Hafta SonuManşet

[Dört Günde Alaska] Klip kullan ve bir ayıyı kurtar – Ebru Ulutuna

0

Yeşil Gazete’nin gönüllü muhabirleri gezegenin dört bir köşesinden yazıları ve haberleri ile sizlere ulaşıyor. Yurrtaş Gazeteciliği ilkemizden hareketle şimdi de sayfalarımızı Alaska’yı dört günde katedip bu macerayı Yeşil Gazete okurları ile paylaşmaya niyet eden Ebru Ulutuna‘ya açıyoruz.

3 bölüm halinde yayınlamayı planladığımız [Dört Günde Alaska] yazısının ilk bölümü karşınızda

***

Alaska‘da geçirdiğimiz dolu dolu 4 günü mümkün olduğunca detay vererek paylaşmak istiyorum. Birisine ilham olur da yola çıkarsa ne mutlu bize.

Alaska çok büyük ve nereden başlayacağınızı bilemiyorsunuz. Özellikle zamanınız kısıtlı ise Alaska’ya önceden çalışmadan ve bazı temel ulaşım/konaklama yerlerini ayarlamadan gitmeyin. Sezon kısa, otel sayısı az ve pahalı olduğu için mutlaka önceden ayarlama yapmak gerekiyor. Ön araştırma için www.alaska.org en güvenilir ve detaylı site.

Alaska 1867 yılında Ruslar’dan sadece 7.2 milyon dolara satın alınmış.  Alaskalı Amerikalılar bununla çok gurur duyuyorlar ki her firsatta bu hikayeyi anlatıyorlar.

Alaska’nın orjinal yerlileri “inuit ve yupikler”. Amerika bunlara topluca “eskimo” demeyi tercih etmiş. Inuit “insan” demek, eskimo ise “çiğ et yiyen”. Bakış açısı!

Alaska‘da tren yolculuğu bir araç değil baslıbaşına amaç, manzaralar çok keyifli.

www.alaskatrain.com’dan tüm biletlerinizi önceden alabilirsiniz. Genelde tur firmaları gemi seyahatleri ile tren ulaşımlarını paket halinde sattıkları için, biz serbest gezenlere çok az bilet kalıyor.

Bazı rotalara son derece yavaş giden bu gezi trenleri ile ulaşıp manzaranın keyfini çıkartırken, uzun mesafeler için ise daha hızlı olan “Motorcoach” denilen otobüs seçeneklerini kullanabilirsiniz. http://www.alaskacoach.com sitesinden bu otobüslerin biletleri de alınabilir.

Eğer vaktiniz bol ise karavan kiralamak da güzel bir seçenek. Her yerde karavan ve çadır kurulabilecek kamplar var. Çadır kurmak, soğuk hava şartları ve ayılarla direk temas açısından biraz daha maceralı olabilir.

Ayı demişken, Alaska’da doğal hayatın korunmasına gerçekten önem verildiğini hissetmek çok güzel.

Doğada hiçbir yiyecek bırakılmaması için her yerde uyarılar var. Bu uyarılar, yabani hayvanların, insanların olduğu yerlere gelmeyi adet edinip zarar vermelerini engellemek için önemli; ama aynı zamanda hayvanların yeme alışkanlıklarını değiştirmemeleri için de buna çok özen gösteriyorlar.

Use Clip – Save a Bear (Klip kullan – Bir ayıyı kurtar)

Sadece Alaska’da değil tüm Amerika’da kamp yerlerine girerken park görevlileri bu konuda kısa bir eğitim veriyorlar. Arabanın içinde bile olsa ruj, deodorant gibi kokulu eşyalar ya da üzeri örtülü bile olsa yiyeceğe benzer herhangi bir şeyi arabada bırakmamızı, ayıların camları kırıp alabildiklerini söylediler. Kamp yerlerinde bu amaçla ayıların açamayacağı özel bir klip sistemi olan kapalı dolaplar var. Yiyeceğinizi ve tüm kokulu eşyaları bu dolaplara koyuyorsunuz.

Bu dolapların üzerinde bir ayıyı kurtarın (SAVE A BEAR) yazıyor.

Yani amacınız yemeklerinizi ayılardan korumak değil. Eğer bir ayı yiyecek kokusu alıp kamp yerine gelirse onu öldürmek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden sadece insanların iyiliği için değil de, “ayıları koruma mantığıyla geliştirilen bu kutuları çok sevdim.

Sadece 4 günümüz olduğu için biz 2 küçük kasabayı ziyaret edip maksimum doğada ve aktif olacak şekilde planladık gezimizi: Whittier ve Seward kasabaları.

İlk günümüzün sabahı baş şehir Anchorage’dan, Whittier kasabasına gitmek üzere trenimize biniyoruz. Alaska’da trenler gezi treni gibi, yavaş yavaş ilerliyor ve sürekli şurda şelale var, burada ayı var diye anons ediyorlar. Yolcular da bir süre sonra havaya giriyor ve ilginç birşey gören, sağ tarafta ayı vaaaarrr seklinde bağırarak tüm yolcuları uyarıyor. Manzaralar inanılmaz güzel, trenin camları çok büyük.

Whittier’a karadan ulaşabilmek icin otoyolun sonunda kasabaya gelmeden önce bir tunelden geçmeniz gerekiyor. 11 km’lik bu tünel tek bir hattan oluşuyor dolayısı ile geçiş sırayla! Tren geçerken diğer araçlar bekliyor. Kasabadan çıkacak araçlar saat başlarını beklemek zorunda. Kasabaya girecek araçlar ise buçuklu saatlerde tünelden geçebiliyorlar.

Buraya “Prince William Sound” körfezini, günlük gezi teknesi ile gezmek ve buzulları görmek için geldik.

Tren seferleri bu gezi gemilerinin kalkış saatlerine göre ayarlanmış. Trenden iniyorsunuz ve 15 dakika içinde aynı yerden gemi hareket ediyor. Böylece istereniz burada kalmadan aynı gün içinde Anchorage’a dönebiliyor ya da başka bir kasabaya geçebiliyorsunuz.

Saat 1 itibarı ile gezi gemimiz hareket ediyor. Kocaman camları olan rahat rahat etrafı görebileceğiniz gayet konforlu bir gemi. Hatta biner binmez yemek de veriyorlar. Tabi ki somon çorbası!

Bu gemilerin internet sayfasında “kusmama garantisi” veriliyor. Tur, körfezin içinde yapıldığı için genelde çok sakin oluyor deniz.

Hareket ettikten 10 dakika sonra kaptan bağırıyor solda balina var! Tüm yolcular sola koşuyor! Sadece balinanın püskürttüğü suyu görüyoruz. Eyvah son derece turistik bir aktivitenin içine mi düştük, hiç birşey göremeyecek miyiz diye düşünüyorum! Biraz daha sonra bu kez yaklaştığımız bir koyda, ağaçların arasında minik kahverengi bir ayı görüyoruz. Güverteye koşan yolcuların çığlıklarından ayı tabi ki kaçıyor! Kaptan, şaka ile karışık hafif kızarak: e tabi olacağı buydu gibi birşey diyor!

Fakat biraz sonra buzulları bir bir görmeye başlıyoruz. Uçları denize değen muhteşem buzullar, denize düşmüş buz kütleleri üzerinde keyif yapan su samurları, el değmemis doğa. Kaptan motoru kapatıyor ve hiçbir şey söylenmediği halde güvertedeki yolcular tamamen sessiz kalıyorlar.

Gerçekten hepimizin nefesi kesiliyor”. 2-3 dakika sonra kaptanın “sessizliğiniz için teşekkürler” anonsu ile kendimize geliyoruz. Gerçekten istemsiz oluşmuş, çok keyifli bir an. Kaptanla barışıyoruz.

Gördüğümüz buzullar ingilizcede “Tidewater Glacier” olarak geçen, ucu okyanusa değen ve genellikle okyanusta parçaları bulunan buzullar. Dağların arasındaki vadilerde yüzyıllarca yağan kar biriktikçe birikiyor ve yeterince büyüdüğünde, yerçekiminin etkisi ile tek bir dev kütle gibi hareket edip “akmaya” başlıyor. Tabi ki çok çok yavaş hareket ediyor bu hareketi izleyemiyorsunuz. Ama buzulun denize ulaştığı noktada, sık sık şiddetli bir sesle kopan kütlelerin suya düşüşüne şahit oluyoruz.

Buzul mavisi dedikleri işte tam olarak bu renk! (Glacier Blue)

Aşağıdaki 2 fotoğraf bize ait değil. Su samurları ve fok balıklarını sık sık görüyorsunuz ama gemiden iyi bir fotoğraf yakalamak zor. Su samurları göbeklerini yayıp aynen bu pozisyonda keyif yapıyorlar.

Tur 4 saat sürüyor, korkunç soğuk ve rüzgara rağmen güverteden ayrılamıyorum, her dakikası muhteşem.

Akşam hava bir türlü kararmıyor, Alaska’da günler çok uzun… Bu nedenle gezginler için gün çok daha bereketli. Gece yarısına kadar gezip tozup, sabah günü kaçıracağım korkusu olmadan güzel bir uyku çekebiliyorsunuz.

Bizim ziyaretimiz 21 Haziran’a denk geldi yani Alaska’da güneşin hiç batmadığı en uzun güne .

Yazının 2. bölümünü 5 Ağustos 2017 Cumartesi günü okuyabilirsiniz

 

 

Ebru Ulutuna

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.