Köşe Yazıları

Hepimiz birbirimize bağlıyız – Özge Doruk

0

İstanbul yaklaşık iki hafta önce büyük bir sıcaklık rekoru kırdı. Bundan üç gün önce ise, şehri tabiri caizse sel alıp götürdü. Sosyal medya üzerinden ‘geyik ve eleştiri’ malzemesi olarak kullandığımız bu hava olayları tam da içinde yaşadığımız anda olağanlaşmaya başladı. Yakın bir gelecekte ise normalimiz haline gelecek. İklim değişiyor. İklim değişikliğini tam da şu anda sel basan her mahallede ve her yıl bir öncekini geçen sıcaklık rekorlarında fark edebiliriz. Esasında bunlar sadece başlangıç. Doğanın “alışmaya başlasanız iyi edersiniz” sinyalleri.

Tüm bu olaylar iklim değişikliği ile ilgili korkumu tetiklerken neler yapacağız, bu yeni duruma nasıl adapte olacağız sorularını aklıma üşüştürüyor. Bireysel hareketlerimizin ve farkındalığımızın çok önemli olduğunu biliyorum ama bu noktada ‘acilen’ inisiyatif alması gereken politikacılarımızın ‘absürd’ kararlarının durumu daha da kötüleştireceği konusunda düşünmekten de kendimi alamıyorum. İçinde yaşadığımız dünya büyük bir yıkımın eşiğinde ve hep beraber harekete geçme konusunda geç kalma lüksümüz yok.  Derin bir nefes alıp bana halen umut veren sözleri tekrarlıyorum kendime: “Birlikte değişmek hep beraber mümkün.”

Gelgelelim maalesef günümüz dünyasında ve pratikte işler bu şekilde ilerlemiyor. İklim gündemimizdeki en önemli konulardan birisi de enerji. Zira nüfusumuz konusunda olası tahminlerden birisi 2075 yılında 9,22 milyar olacağı yönünde iken, şehirleşme oranında ise dünya nüfusunun 2030 yılında şehirlerde yaşayacak kısmının 3,9 milyara ulaşacağı öngörülüyor.

Sürdürülebilir olmayan şehirler daha fazla enerji talebini ortaya çıkarmakta. Mevcut enerji kaynaklarını kullanarak dünyanın kaldırabileceğinden kat be kat daha fazla! Sanayi devriminin başından itibaren yaşamaya başladığımız ‘şehirleşme’ bizi hep fosil yakıt kullanımına yönlendirmiştir. Buharlı tren, fabrikalar, büyük büyük bacalar yaklaşık iki yüz yıldır dünyamızda. Kömür ise bu noktada baş aktör. Sanayinin gelişmeye başladığı ve şehirleşme ile başa baş ilerlediği dönemden itibaren hem yakıt hem de enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kullanımı gitgide artarak yirminci yüzyıl içinde tavan bir seviyeye ulaşmıştır. Güncel olarak bu yoğun fosil yakıt kullanımının iklim değişikliğinin başat sorumlusu olarak sonuçlarını yeryüzünde yaşamaya başladık. Ve henüz çok masum bir noktadayız.

 

Türkiye enerji konusundaki politikası ve stratejisinde önceliği fosil yakıtlara vermiş durumda. Akabinde ise nükleer enerji ve son olarak da yenilenebilir enerji gelmekte. Bartın, Çanakkale, İzmir ve Malatya gibi ülkemizin pek çok şehrinde, kömür madenciliği konusundaki işletmeler devletten destek almaktadır ve hali hazırdaki kömür madenlerinin yanı sıra, bir o kadar da planlama aşamasında maden bulunmaktadır.

Şehirde yaşayan bir insan olarak sürekli enerji tüketimi halinin nasıl benimsenmiş ve olağan bir durum haline gelmiş olduğunu gözlemleyebiliyorum. Ama aynı zamanda buzdağının öteki yüzünü de biliyorum. Fosil yakıtların ve bitmeyen enerji ihtiyacının sonuçları arka bahçemde (!) yaşanmıyor. Tam da evim dediğim yerde, ‘dünyada’ karşı karşıya kalıyorum. Kömür madenlerinin olduğu şehirlerde alınan her soluk, aynı zamanda madenden yayılan tozların içindeki partikül maddeleri de içinde barındırmakta. Aldığımız nefes, içtiğimiz su ve ektiğimiz toprak sadece yereldeki insanları değil hepimizi zehirliyor.

Ekolojinin ‘hepimiz birbirimize bağlıyız’ ilkesinden yola çıkarak, yaşanan ve yaşanacak sonuçların tabi ki sadece insan türünü kapsadığını söylemiyorum. Açtığımız ve açmayı planladığımız her bir kömürlü termik santral ya da fosil kaynaklı enerji santralleri içinde bulunduğu doğayı tamamen değiştirmekte. Nehirleri, dolayısıyla içinde yaşayan balıkları, ormanları ve içinde pelit peşinde koşan sincapları yavaş yavaş ya da belki de ölümcül bir hızla… Sonuç değişmiyor: “Zarar görüyoruz. Hep beraber.”

Günümüzde yaşamakta olduğumuz iklim değişikliğinin en büyük nedeni insan faaliyetleri ki burada başı kullanmakta olduğumuz fosil yakıtlar çekmekte. Hâl böyle iken fosil yakıt temelli bir enerji politikasında ısrarcı olmanın bizi bir yere götüremeyeceği aşikâr.  ‘İlerleme halimiz’ şimdiye kadar bilimin ‘yeniliklerine’ ayak uydurmakla gerçekleşti ve bilimin artık fosil yakıtlar olmadan da enerji ihtiyacını karşılamak konusunda harika bir yöntemi var. Yeryüzünün yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak!  Eğer biz de küreselleşen dünyanın kurallarına göre şekillenen ilerleme sürecinin bir parçası olmak istiyorsak gözümüzü yenilenebilir enerjiye çevirmenin tam sırası. Yarın çok geç olabilir. Bu noktada COP sürecinde Türkiye’nin bir kez daha günün fosili ilan edilmesinin hiç de ‘karizmatik’ bir hâl olmadığını belirtebilirim.

Yüzümü yakan güneşe dönüyorum. İliklerimde hissettiğim güneşe gülümsüyorum. Güneş enerjisi konusunda çok büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu gösteren bir şehirde Adana’dayım. Tam burada güneşe ateş etmek (!) yerine onunla uzlaşabilecek büyük bir potansiyel görüyorum. Mevcut halinin kat be kat fazlasıyla hem de. Bu potansiyel hemen hemen ülkenin her köşesinde bulunuyor. Güneş bu topraklara oldum olası cömerttir. Yenilenebilir enerji politikasında teşviklerin daha da arttırılması ve önceliğin yenilenebilir enerjiye verilmesi, bizi bu cömertliği sürdürülebilir bir şekilde değerlendirmeye sevk edecektir. Bu noktada teknolojinin güneşle buluşması da harika bir nimet! Sadece elektrik, ısı gibi temel ihtiyaçların yanı sıra özellikle şehir içlerinde umulmadık alanlarda güneş enerjisinden faydalanan uygulamaları görebiliriz. Sadece biraz daha teşvik, bizi çok daha ileriye taşıyacak.

Bir önceki paragrafta yenilenebilir enerji kaynağı olarak size güneşi anlatsam da, sadece güneşin değil rüzgarın, dalgaların yani yeryüzünün dinamik pek çok halinin bize enerji olarak dönebileceğini biliyoruz. Dünya değişiyor ve hepimiz bu değişim sürecinde birbirimize bağlıyız. Dünya evimiz ve yenilenebilir enerji bu evin en sürdürülebilir hali için gerekli artık. Beşeri coğrafya içinde böldüğümüz dünyaya fiziksel olarak tekrar bakıp sorumlulukları hatırlamak son treni yakalamak için son bir fırsat.

Kaynaklar:

* Dünya Önemlidir – Bir Ekoloji Ansiklopedisi, David de Rothschild

* Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü – Türkiye İçin Alternatif Elektrik Enerjisi Arz Senaryoları, WWF 2014 Raporu

* Eko IQ 2014 Ocak Sayısı

* World Wide Views on Climate and Energy – İklim ve Enerji Bilgi Kitapçığı, Mayıs 2015

 

Özge Doruk

 

You may also like

Comments

Comments are closed.