsediği konuları, ve bunların diğer partiler tarafından kabul görüp göremeyeceğini liderlerle tartışmak. Bu görüşmeler gizli yapılıyor ve yalnızca genel çizgileri basına açıklanıyor. Ne zamanki bir uzlaşmaya varılıyor, o zaman her partinin verdiği sözleri ve kabul ettiği şartları açıklayan koalisyon anlaşması basına açıklanıyor, işçi sendikaları ve işveren örgütleri masaya davet ediliyor. Bu şekilde, hem büyük çapta bir uzlaşma ve katılım sağlanmış oluyor hem de partilerin seçmenden gelen günlük baskılar ve tedirginliklerden etkilenerek koalisyona vermiş oldukları sözleri kolayca bozmaları veya hükümeti düşürmeleri engellenmiş oluyor. Uzlaşmaya yedi ay boyunca varılamaması günlük hayatı etkilemese ve ekonomiyi tehdit etmese dahi şimdiye kadar oldukça düzgün yürüyen bu sistemin başarısına gölge düşürdü. Zira geçtiğimiz aylarda iki müzakereci toplamda üç defa bu görevden çekildi ve rollerini başkasına teslim etti.

Aslında uzlaşmaya varılmasının önündeki en büyük engel kalkana kadar herhangi bir gelişme yaşanmadı: Bu engel, Hollanda Yeşillerinin (GroenLinks ya da YeşilSol) üzerinde ısrar ettiği göçmen politikası reformuydu. Görüşmeler başladığında YeşilSol’un hükümeti kuracak olan koalisyonda olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Partinin iklim konusundaki talepleri koalisyonun ikinci büyük partisiyle örtüşüyor ve destek kazanacağa benziyordu. Ancak YeşilSol’un seçim kampanyası boyunca ön planda tuttuğu göçmen geçmişli Hollandalılara eşitliği ve sığınma politikalarında insani prensiplerin önemsenmesi talepleri diğer partiler tarafından kabul görmedi. Yeşillerin talebi göçmen siyasetinin yeniden düzenlenerek ”açık kapı” siyaseti izlenmesi ve iltica başvurusu reddedilen kişilerin ülkelerine geri gönderilmemesi olarak özetlenebilir.  Nitekim, seçimler boyunca liberal VVD ve Hristiyan Demokrat CDA giderek aşırı sağın söylemlerini kullanmaya başlayarak oy kaybetmemeye çalışmışlardı. Haziran sonunda Yeşiller masayı terk etti, Yeşillerin yerini alan Hristiyan Birliği (Christian Unie, CU) ile görüşmelere yeniden başlandı. Rutte bu meşakkatli sürecin sona erdiğini ”Rekorun kırıldığı gün anlaşmaya varmayı başardık, çok mutluyum” diyerek açıkladı. 

Muhafazakarlar ve liberaller nasıl anlaşacak: İklim, göçmen politikası, ve ötenazi

Rutte şimdi iki Hristiyan partinin (anaakım CDA ve daha radikal/ilerici Hristiyan Birliği) ve iki liberal partinin (kendi partisi olan neo-liberal VVD ve liberal demokrat D66)  arasındaki dengeyi korumak ve üçüncü kabinesinin başında kalmayı garantilemek zorunda. Bu resimde CDA ve VVD merkezi oluştururken D66 (liberallerin daha demokratik ve enternasyonalist kanadından geldigi icin) ve Hristiyan Birliği (Hristiyan değerleri 21. yüzyıla adapte eden ilerici ekolojik politikalarıyla) ise  idealist kanatları temsil ediyor. Kısacası bu koalisyonda en ciddi sorunları oluşturacak konular iklim ve göçmen politikası, ve ötenazi.

Hollanda siyasetini anlamanın en genelgeçer yollarından biri her siyasi partiyi ve/ya bireyi iki eksendeki duruşu üzerinden incelemektir (Şekil 2). Bunlardan ilki ekonomik duruştur: Bu parti/grup/birey ekonomik sol ve ekonomik sağ arasında nerde durmakta, hangi siyaseti tercih etmektedir? Örneğin mecburi sağlık sigortası daha fazla sağlık sorununu ve gideri mi kapsamalıdır yoksa her birey seçtiği sigorta kapsamında kendi ödemelerinin bir kısmını mı yapmalıdır? Eğitimin hangi kısmı ücretsiz olmalı, gayri menkul ve gelir vergileri ne düzeyde tutulmalıdır?

İkincisi ise toplumsal değerlerdir: Muhafazakarlıkla ilericilik arasında çizilen bu eksen örneğin ötenazinin bir hak olarak tanımlanması konusundaki duruşu içerir. Ya da iklim politikasını oluştururken bireylerin tüketim tercihleri üzerinden mi yoksa üretime getirilecek sınırlandırmalarla mı iklim hedeflerine ulaşacağımızı sorar. Bu iki düzlem üzerinden değerlendirildiğinde Hollandanın koalisyon hükümeti liberal demokrat D66 ile Hristiyan partilerin ötenazi konusunda anlaşmasını imkansız kılıyor. Diğer yandan, koalisyon ortağı olduğu tüm partilerden daha muhafazakar ve daha sağda olan VVD’nin neo-liberal reformlarına devam etmesi mümkün görünmüyor.

Son olarak, seçmenler Rutte’yi iklim konusunda net ilerici duruşlar sergileyen D66, Yeşil/Sol, ve Hristiyan Birlik gibi partilerle koalisyon kurmaya mecbur bırakarak net bir mesaj verdi. Üçüncü Rutte hükümetinin bu mesajı nasıl yorumlayacağı, ve özellikle petrol fiyatlarının düşmesiyle stres altındaki Shell’i desteklemeye devam edip etmeyeceği merak konusu. Ancak son aylarda üst üste yayınlanan raporlar ortaya koydu ki iklim değişikliği konusunda en kötü karneye sahip Avrupa ülkesi Hollanda. Dolayısıyla yeni kurulan hükümette ilk defa bir İklim Bakanlığına yer verilmesi koalisyon anlaşmasının en çok bahsedilen maddelerinden biri.

 

Ayşem Mert

You may also like

Comments

Comments are closed.