Hafta SonuManşet

Bazen Çanakkale, bazen Portekiz’de D harfi olmak – Buket Atlı / Gülengül Anıl

0

Sizlere şimdi Çanakkale yolunda yazdığım bu yazının hikayesi dün akşam Portekiz uçağında başladı. Gülengül Anıl ile birlikte, ortak bir arkadaşımızın bizi teşvik etmesi sayesinde, 40 yıl önce Almanya’da başlayan ve şimdi güney Portekiz’de yaklaşık 170 kişinin bir arada yaşadığı bir barış projesi olan Tamera Biyotopu I ‘in düzenlediği ‘Kutsalı Korumak’ başlıklı bir etkinliğe katıldık.

Bu kutsal, tüm dünyadan gelen konuşmacıların da katkıları ile kimi zaman Standing Rock’da olduğu gibi yerel kabileleler tarafından savunulan su, kimi zaman da İsrail ve Filistin bölgesinde barış veya Kenya’da temiz su ve gıdaya erişim oldu. Oldukça zihin açıcı ve çok yönlü olan konuşmalara, sizler de ulaşabilirsiniz: http://defendthesacred.tamera.org/

Hangi dili konuşuyor ve hangi konuda aktivizm yapıyor olursa olsun, tüm dünyadan gelip toplantıya katılan 200 kişinin ortak olarak kesiştiği nokta ise; hayatın kutsallığıydı ve bunu korumak için hem kendi içimizde, hem diğer canlılarla hem de doğayla barış yapmanın gerekliliği…

Bu buluşma sırasında benim kalbimde ise hep, senenin başından beri Çanakkale’ye yapılmaya çalışılan Kirazlıdere ve Çırpılar Kömürlü Termik Santrallerini her seferinde Çevre Bakanlığı tarafından yapılan değerlendirme toplantılarında ÇED onayı almalarını  ‘#Kazdağıhepimizin’ diyerek ertelettiğimiz ve koruduğumuz Kazdağları vardı. Ve şimdi bugün, Ankara’da, Kirazlıdere Termik Santrali’nin tekrar değerlendirme toplantısınde ve Biga kıyılarının; 13 Eylül’de de Yenice’nin gıda deposu Agonya Ovası’nın kaderini çizilecek, hep birlikte çizeceğiz…

12 Ağustos’ta ise; petrol çıkarılması nedeniyle yok olma tehditi altında olan Portekiz kıyılarını korumak için Amerikalı sanatçı ve activist John Quigley’nin yürüttüğü ve aşağıda videosunu izleyebileceğiniz yaratıcı bir eylem gerçekleştirildi.

Sizleri  ilk defa böyle bir etkiliğe katılan Gülengül’ün gözlerinden Portekiz’e davet ediyorum:

‘Daha önce bu boyutta bir aktivist harekete katılmamıştım. Kumda oluşturacağımız resmin bir noktası olma fikri beni heyecanlandırmıştı. Bu aynen yaşamın küçük bir modeliydi: Büyük resmi meydana getiren küçük parçalardan biri olmak. Tamera’dan yola çıktığımızda yaklaşık 250 kişiydik. Oysa günün sonunda, kumda resim ve yazı oluşturmak için oturanlarla, Portekiz kıyılarını sembolize eden metrelerce uzunluğundaki kırmızı kumaşı kaldırıp başının üzerinde tutanların toplamı 1000 kişiyi bulmuştu. Ribeira de Seixe nehrinin okyanusa kavuştuğu inanılmaz doğal güzellikteki Odeceixe plajında güneşlenip yüzmeye gelen yerel ya da turist hemen herkes çağrımıza kulak verdi, el verdi, hatta ciddi bir zaman vererek oluşturulan resimde yer aldı.  Sadece bu bile yeni dünyanın müjdesi gibiydi. Akşam üstü güneşi ve okyanustan gelen hafif esintiler altında DEFEND THE SACRED yazısının sonundaki “D” harfini oluşturmak üzere oturan kişilerden biriydim.

 

Hemen önümde oturan Buket’ten sonraki pozisyona yerleşmiş iki çocuklu ailenin resmin tamamlanmasını ve tepemizde uçan drone’un güzel çekimler yapabilmesini nasıl bir sabırla beklediğini biraz da hayretle izledim. Hayretim, biri erkek biri kız iki minik çocuğun sessizce olana bitene katılması, ve hiçbir sıkılma emaresi göstermemesine dairdi. Sanki uzun zamandır beklenen ve kehaneti dillendirilen yeni nesil gelmişti ve görevini yapmaya başlamıştı. Yunus resminin sloganı iki dilde oluşturulacağı için ilk çekimler yapıldıktan sonra her harfin görevlisi, oturanların kalkıp okyanus yönünde beklemesini sağladı. Sonra ayaktakilerin bir kısmını oturtup Portekizce “geleceğe evet” anlamında SİM AO FUTURO cümlesini yazdırdı.

Bu sefer de, okyanus sahilinde bekleyen kırmızı kumaşı tutanlardan biriydim. Böylece, Portekizce versiyonunun hava fotoğrafında, Portekiz’de şiddetsiz eylemin sembolu olan kırmızı çizgiyi çekenlerden birisi oldum.

Sanatın aktivizmde bir araç olarak kullanılmasında sanatçının eserine katkıda bulunmak  heyecan vericiydi ama esas etkileyici olan, aktivist olarak gittiğimiz o dünya güzeli plajda bizden üç misli fazla sayıda insanın, ortaya ne çıkacağını bile bilmeden davetimize kulak vermesiydi. Sanki içlerindeki sesi izleyerek bize katıldılar ve resmin tam ortasında yer alan ateş ile su ritüellerinin arasından sabırla geçerek resimdeki bir nokta oldular.

 

Ve son bir söz: Türkiye’den gelen biri olarak, petrol firmasına karşı yürütülen bu eylemi engellemeye gelen hiçbir polis veya jandarma gücünün olmamasını nasıl da acayip bulduğumu fark ettim. Uluslararası bu boyutta bir gösteri barış içinde başlayıp bitti. Sahilde davullar eşliğinde müzik ve dans, muhteşem güzel bir piknik yemeği ve denize doğru batan güneşle günü bitirmek…. Rüya gibi….’

Hayatın kutsallığını korumak için, Çanakkale’de veya Portekiz’de, insanlık olarak hepimizin içinde olan o sesi daha güçlü duyabilmek ve pes etmeden her an, birlikte, yine, yeni yollarla, kimi zaman bir D harfinde, birbirinden yaratıcı direnişlerde buluşabilmek dileğiyle…

 

 

Buket Atlı / Gülengül Anıl

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.