Hafta SonuManşet

[Babil’den Sonra] Bisiklet Gezgini Oğuz Tan ile müzikli bir muhabbet

0

Oğuz Tan’ı 2013-2015 yılları arasında Uzak Doğu’ya yaptığı gezide çektiği fotoğrafları sergilediği günlerde, Temmuz 2016’da tanımıştım.

Yeşil Gazete’ye Ağustos 2016’da yazdığım Cebi boş, gönlü hoş bir gezgin: Oğuz Tan başlıklı bir yazıyla da onun hakkında edindiğim ilk izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım. Geçen zaman içerisinde Oğuz’la dostluğumuz pekişti.

İlk yazımda Ömer Hayyam’ ın bir şiirinden yaptığım bir alıntıyla gülün de şarabın da, sarhoş olmanın da, her şeyden vazgeçmenin de tadını bilen, cebi boş, gönlü hoşsahici ve mütevazı bir bilge- gezgin diye anmıştım Oğuz’u ve onun bir yazısından bir alıntıya yer vermiştim yazımda: …yeni dünya düzeni daha ben doğmadan hazırlamıştı bana sunacağı yaşam şeklini. Üstelik nerede ne zaman ve en önemlisi nasıl bir toplum içinde doğacağımı da ben seçmemiştim. Okumam, büyümem, ‘eli ekmek tutan’ biri olmam bekleniyordu ve hepsi oldu sırasıyla. İnsanın insana düşman kesildiği, mutsuz bir şehirde ‘geçinip gidiyordum’. Geçinip gitmek öyle tehlikeli bir şey ki, harcadığın şey ömrün oluverir ve geri dönüşü de yoktur. Öyle bir yaşamın içinde bulursun ki kendini, konforlu bir kafesin esaretinde yaşayan kuşa dönersin. Kapağı açsalar bile kanat çırpıp uçamazsın artık, çünkü korkarsın. Hayat bir rutine dönüşür. Rutinin dışına çıkmaya başta cesaret edemezsin. Sonra yıllar geçer aradan ve rutinin içiymiş dışıymış aklına bile gelmez. Bir bakmışsın camları kapalı hareketsiz bir aracın içinde pahalı yakıtlar tüketirken geyik radyo programları dinleyerek senelerini geçirmişsin – kurbağa ve sıcak su misali…diyordu Oğuz.

İyi bir işi, kurulu bir düzeni varken İstanbul’un sanal gerçekliği içerisinde bir robot gibi yaşamaya başladığını hissettiği anda bunları bir kenara bırakabilme cesaretini göstermiş Oğuz. Bu birçoğumuz için gerçekleştirmesi pek de kolay olmayan bir şey. En azından ben bunu yapamam. Kentin kargaşasından, kent yaşamının tek düzenliğinden, insanı örseleyen olaylardan, ilişkilerden sıyrılmak için bireysel çözümlerim var elbette. Ama en azından bugün bir başka kente- bir başka ülkeye uzun süreli bir yolculuk yapma, yerleşme kararı şimdilik bana biraz uzak. Hayal etmemin önünde bir engel yok elbette. Yarın bunu yapmaya cesaretim olur mu? Bilemiyorum.

Önce motosikletini ve para eden diğer bazı ufak tefek eşyalarını elden çıkarmış ve yol boyunca ona arkadaşlık edecek olan bisikletini almış. Kalan parasıyla pasaport-vize gibi gerekli belgeleri edinmiş. Doğa sporları ürünleri satan bir firma ona giysi ve bazı yolculuk donanımları edinmesinde yardımcı olmuş. Ailesinden de günde 10 dolarlık bir bütçe edinince, “Yavaş ilerle, sade yaşa ve az tüket” mottosuyla bir sabah kahvaltısı sonrası “Anne ben gidiyorum!” diyerek Göztepe’den yola çıkarak 2 yıl boyunca, bisikletiyle 16 bin kilometre yol kat ederek İran, Dubai, Pakistan, Hindistan, Nepal ve Burma’yı geçerek Tayland’a ulaşmış.

Kısıtlı bütçe ve zor yol koşulları seyahati boyunca tıpkı bisikleti gibi ona yol arkadaşlığı yapmışlar, ama ne gam; o dün olduğu gibi bugün de “ Size dayatılan yaşamın ve rutinin dışına çıkın ve hayalleriniz her ne ise onların peşinden gidin. Kesinlikle zor zamanlar yaşayacaksınız fakat sonunda pişman olmayacaksınız” diyebiliyor.

Oğuz’un yeni bir hayali daha var ve Uzak Doğu’dan geldiği günden bugüne bu hayalini gerçek kılmaya çabalıyor: Bisikletle bir Latin Amerika yolculuğu. Meksika’daki kahve plantasyonlarından başlayarak Güney Amerika’nın güney ucuna kadar 2 yıl sürecek yeni bir yolculuk.  .

Oğuz bugünden itibaren her cumartesi Yeşil Gazete, Hafta Sonu ekinde Oğuz Gidiyor başlıklı köşesinden Uzak Doğu yolculuğunu anlatacak ve ilgi alanına giren bisiklet, gezi, dünya mutfakları, kahve, doğa, bitkiler ve daha birçok konularda yazılar yazacak.

Oğuz bu hafta yolculuğu boyunca onu yalnız ve yolda bırakmayan ‘yaşlı’ arkadaşını anlattığı Yol arkadaşım bisiklet 200 yaşında yazı dizisinin ilk bölümü ile yazılarına başlıyor. İlk bölümde ağırlıklı olarak Uzak Doğu seyahati var. Bisikletin tarihine de giriş yaptığı ilk yazısının devamında 3 hafta boyunca bisikletin 200 yıllık yol hikâyesini onun kaleminden okuyacağız.

Oğuz, Latin Amerika yolculuğu güncesini de Yeşil Gazete’ deki köşesinden bizlerle paylaşmayı düşünüyor.

Oğuz ile bugün 16.00’da Açık Radyo’da onu ilk yolculuğuna zorlayan nedenleri, yol hazırlıklarını, yol boyu yaşadıklarını, yeni yolculuk planını ve daha birçok konuyu konuşacağız. Yolda kaydettiği müziklerden-seslerden kayıtlar dinleteceğiz.

Kim bilir belki bugün benim gibi birçoğumuz da Oğuz’un geçmişte kendisine sorduğu “Ne kadar özgürüm?” sorusunu kendisine soruyor, yaşadığı hayatı geride bırakıp, başka bir hayata çekip gitme hayalini kuruyor, ama bunu yapacak cesareti bir türlü kendisinde bulamıyordur. Ben Oğuz ile dostluğumu sürdürmeye, bulduğum her fırsatta muhabbete devam etmeye ve yazılarını her hafta takip etmeye niyetliyim. Cesaret bulaşıcıdır derler ya; umarım öyledir.

 

Ercüment Gürçay

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.