Hafta SonuManşet

Melekler Şehri Los Angeles: La La Land’de yaşama kılavuzu – Seran Vreskala

0

Bazıları burası için ‘dünyanın en güzel şehirlerinden biri’ olduğunu söylese de, bana göre yanık tenin abartıldığı, kötü plastik cerrahinin tavan yaptığı şehir Hollywood’un en başarılı reklamlarından biri. Yine de şehri ele geçiren yapay popüler kültür portrelerine ve etrafta kol gezen gangster çetelerine rağmen 120 km’yi bulan kumsallar, etnik topluluklar, dünyanın en lezzetli mutfakları, efsane müzik ve anarşist sanat, şehrin o distopik ruhunu kurtarmış gibi! 16’ıncı yüzyılda Los Angeles ve Amerika’nın neredeyse tüm güney sahil şeridi bir zamanlar İspanya’ya aitti. Amerikan yerlilerinin yaşadığı bu bölgeye İspanyolların taktığı ‘Los Angeles’ ismi ‘melekler’ anlamına geldiği için, burası ‘Melekler Şehri’ olarak biliniyor. Sıcak ikliminden dolayı bölgenin her yerinde portakal yetiştiği için, şehrin bir diğer ismi de ‘büyük portakal’. Melekler Şehri’nde yaşayanlara da ‘Angelenos’ deniyor. Burada yaşayan arkadaşlarımdan ve çevreden edindiğim bilgilere dayanarak hazırladığım ‘LA’de yaşam kılavuzu’, buradaki hayatınızı bayağı kolaylaştıracak!

  • Melekler Şehri’nin başka bir lakabı da, La-La Land… ‘La-La Land’, hayatın katı gerçeklerinden kopuk zihinsel bir durum demek… Bir nevi öforik bir rüyada ya da hayal dünyasında yaşamak gibi. Sahte ama rengarenk bir dünyanın hakim olduğu bir yere böylesi bir lakap takılması çok normal tabii!
  • LA, Amerika’nın TV ve sinema endüstrisinin kalbinin attığı yer… Bu yüzden dünyaca ünlü yıldızlara da ev sahipliği yapıyor. Filmlerin çoğunun çekildiği Hollywood stüdyolarını ve yıldızların yaşadığı bulvarları her yıl milyonlarca insan ziyaret ediyor. Dolayısıyla buraya gelip de tepenin üzerindeki o meşhur Hollywood yazısını görmeden ve oyuncuların el izlerinden oluşan bulvarda yürümeden dönmek, Louvre Müzesi’ne gidip de Mona Lisa’yı görmemek gibi…

  • Buranın ilkbahar ve sonbaharı yok; dolayısıyla sezonlar yaz, kış ve ödüller olarak üçe ayrılıyor. Oscar törenleri elbette en sevilen ve en ilgi çeken sezon…
  • Her yerde dünyaca ünlü film yıldızlarına rastlayabileceğiniz bir şehir LA, bu yüzden hemen herkesin bir ünlü hakkında anlatacak bir hikayesi var. Herhangi bir benzi istasyonunda Ben Affleck’a denk gelmeniz çok normal, çünkü yıldızların da benzin ihtiyacı oluyor. Önemli olan ekranda gördüğünüz ünlü kişilikleri günlük hayatın bir parçası olarak kabul etmek ve normal davranmak!
  • Şehirde gözlemlediğim en ilginç şey, buradaki insanların arabasız ya da barbeküsüz yaşayamamaları… Zaten şehri arabasız gezmek çok zor çünkü her yere ulaşım yok! Hatta şehir içinde bile gideceğiniz yerlere taksiyle gitmek gerekiyor. Her ne kadar raylı sistem ‘Expo Line’ ve paylaşımlı bisikletlerle şehir merkezinden plajlara gitmek mümkünse de, bu yöntem zamanınızdan bayağı çalıyor. Dolayısıyla şehre iner inmez araba kiralamanızda fayda var.
  • Bir zamanlar ‘Amerika’nın gangster merkezi’ diye anılan şehir, geçmişe kıyasla daha güvenli! Yine de Los Angeles Emniyet Müdürlüğü’ne (LAPD) göre, şehirde 45.000’in üstünde üyesi olan yaklaşık 450 çete var ve hala faal durumdalar. Kayıtlar son 3 yılda yüzlerce cinayet işlendiğini, binlerce ağır saldırı, darp ve soygun yapıldığını gösteriyor. Çoğunluğu da uyuşturucu ticareti ve sınır savaşlarından kaynaklanan çete kavgaları oluşturuyor. Bunları anlatmamın sebebi, her ne kadar şehir artık güvenli olsa da, çetelerin aktif olduğu bölgelerden uzak durmanız çünkü hayati tehlike hala mevcut…  (Hollywood’da bu yıl işlenen suçları gösteren harita)
  • Pasifik Okyanusu’nun kıyısında yer alan Los Angeles şehri, Beverly Hills, Pasadena, Santa Monica, Malibu şehirleri gibi, Los Angeles bölgesinin sadece bir parçası… Kilometrelerce uzayan kumsalları, kozmopolit yapısı ve trafiğiyle meşhur. Sadece iyi bir park yeri buldukları için gece evlerine dönmeyenler de var, şehrin batı tarafında yaşadığı için sevgilisinden ayrılan da… Çünkü burada yaşayanlar için şehrin batı tarafına taşınmak neredeyse Hindistan’a taşınmakla eşdeğer. Trafik büyük bir problem olduğu için, burada lokasyonlar mesafe yerine zamanla ölçülüyor. Bir yerden bir yere gitmek ‘şu kadar km’ yerine ‘şu kadar sürer’ diyorlar.

 

  • Bir yerde tarfikteki kötü sürücüler hakkında şunları okumuştum; ‘Bazı sürücüler gerçekten berbat ama onlara kimse bağırıp çağırmaz çünkü LA’de kötü sürücü diye bir şey yok! Çünkü araba kullanan herkes kötü.’ Bu ne kadar doğru bir genelleme bilmiyorum ama burada araba kullanırken kendimi İstanbul’da hissettiğim doğrudur. Tarfikte en sevdiğim kurallardan biri de, içinde 2 ya da daha fazla yolcusu olan arabalara özel şerit ayrılması… Bu hem araç paylaşmaya özendiriyor hem de trafiği rahatlatan bir sistem. Üstelik bu şeritler genelde trafikte en hızlı ilerleyen şerit.
  • Yemekleri o kadar iyi ki, yol kenarında duran seyyar yemek arabalarında bile neredeyse ‘gurme’ denebilecek yemekler bulabiliyorsunuz. Burada Meksika mutfağından tutun, Tay, Kore hatta Etiyopya gibi neredeyse tüm dünya mutfaklarından örnekler var ve hepsi de çok lezzetli. Fakat pizzaları gerçekten kötü ve burada yememeniz gereken tek şey… Bir de sadece pizza ya da Burrito yemek istemiyorsanız, gece 11:00’den sonra açık, iyi bir restoran bulamayacağınız için erkenden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor! Önemli tavsiye: Buraya gelip de ‘In-N-Out’ burgerlerinden yemezseniz çok pişman olursunuz.

  • Burada yaşayan hemen herkes bir oyuncu adayı olduğu için, oyuncu bir sevgilinizin olması çok normal ama her ne kadar Hollywood’un o büyülü dünyasını sevseniz de bir oyuncu veya oyuncu adayı ile çıkmak gerçekten çok zor. Anlatılanlara göre seçmelerin stresi ve reddedilişlerden kaynaklanan drama günlük hayatınızın vahim bir parçası haline geliyor. Ama ille de o dünyanın bir parçası olmak istiyorsanız, arkadaşlarım bir makyaj sanatçısı ya da dublörle çıkmanızı tavsiye ediyorlar; zaten onların anlatacakları hikayeler daha ilginçmiş!
  • Yapılan araştırmalara göre Los Angeles Amerika’nın en az kitap okuyan bölgelerinden… Gerçek ‘angelenos’lar TV/film izliyor, trekking-egzersiz-sörf ve yoga yapıyor, bisiklete biniyor, paten kayıyor, barbekü partilerinden çıkmıyor, rap seviyor, tüm gün güneşleniyor, senaryo çalışıyor, rol yapıyor fakat kitap okumuyorlar. Eğer herhangi bir angeleno’dan kitap tavsiyesi isterseniz, ‘Kitabını okumadım ama filmini izledim’ diyecektir.
  • Burada yaşayan hemen herkesin köpeği var. Sanki şehirde kanunen evcil hayvan olarak sadece köpekler kabul edilmiş gibi… Üstelik bütün hayvan sahipleri, köpeklerine tüylü evlat muamelesi yapıyor. Öyle ki köpeklerin özel plajları, kuaförleri, mağazaları ve parkları var.
  • Buranın sakinleri depremlere çok alışık; sarsıntılar burada normal sayılıyor ve korkulmuyor. Sabah akşam minik artçılar hissetmek, günlük hayatın bir parçası…
  • ‘Hollywood Forever’ isimli mezarlıkta düzenlenen film akşamlarını sakın kaçırmayın. Bir yaz akşamı, yıldızların altında, mezarların üzerinde ve iyi bir şarap eşliğinde film seyretmek gerçekten de hem ürkütücü hem çok romantik!

  • Onlarca plajı olmasına rağmen, Venice Beach benim en sevdiğim plajlardan… Burası resmen birbirinden tuhaf insanların yaşadığı, rengarenk bir kültüre sahip bir hippi semti. Kıyafetleri, davranışları, binaları, hayatları bile gökkuşağının renklerine sahip. Ot içmek de yasal ama bunun için gerekli yerlerden izin almanız gerekiyor. Bu arada Venedik’ten aldıkları ilhamla inşa edilen, kanallarla çevrili evlerin olduğu semt gerçekten de görmeye değer. Hippilerin yaşadığı bir yer olduğu için fiyatların makul olacağını düşünebilirsiniz fakat burası kesinlikle ucuz bir yer değil!
  • İlginçtir, LA tüm şehirler arasında en çok müze ve tiyatroya sahip bir şehir. Bu da kenti sanat ve kültür alanında en ilgi çekici yer yapıyor.

 

 

Seran Vreskala

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.