Köşe Yazıları

Tekrar başlarken

0

Evet, çok konuşup az şey söylediğimiz, söylediğimiz az şeyin de aslında hiçbir şey demediği zamanlardan geçerken;
Evinde küçük dekoratif eşya bulundurmayı seven ama aldığı küçük detaylarla evini boğan, sonra atmaya kıyamayan ama evinde de birbiri ile uyumsuz yüzlerce ve git gide tozlandığı halde temizleyemediği ve hobisini kendine zehir edinen bir ev insanı gibi memleketteki durumumuz. Hiçbir şeyi doğru yere koyamadıkça her şeyi yanlış yerde tutup birbirine girmiş binlerce yanlışın arasında bir doğruya bile artık ulaşmakta zorlanan bizler. Gibi. Bir zamandır günlük olayları gözüme gözüme sokan ve kaçmayı asla başaramayacağımı artık anladığım sosyal medyanın merkezileştirdiği tüm haberlerin bocası evreninden, biraz ve belki edebiyata kitaplara kaçarak az sakinleşirim diye düşünüp başka hayaller dünyasında gezinmeye çalışıyorum. Birçok arkadaşımın da ilginç biçimde, bize sunulan ve gözümüze gözümüze sokulan bu ülkeden ruhlarını biraz temizlemek sadeleştirmek için edebiyat okumaya başladıklarını hayretle izliyorum. En azından hala hayal kurmanın mümkün olduğunu bize söyleyen o kitapların dünyası

Vazgeçilmez biçimde cezbedici. Ama bir yandan da zaman akıyor çocuklarımız başucumuzda büyüyor, vapura dolmuşa otobüse biniyoruz ve istemesek de birbirimizin yüzüne gerçek yüzüne bakıyor ve aynı dışarılarda nefes alıyoruz. Oksijen hala aynı, aynı beton, aynı kesilen yok edilen ağaçlar ve git gide bozulan ekmeklerimiz. Kaçmak bir saatten sonra sana rağmen çok da mümkün olamıyor.

Dünyanın her yeri zangır zangır titriyor. Kasırgalar, depremler, sel baskınları. En ‘medenileşmiş’ ülkelerde bile afet alanları haline gelen özenle yapılmış kent fotoğrafları bilgisayarımızın ekranından önümüze dökülürken, başka yerlerinde bir ki ruh hastası ülke lideri nükleer silahları ile oynuyor. Başımızı kaldırıp etrafa bakabilmeye çalıştıkça çoktandır çamurunda debelendikçe battığımız ülkenin sokağı burnumuzun dibine dikilip duruyor.

Sadeleşmeli;

Doğrunun tek olduğu, bana göre sana göre doğru diye bir şey olmadığını her konuda bilmeli artık. Fotoğrafların ve büyük harflerle yazılı isimlerimizin aslında o andan başka hiçbir anı kendimize ait kılamayacağının, tüm zamanlarımızı birbirimize esir ettiğimizin farkına varmalı. Siyasetin nasıl bir ticaret alanı olduğunu, sultanhamam tezgahlarında canlı canlı satılan kalabalık metaların evlerimizde küçücük eşyalardan başka bir kalabalığı olmadığını, şişirdiğimiz balonların mutlaka akşamüzeri sönümlenip basit bir naylon parçasına döneceğini bilmeli. Doğruyu teke indirmeli ki, dört duyumuzla algılayabileceğimiz gerçeklikte bir mesele için bile yalan söylenmesine tahammülümüz kalmasın artık.

Sadeleşmeli her şey.

Yanlış yanlış, doğru doğru olmalı. Herkes için ve bir tek. Bize yeni bar hayat lazım, yaşayabilmek için.

Devam edeceğim.

Sennur Baybuğa

You may also like

Comments

Comments are closed.