Yazarlar

Mavi altın: Su – Gökçe Atik

0

‘’Binlercesi aşksız yaşamıştır, ama biri bile susuz yaşamamıştır.’’

Şair Wystan Hugh Auden, Her şeyin bir sırası var

Bir ailenin ya da bir kişinin bütçesinin %2’den fazlası su teminine gidiyorsa, o su çok pahalıya satılıyor demektir. (ABD Çevre Koruma Ajansı’nın analizi) Türkiye’de 2015 yılında Su Hakkı Kampanyası tarafından dört büyük şehir olan İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa’da yapılan, çekirdek aile ve asgari ücret kapsamında, su temininin ne kadar olduğu konulu çalışmada %17 oranında bütçeden su harcaması yapıldığı ortaya kondu. Ne suyu satın almak zorundayız şirket tekellerinden ne de suyun hapsedilmesine göz yummalıyız Su bir eşya değildir, can hakkımızdır.

Derin su avcıları

Dünya Ekonomik Forumu için 2014 yılında hazırlanan Risk Raporu’na göre su kıtlığı, dünyadaki en önemli üç risk arasında yer alıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF)  Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970’den bugüne tatlı su ekosistemi %37 ile kayba uğramıştır. Dünyamızın sadece %2.5’lik oranını kaplayan tatlı su kaynakları aynı zamanda hayvan türlerinin %10’unun yaşayabildiği, beslenebildiği alanlardır. Birleşmiş Milletler(BM), hükümetler, şirketler ellerinde tuttukları suyumuzu serbest piyasa koşullarında bizlere şişelenmiş olarak satarlerken küresel ölçekte su kıtlığı yaşanan dünyamızda temiz su kaynakları tükeniyor. Su kıtlığı, en fazla görmezden gelinen sorundur ve dünyadaki tüm yaşamı etkiler, etkilemektedir. Özellikle sanayi devriminin başlangıcından bu yana artan nüfus ve nüfusun artmasıyla artan su ihtiyacı, endüstrileşme ile beraber suyun piyasalaştırılması, kirletilmesi, çevre kirlilikleri, sürdürülemez şekilde suyun aşırı kullanımı küresel su problemleri yaşamamıza sebep oluyor.

2012 verilerine göre küresel şirketlerin pazar payları

 

Türkiye’nin dehidrasyon tepkimesi

‘’Şirketlerin , denetçi gözetim veya hükümet kontrolü olmadan, tabiatın koruması ve bütünleşmiş ekosistemleri su yağmacılığından koruma ihtiyacı olmayacaktır.’’

Mavi Sözleşme, Maude Barlow

Günümüz hükümeti kamusal altyapılara ve su hizmetlerine yatırım yapmak yerine, barajları su  krizinde kullanılabilecek tek çare olmadığı yönündeki deneyimlere rağmen özel şirketlere ve yabancı yatırımcılara suyumuzu satıyor ve barajlar yapmalarına izin veriyor. WWF 2014 Türkiye’nin Su Riskleri Raporu’na göre ülkemizde işletme, inşaat ve planlama aşamasında olan toplam 1.589 HES (Hidro Elektrik Santral) vardır.

Hala Türkiye’nin su zengini  bir ülke olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır değil ve aksine Türkiye su fakiri olma yolunda emin adımlarla yürümektedir. Su politikalarının ekolojik bakış açısından uzak uygulamalarla hayata geçirilmesi, kuraklığa, insanların temiz suya ulaşamamasına neden oluyor. Bunların yanında şirketlerin suyu usulsuz ve aşırı kullanımı krizi büyütüyor. İzmir Kemalpaşa’da tesisleri olan Coca Cola, tesislerde kullanmak için her yıl 1 milyon metreküp yer altı suyunu çekip, savunmasını da, ‘’sanayicinin üretim yapması gerek’’ diyerek yapıyor. Devlet bu konuda bir yaptırım uygulamıyor ve suyu insan hakkı olarak koruma altına almıyor. Elbette sadece İzmir söz konusu değil, Hindistan’da da yer altı sularını tüketen ve kirleten Coca Cola ve benzeri küresel şirketler var.

Şirketlerin suyu aşırı ve verimsiz kullanması su krizinin sebeplerinden biri ve Türkiye’de etki alanında. Bunun yanısıra tarımda kullanılan suyun, modern sulama yöntemleri olan damla, yağmurlama yerine geleneksel metodlarda devam ettirilmesi, madencilik ve kentleşme de susuzluğa sebep oluyor. Var olan suyumuz sanayi faaliyetlerince kullanılırken aynı zamanda da kirletiyorlar.

Su hakkı mücadelesi

Suyu metalaştırıp satan şirketler tüketicilere çevreci yalanları söylüyorlar. Petrol kaynaklı üretilen plastik şişe üretimini durdurduklarını ve yerine PLANTBOTTLE dedikleri bitki kaynaklı üretime geçtiklerini ilan ediyorlar. Fakat Plantbottle üretimi için şeker kamışı kullanılıyor ve şeker kamışları da yoğun olarak su isteyen bitkilerdir. Bunun yanında şirketler, su  varlıklarını korumak için, yağmur hasadı sistemini kullandıklarını belirterek kendilerini çevreci ilan edip, yeşil gösterişler yapıyorlar. Bunlar su kaynaklarının tükenmesinin ve kirletilmesinin önündeki engel baraj yalanlarıdır. Gerçek çözümlere yaklaşabilmek için daha temele inmek gerek. Ekolojik su politikaları ile su döngüsüne aşırı müdahaleyi ortadan kaldırabilecek çözümlerden biri ulaşım, kentleşme, konut, beslenme ve turizm alanlarında uzun vadeli köklü politik değişikliklere gitmektir. Kentlerin büyüme hızı azaltılması, kent ekolojisi fikirleri üretilmeli, köyden kente göç sebeplerinin iyileştirilip göçün azaltılması ve kent nüfusunun küçük yerlere teşvikinin sağlanması gerekli. Sanayinin kullandığı suyun içme suyumuzu kirletmesinin önüne geçilmelidir. Sanayi kentin atık suyunu arıtıp kullanabilir. Evsel su israfının azaltılması yönündeki çalışmalar da gerekli fakat kaçak su kullanımının başında gelen sanayi tesisleri ve iş yerlerinin yanında önemi büyük değil.

Gökçe Atik

Son olarak, Mavi sözleşme kitabında Maude Barlow: ‘’Dünyadaki okyanuslar çoğu nükleer güçle çalışan deniz suyu arıtma tesisleriyle kuşatılacak: şirketlerin denetimi altındaki nano teknoloji lağım sularını temizleyerek onu özel kamu hizmetleri şirketlerine satacak, o şirketler de çok büyük karlarla o suyu bize geri satacak: zenginler yalnızca dünyanın kirlenmeden kalmışaz sayıdaki bölgesinde bulunan veya şirketlerin makinelerle bulutlardan elde ettiği suyu şişelenmiş olarak içerken, gittikçe artan sayıda yoksul susuzluktan ölecek.’’Diyor.

Su krizi bilim kurgu senaryosu değildir, 30 yıl gibi kısa sürede karşımıza çıkabilecek gerçeklerdir.

 

 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.