Hafta SonuManşet

Amerika’da uzun yol yapmak – Seran Vreskala

0

Herkes için hayatında arabayla hiç uzun yol yapmayanlar veya Amerika’da araba kullanacaklar için işe yarayacak bir rehber…

Ben ilk uzun yol tecrübemi Çamlıhemşin, Rize’ye yapmıştım, tam 2500 km. Hayatımın en güzel ve zorlu deneyimlerinden biriydi ama unutulmaz bir serüvendi. Tabii ki bu yol eğer keyifli bir yol arkadaşı ile olursa tadından yenmez ama asıl önemli olan tek başınıza bu uzun yola çıkmanız… Bu gerçekten de kendiniz için yapabileceğiniz en önemli şeylerden biri. Öncelikle kendinizle zorunlu olarak geçirdiğiniz zaman size çok şey kazandırıyor. İster bağıra bağıra şarkı söyleyin, ister kahkahalarla gülün, ister yüzleşemediğiniz vicdanınızla konuşun, ister feryat figan ağlayın; şahidiniz sadece kendinizsiniz. Yani gerçek kendinize şahit oluyorsunuz ve temizleniyorsunuz da…  Çünkü uzun yol yapmak insanı temizleyen bir şey!

HAYAT MEMAT ARAÇLAR

Yanınıza mutlaka ama mutlaka almanız gerekenler (sadece hayati önem taşıyan gereçler)

– Akıllı telefonunuz varsa ne ala ama yoksa kesinlikle bir navigasyon aleti uzun yolun olmazsa olmazı

– İyi bir müzik arşivi

– Çöp torbası

– Ekstra rahat ayakkabı (ayaklarınız bir müddet sonra farklı bir kalıp istiyor)

– Yedek tişört (arabada yerken ya da içerken üstünüze dökmemeyi beceriyorsanız gerek yok)

– Güneş gözlüğü

– Islak mendil

BİLMENİZ GEREKENLER

– Öncelikle Amerika’da Türk ehliyetinizi kullanabiliyorsunuz ama geçerlilik süresi eyaletlere göre değişiklik gösteriyor. Bazı eyaletlerde bu süre 1 ay iken, diğerlerinde 6 aya kadar çıkıyor.

– Araba kiralamak dünyanın en kolay işi burada, geçerli bir ehliyetiniz ve kredi kartınız olsun yeter.

-Herkes adam gibi kurallara uyduğu için ‘biri beni sıkıştırır mı, yoksa dönülmemesi gereken yerden mi döner, bir anda önüne mi çıkar, arkanıza çok mu yanaşır, selektörle gözlerinizi mi kör eder, kornayla sinirlerinizi mi bozar, sinyal vermeden mi döner, kadın şoförsünüz diye sizi sıkıştırır mı’ endişeniz yok. Bayağı kolay işiniz…

– Başta km ile milleri karıştırıp duruyorsunuz, alışmakta zorlanıyorsunuz ama bir kaç gün sonra hesaplamadan mille konuşmaya başlıyorsunuz. İnsanoğlu işte, her şeye alışıyor. 1 mil =  1.6 km.

– Bir kere ne olursa olsun emniyet kemeriniz bağlı olmalı; polisler bunu asla affetmiyor.

– Eğer şehir içinden geçiyorsanız ve geçtiğiniz sokak başlarında ‘DUR’ levhasını görürseniz mutlaka durun! Bu dur levhası buradaki gibi ‘yavaşlayıp geçebilirsin’ anlamına gelmiyor. Kesinlikle durmanız gerekiyor. Etrafınızda kimse olmasa bile… Diyelim ki etrafta ne kamera ne de insan var, nasıl olsa kimse görmez diye yavaşlayıp geçtiniz ama bilin ki etraftaki evlerde oturanlardan biri gördüğünde ihbar edebilir sizi… Kısaca kurallara uymama lüksünüz yok!

-Öyle bir sistem var ki tıkır tıkır işliyor; yanlış yola mı girdiniz, hemen ileride telafisi var. Benzin bitecek diye mi kaygılanıyorsunuz, 5 milde bir benzin ve yemek istasyonları var. Uykunuz mu geldi? Arabanızı park edebileceğiniz dinlenme cepleri var. Dönüşü mü kaçırdınız? Gerçi bu mümkün değil, 10 yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatmışlar dönüşleri, kaçırma riskiniz yok!

-Bizdeki otobanlarda ezilmiş kedi köpek görüyorsunuz ya, burada daha çok sincap, chipmunk (sincabın ufağı / farenin büyüğü), geyik, tilki görüyorsunuz.

-Uzun yolda eşlik etsinler diye yanınıza yiyecek içecek bir sürü şey alıyorsunuz; e arabaya atacağınıza yediklerinizi aldığınız çöp torbalarına atıyorsunuz. İnanın o koca çöp torbası doluyor. Eğer yanınıza torba almazsanız durduğunuz her yerde çöp kutusu aramak zorunda kalırsınız ya da arabanızda bir müddet sonra adım atacak yer kalmaz; kalan yiyeceklerden çıkan koku da cabası…

– Bu ülkede benzin almak dünyanın en kolay işi… Hiç de arabanızı bırakıp kasaya gitmek zorunda değilsiniz. Tüm istasyonlarda benzin pompalarının üzerinde kredi kartınızı kullanabileceğiniz bir yer var. Burada her yerde kart geçiyor, 1 dolar için bile kartınızı kullanabilirsiniz ve kimse yüzünüze ucuzmuşsunuz gibi bakmıyor. Bu yüzden yanınızda para olmaması ya da yola parasız çıkmanız hiç önemli değil; kredi kartınız hayatınızı kurtarıyor.

– Yalnız yolculuklarda çok iyi ve fazla müzik seçeneğinizin olması hayati önem taşıyor gerçekten. Aklınıza gelebilecek her müzik türü işe yarıyor; benim tercihlerim genelde country , klasik (hele yemyeşil dağların arasından giderken), caz (daha çok blues) ve chill out tarzında Budha Bar serileri (gaza getiriyor)… En keyifli yanı da yalnız olduğunuz için şarkılara bağıra bağıra eşlik edebilmeniz… Bu yüzden Türkçe repertuar da önemli yer taşıyor.

– Aman hız sınırına dikkat! Bazen müzikten dolayı öyle bir gaza geliyorsunuz ki normalde hız sınırının 70 mil olduğu yerlerde bir bakmışsınız 95’e hatta 100 mile çıkmışsınız; hemen toparlanmanız lazım çünkü buradaki polisler hızı asla affetmiyor. Bir kere durdurdular mı, ne rica minnet ne sevimlilik işe yaramıyor.

– ‘EZPass’ paralı yollar için büyük kolaylık… Bizdeki OGS / HGS gibi… Ama yoksa da önemli değil, paralı geçişlere daha geniş yerler vermişler; bu arada her geçiş 2 Dolar.

– Bizim ülkeyi yeşil zannederken, buradaki uçsuz bucaksız ve sonsuz yeşilliği görünce fikriniz değişecek… Hele öyle rengarenk ağaçlar var ki! Sarıdan başlayarak yeşilin, turuncunun, kırmızının, hatta morun tüm tonlarına rastlıyorsunuz. Sonbahara denk gelirseniz palet iyice zenginleşiyor. Patlıcan moru hatta beyaz ağaç bile gördüm.

– Bir yağmur geçişleri var, inanılmaz… Daha 3 saniye evvel kupkuru yolda giderken bir anda bir yağmur bastırıyor, ama öyle bastırma falan değil. Hani su depoları vardır ya birkaç tonluk; işte o depoyu alın, ters çevirin ve arabanın üstüne dökün! Siz içindeyken ve yol alırken… Neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz, silecekleri sonuna kadar açsanız da göz gözü görmüyor; özellikle bu durum tırlar, kamyonlar daha da ağır vasıtalar yanınızdan vızır vızır geçerken çok tehlikeli bir hal alıyor. Bildiğiniz 35-40 mile düşüp babaanneler gibi burnunuzu neredeyse cama yapıştırarak gidiyorsunuz.

-Eğer 9 saatlik bir yolunuz varsa, ilk 7 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile ama o son 2 saat var ya! Bitmiyor… İnanın bitmiyor… Hele son saat tam bir işkence… Tam dönüş yapacağınız yola girmek üzeresiniz, iki mil kalmış, artık çok yaklaştım derken navigasyon bir 35 mil daha ekliyor, zannedersiniz ömrünüzden bir 35 yılı çalmış! Tam onu bitiriyorsunuz, bir 19 mil daha çıkmış, sonra bir 24 daha ve siz git git git git bir bakıyorsunuz daha bir mil gitmişsiniz… Sonra başlıyorsun saymaya; 24-23-22.8-21.4-20.2-20.1-20-19.9… Böyle gidiyor… Aman dikkat lütfen, kazaların çoğu eve veya varacağınız yere bir kaç km kala olurmuş, bu yüzden mümkün olduğu kadar dikkatinizi iyice yola vermeniz gerekiyor.

-Gece yolculuğu nerede olursanız olun, çok zor. Hele ormanlık veya dağlık bir bölgeden geçecekseniz, kapkaranlık bir yolun sizi beklediğinizi bilin. Çoğu yolda sadece kendi farlarınız ve varsa diğer arabaların ışıklarından başka bir aydınlatma yok! Eğer fazla trafiği olmayan bir yerden gidiyorsanız, işiniz daha da zor. Aslında paranoyaya çok müsait bir durum ama dediğim gibi müzik sizin en büyük kurtarıcılarınızdan biri…

-Eğer çok uykunuz gelirse (sağa çekip uyuyabilenlerden değilim) ya bağıra bağıra şarkı söyleyin (nasıl olsa duyan yok), ya kendinize bir kaç tokat atın (işe yarıyor gerçekten), ya bir istasyonda durup yüzünüzü yıkayın ya da en iyisi morarana kadar nefesinizi tutmak… Kalbiniz birden hızlı hızlı atmaya başladığı için bedeniniz adrenalin salgılıyor ve kendinize geliyorsunuz. Ben denedim, anında işe yarıyor.

-Son olarak, nedense bir yere gitmek daha uzun sürerken dönüş yolu hep daha kısa… Neden böyle oluyor bilmiyorum; daha mı az mola veriyoruz, yoksa ihtiyaçları çoktan karşılamış mı oluyoruz, hiçbir fikrim yok! Ama evinize daha hızlı ulaştığınız kesin…

Haydi iyi yolculuklar şimdi!

 

Seran Vreskala

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.