Hafta SonuManşet

Sinan Logie’den “Antroposen Serisi” ve “Istanbul 2023” – Ahunur Özkarahan

0
Sinan Logie, ‘Antroposen Serisi’, tuval üzerine yağlıboya, 121x211cm, Özel Koleksiyon, Ankara, 2016 (Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır) http://sinan-logie.blogspot.com.tr/2016/11/fluid-structures-phase-12-anthropocene.html

Sinan Logie, 1998’de Brüksel Özgür Üniversitesi, Victor Horta Mimarlık Fakültesi’nden mezun olmuştur. İlk mimari deneyimlerini Belçika’nın en ilerici ofisleri arasında olan L’Escaut Architectures’de gerçekleṣtirir. 2011 yılında İstanbul’a yerleşen Logie, mimarlık ve sanat çalışmalarına ek olarak 2013 yılından beri Bilgi Üniversitesi’nde ders vermektedir. Kent, mimarlik, mekan, zihin ve beden ilişkileri üzerinden yoğunlaşan Logie, birçok projesi yanında ‘Antroposen Serisi’ adlı bir resim serisi de üretmiştir. Projelerinden bir diğeri de Antropolog Yoann Morvan ile birlikte yazdığı ve kentin saçaklanmasını inceleyen İstanbul 2023 isimli kitabıdır. 2014 sonbaharında Paris B2 Yayınevi tarafından yayınlanan kitap, Türkçe versiyonu ile 2017’de İletiṣim Yayınevi tarafından okurlara sunulmuṣtur. Logie ayrıca, Yaṣar Adanalı ile birlikte mekansal adalet üzerinde araṣtırmalara yoğunlaṣan Beyond Istanbul enstitüsünü 2015’te kuranlar arasındadır. Logie, 2014 yılından bu yana Öktem&Aykut sanat galerisiyle çalıṣmaktadır.

“Antroposen Serisi”

‘Antroposen Serisi’, Logie tarafından üretilen bir yağlı boya serisidir. Altyapıların doğaya yayılması ve tüm tabiatın aslında artık planlanmış bir alan olduğuna dair bir söylemle üretilmiştir. Logie, neoliberal çağda bizim doğayla ilişkimizi sorgulamaktadır. Antroposen Çağı (Anthropocene), Holosen Çağı’nın ardından yeni bir jeolojik çağ olarak kayıtlara geçirilmek istenen bir çağdır. İnsan türü yerküreye daha önceleri benzeri olmayan izler bırakmaktadır. Bilim insanları, Antroposen Çağı’nın Sanayi Devrimi ile başladığını savunmaktadırlar ve insanlar yalnızca sadece iki yüzyıl gibi kısa bir sürede dünyayı geniş ve görülmemiş değişimlere uğratmıştır; bu da milyonlarca yıl süreyle dünyanın durumunu değiştirecek yeni bir jeolojik dönemin başlangıcıdır. Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliği (IUGS)’ne göre hala Holosen Çağı’ndayız. Ancak nüfus artışı, büyük kentlerin çoğalması, fosil yakıt kullanımındaki müthiş artış vb. etkenlerin sonuçları nedeniyle yeni girilen jeolojik döneme Antroposen Çağı denilmiştir. Yine de bu çağın resmi olarak kabul edilmesi için, bilimsel olarak somut olması gerekir ve bilimsel topluluklarca onayı verilmelidir.

Antroposen Çağı ve sanat ile ilgili önemli başvuru kaynaklarından biri de Art in the Anthropocene: Encounters Among Aesthetics, Politics, Environments and Epistemologies (Antroposen’de Sanat: Estetik, Politika, Çevre ve Epistemolojilerin Karşılaşmaları) adlı kitaptır. Sanatçılar, küratörler, bilim adamları ve aktivistleri bir araya getiren disiplinler arası konuşmalarda, insan türünün jeolojik olarak yeniden düzenlenişine değinilmektedir. “Eurocene”, “Technocene”, “Capitalocene” ve “Plantationocene” gibi kavramlar türemiş olsa da, jeolojik ve biyolojik anlamda insan türünün ele alınışı burada asıl hedeftir. İlginç diyaloglar ve anlatımların olduğu bu kitap Open Humanities Press tarafından ücretsiz olarak okuyuculara sunulmuştur. Kitabın İngilizce versiyonunu okumak için web adresi: http://www.openhumanitiespress.org/books/titles/art-in-the-anthropocene/ İstanbul’da yaşamak bu mega şehrin Antroposen Çağı’nın bir başkenti olduğunu görmenizi sağlar. Doğa her türlü işgal edilmiştir, ama önemli olan bir nokta vardır ki çevre, oldukça eril ellerle ve oldukça eril mimarlarla biçimlendirilmektedir. Belki de doğa ile ilişkilerimizin daha az testosterona ihtiyaç vardır. Kadın mimarların hızla artıyor olması göz önünde bulundurulacak olursa, kadınlar tarafından tasarlanmış yapılı çevreler daha fazla hayata geçirilecektir. Mimarlığın yeryüzü ve doğa ana ile olan ilişkisini değiştirmesi şart görünmektedir.

Sinan Logie, ‘Antroposen Serisi’, tuval üzerine yağlıboya, 151x251cm, 2016
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır)
http://sinan-logie.blogspot.com.tr/2016/11/fluid-structures-phase-12-anthropocene.html

Sinan Logie, ‘Antroposen Serisi’, tuval üzerine yağlıboya, 121x211cm, Özel Koleksiyon, Ankara, 2016
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır) http://sinan-logie.blogspot.com.tr/2016/11/fluid-structures-phase-12-anthropocene.html

“Istanbul 2023”

Istanbul 2023 kitabını okuyup bitirdiğinizde Sinan Logie ve Yoann Morvan’ın katettiği yolları yürümek isteyeceksiniz. Şehrin çarpık ve kontrolsüz hızda gelişen hikayesi, sadece satırlarda gezinip hak vermek duygusundan öteye götürecektir okuyucuyu, onlar gibi keşfetmek, belki bir şeyler yapmak adına harekete geçirecektir herkesi bu kitap. Adım adım yürünen Istanbul… İç içe geçmiş hikayeleri, tarihi, siyaset ve ekonominin kenti tekrar inşa edişi, doğanın emlak ve büyüme uğruna hoyratça harcanışı. Hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını, samimi ve akıcı bir dilde anlatmıştır Sinan Logie ve Yoann Morvan. Kitapta, ‘Gezi Olayları’ndan, Istanbul’un giderek daha da kirlenen su kaynakları, taş ocakları ve çöplükleri, göçlerin tarihi ve bugüne etkileri, kapalı alanlarıyla (Çitleme) oluşan İstanbul’un yeni kent sosyolojisi, sınırları durmadan genişleyen şehir ve bu durumun doğa üzerindeki etkileri, siyasetçiler, hukukçular, gayrimenkul girişimcileri ve mimarların el ele vererek yarının kentini inşa edişi, endüstriyel bölgelerde ayakta kalmaya çalışan doğa ve insanlar. Tüm bunlar, Istanbul 2023’de söz edilen konulardan sadece birkaçıdır. Bol fotoğrafla desteklenen Istanbul’un hikayesini, her adımlarında sanki oradaymış onlarla yürüyormuşuz gibi bize aktarmıştır Sinan Logie ve Yoann Morvan.

Sinan Logie & Yoann Morvan, “Istanbul 2023”, İletişim Yayınları, 2017

Istanbul 2023 birçok önemli konuyu bize sunmaktadır, bunlardan biri şehrin su meselesidir.

İnsanlar ve doğa için hayat kaynağı, dengeleri değiştiğinde ise doğa ve canlılar için tahribatı büyük olan “Su”. Su, gezegenimizin can damarıdır. Dünya eko-sistemleri su ile bağlanır ve sürdürülür, bitkilerin büyümesi ve gelişmesi için kalıcı yaşam alanları sağlar; 8.500 çeşit balığa ev olmuştur sular. İnsan türünün başarısının bir kısmı içme suyunu depolamak, besin yetiştirmek, endüstriyel süreçleri yönetmek, enerjiyi üretme gücünden yararlanarak sel ve kuraklığı önleyebilmesi ve kontrol edebilmesidir. Bununla birlikte, doğanın kontrol edilmesi için var olan bu dürtü artık dezavantajlar barındırmaktadır. Dünya’nın doğal güzelliklerinin çoğu yok edilmiştir ve gezegenin yaşamı için gerekli olan ekolojik destek sistemlerinin çoğu bozulmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyimi ile Istanbul “serin, berrak, şifalı suların şehri” olma halini koruyabilmekte midir? 2035 itibariye su kaynakları Istanbul’un taleplerini karşılayamayacak düzeye gelecektir. Haliç, Kağıthane, Cendere Vadisi tümü temiz ve şifalı su kaynaklarını yitirmiş veya yitirmek üzeredir. 1950’lerde endüstriyel gelişimin ardından Haliç’in durumu 1970’lerde kötü kokuların ve kolera salgının başlaması ile korkunç bir hal almıştır. 1990’larda çamurun temizliği ve arıtma işlemleri yapılmıştır; fakat sorunun ölçeğini anlayabilmek için Haliç’ten yukarı doğru ilerlemek gerekir. Eskilerde “Avrupa’nın tatlı suları” olarak nitelendirilen Kağıthane bölgesine. Zamanında buraya kağıt üretimi için kullanılan bir su değirmeni tesis edilmiştir. Vadinin derinliklerine doğru ise matbaalar ve fabrikalar görülmeye başlanır. Bu üretim merkezlerinin atıkları kontrol edilememekte, suyun geliş yönünde zehirli atıklar birikmektedir. Sorunlardan biri de şehirde aşırı betonlaşma ile suyun yüzeydeki akışının hızlanıp sellere sebep olmasıdır. Kemerburgaz ve Hamidiye’nin temiz suları arasında Cendere’nin aktığı vadi, bir endüstriyel koridordur. Bu kesitin hemen başında “Su Medeniyetleri”ne adanmış müze projesi bulunmaktadır. Cendere’nin yatağı ise atıklarını buraya boşaltan sanayi işletmeleri ile doludur. Zamanında Istanbul’un 145 çeşmesine su veren kaynaklar artık sadece 17 çeşmeye su verebilmektedir. Cendere’nin her şeye rağmen korunacak olması umudu, yakınlarında yapılacak çevre yolu ile içinden çıkılmaz bir konu haline dönüşecektir. Terkos Gölü kıyılarında bir pompalama istasyonu bulunmaktadır ve yakın zamanda bir müzeye dönüştürülmüştür; fakat henüz etkin bir programa sahip değildir. Sinan Logie ve Yoann Morvan, Istanbul’un su kaynaklarını takipleri sırasında birçok fotoğraf çekmiştir.

Kitaptan bazı fotoğraflar:

”19. Yüzyılda Kağıthane’nin Mesire Alanları”, Fotoğraf: Anonim

”21. Yüzyılda Kağıthane’nin Eski Mesire Alanları”, Fotoğraf: Sinan Logie
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır)

“Cendere Vadisi, TEM Köprüsü’nden Kağıthane’ye Doğru Bakıṣ”, Fotoğraf: Sinan Logie
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır)

“Terkos’da ‘Su Medeniyetleri Müzesi’nin Baṣarılı Mimari ve Peyzajı”, Fotoğaf: Sinan Logie
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır)

”Terkos’da ‘Su Medeniyetleri Müzesi’ ve Eski Osmanlı Su Pompalama İstasyonu”, Fotoğraf: Sinan Logie
(Görsel sanatçının izni ile kullanılmıştır)

Sinan Logie ile “Antroposen Çağı”, Istanbul 2023 ve kitaptan seçilen “Su” konusunun ardından önümüzdeki hafta, dünyadaki su sorunları, özellikle nehirler, su yoluyla bulaşan hastalıklar ve su kıtlığı gibi konular üzerine çalışmalar yapan ekoloji sanatçısı ve aktivist Basia Irland ile devam edeceğiz.

 

 

Ahunur Özkarahan

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.