Köşe Yazıları

Yaşam savunucuları olarak öldürülen Büyüknohutçu çifti için Antalya’da buluştuk – Göknur Yazıcı

0

Öldürülen yaşam savunucuları için Cumartesi günü (27 Mayıs) Antalya merkezdeki Aydın Kanza parkında Türkiye’nin bir çok bölgesinden gelen doğa ve insan dostları buluştuk. Biz de Ege Çevre Platformu’nu temsilen yönetim kurulu üyesi dört arkadaş olarak bu buluşmada yer aldık. Daha sonra öldürülen çiftin evlerinin bulunduğu Finike’ye 20 km uzaklıktaki  Alacadağ köyü Kızılcık yaylasına gitmek için yola çıktık. Yol boyunca adeta bir yeşil denizinde boğulduk. Yolun iki tarafı büyük Sedir ve Kızılçam ağaçlarıyla kaplıydı.

Alacadağ  köyüne varmadan mermer ocakları görünmeye başladı. Kızılcık yaylasına varıncaya kadar çok fazla etrafa yayılmış  mermer ocağı gördük. Bunlar gördüklerimizdi. Dağların tepelerin arkasını göremedik. O güzelim ormanın kalbine hançer gibi saplanmışlardı.

Sedir ağaçlarının yüzyıllardır yaşadıkları bu yerler bir günde taş yığınına dönüşmüş. Mermer ocaklarına ulaşmak içinde bir çok ağaç kesilerek yollar yapılmış Bu da orman kaybıdır ayrıca..

Bin yıllarca yaşayan sedir ağaçları kayaçların üzerinde kökleri çok derinlere inerek yaşadıkları için güçlü ağaçlar. Mermer doğal yapısı gereği sedir ağaçlarının büyüyüp gelişmesine olanak sağlayan ortamı sağlıyor. Dolayısıyla Batı Akdeniz bölgesi ormanlık alanları sedir ağaçları oluşturduğu için burada mermer rezervi fazla. Bu durum doğal olarak buraların doğa talanına uğramasına sebep oluyor. Sayıları her gün artan ve var olanların genişlemesiyle çoğalan bu ocaklardan sonra gelecekte buraların ekolojik yapısının geri dönüşümsüz tamamen bozulacağını öngörmek yanılgı olmaz. Ormanların tamamen biteceği gün gibi ortadadır.

Kızılcık yaylasına giderken bir çok nar, portakal ve sebze bostanları vardı. Bunlar mermer ocaklarının tozlarından çok etkilenmişler. Yapraklar tozla kaplandığı için bitkiler solunum yapamadıklarından dolayı çeşitli hastalıklar oluşmuş ve verimlerinde çok fazla düşüşler yaşanmış. Gelecekte buralarda artık asla tarım yapılamayacağı için köylülük bitecek ve göçler başlayacak. Dolayısıyla çok yaşamsal sosyolojik sorunlar yaşanacak. Olayın bu durumu da çok önemlidir.

İçme ve yeraltı suları da mermer ocaklarının tozlarından geri dönüşümsüz kirlenirler. Hatta mermer ocakları yamaçlarda olduğu için bu kalkerli tozlar yağmurlarla yeraltı sularına karışarak yeraltı sularını geri dönüşümsüz olarak kirletirler.

Kızılcık yaylasına varınca o eşsiz yayla havası karşıladı bizi. Öldürülen çiftin evi ormanlık alanın içinde yer alıyor. Sağanak yağmur altında evi ziyaret ettikten sonra civardaki büyük bir mermer ocağının önünde basın açıklaması yaptık.

Basın açıklamasına katılan dernek ve platformlar kendi bölgelerindeki çevre sorunlarıyla ilgili birer kısa konuşma yaptılar. Basın açıklamasına  Mersin Doğa ve Çevre Platformu, Munzur Doğa ve Çevre  Koruma Derneği, Bursa Doğader, Tarsus Çevre Koruma Derneği, Muğla Çevre Koruma Platformu, İstanbul Yaşam ve Dayanışma Yolcuları, Bergama Köylüleri,  Peri suyu koruma Platformu , Ege Çevre Platformu HDP Antalya il yönetimi Finike ilçe yönetimi HDP üyeleri CHP üyeleri ve  CHP Antalya milletvekili Niyazi Kefi Kara, HDK Ekoloji meclisi ve KADEK, HDK7S YKP katıldılar. Ayrıca birçok doğa ve insan dostu yaşam savunucuları da bireysel katıldılar.

Katılımcılar konuşmalarında  güç birliği yaparak doğanın talanına dur diyeceklerini vurguladılar. Daha  sonra Antalya’ya geri döndük.

Pazar günü Antalya merkez  Değirmen önü parkındaki kültür merkezinde dernek,  topluluk  ve başka birçok  yaşam savunucusu “Doğa ve İnsan Dostu” da bireysel katıldılar.

Foruma;  Tarsus ÇEKSAM, HDK Ekoloji meclisi, EGEÇEP ( 40 bileşeni olduğu için iki YK üyesi konuştu) , MERÇEP, KARDEF, DOĞADER, Muğla Çevre Platformu, Kocaeli çevre savunması, Mersin Çevre Dostları derneği, HDK Ekoloji, Yaşam ve Dayanışma Yolcuları, A platformu, Uluslarası Çevre Gazeticileri Derneği, Sosyal Ekolojik Direniş, Ergene Ekoloji katıldılar.

Forumun birinci bölümünde yaşam savunucusu dernek ve toplulukların temsilcileri kendi bölgelerinde yaptıkları “Ekoloji” mücadelelerini anlattılar.  2. oturumu ise serbest kürsü şeklinde gerçekleşti.

Ege Çevre Platformu YK. Üyesi Özer Akdemir forumun açılış konuşmasında, “Burada bizleri bir acı bir araya getirdi. Ali ve Ayşin Ekoloji mücadelesinde Bizlerin dostları, yoldaşları, akrabaları. Onları katledenlere vereceğimiz en güzel yanıt onların uğruna canlarını  verdikleri yaşam savunucusu mücadelesine daha sıkı sarılmaktır. Büyüknohutçuların katillerini ve arkasında ki güçleri bulup gerekli cezaya çaptırılmalarını sağlamak Ekoloji hareketlerinin boynunun borcudur.” dedi.

Yine forumda konuşan HDK Ekoloji  üyesi Selma Kılıççı konuşmasında, “Biz Antalya HDP Ekoloji Meclisi olarak ilk kez böyle geniş katılımlı bir eylemlikte yer alan  bir toplantıya katılıyoruz. Sizlerle birlikte olmaktan mutlu olduk herkese teşekkür ederiz. Biz 7 Haziran seçimleri öncesinde Ali Ulvi ve Aysin’le tanışma fırsatı bulduk. Bizi evlerinde konuk ettiler ve mücadelelerini kendi ağızlarından dinledik. Ertesi gün tek tek mermer ocaklarını dolaştık ve bilgilendik. Dün oraya gittiğimizde gördüklerimiz daha da canımızı yaktı. Mermer ocakları hem çoğalmışlar hem de alanlarını genişletmişler. Biz birkaç ay önce Antalya’da Ekojolist arkadaşlarla buluşmak istedik ama kimseye ulaşamadık. Bu doğası talan edilen ve katledilen Antalya için çok üzücü. Bunda hepimiz suçluyuz. Dünkü Basın açıklamasında ilk mücadeleyi başlattığını söyleyen arkadaş, evinin yakıldığını ve bu nedenle mücadeleyi bırakmak zorunda kaldığını daha sonra Ali ulvi ve Aysin’in bu mücadeleyi devam ettirdiğini ifade etti. Bu bize Ekolojik  mücadelenin bireysel olamayacağını bir kez daha gösteriyor. Ekoloji mücadelesi ideolojiktir ve politiktir. Biz bu mücadelede yer alırken, HDP adını afişe etmek için değil, geleceğimiz yaşamı korumak için samimi olarak yer almak istiyoruz. Bizler egolarımızdan bencilliklerimizden ve hırslarımızdan arınarak “Birleşik Ekoloji Mücadelesi “yaratmak zorundayız. Ya bunu gerçekleştireceğiz ya da yok olacağız” dedi.

Yaşam ve Dayanışma Yolculuğundan İsmail Akyıldız konuşmasında, 1 yıllık bir oluşum olduklarını, Türkiye’deki ekoloji hareketleri arasında köprüler kurmak ve ağlar oluşturmak için yola çıktıklarını ve yolculuğun 3/1 ‘ini tamamladıklarını “Var” adlı belgeseli çektiklerini belirtti. Ekoloji hareketleri arasında kurulabilecek işbirliği ve güç birliği yaşam alanlarına fütursuz kontrol ve denetimden uzak neoriberall saldırganlığa karşı bir savunma hattı sağlayabileceğiz dedi. Yolculuk esnasında derleyeceğimiz, fotoğraf video röportaj ve haberlerden yolculuğumuzun belgeselini çekerek Türkiye’deki çevre sorunlarının bütününe ulaşmayı hedeflediklerini belirtti. Yolculuklarına Ekoloji hareketinden önde gelen aktivistler, akademisyenler, basılı ve sosyal medyadan gazeteciler, hukukçular ve sanatçıların katılım göstereceğini belirtti ve Tüm Türkiye’yi kucaklayacak yolculuğumuz  devam edecektir dedi.

Benim forumdaki konuşmam ise şöyleydi;

Göknur Yazıcı

“Buradan dünyadaki bütün doğa ve insan dostlarını sevgiyle selamlıyorum. İki gündür aranızda olmaktan çok mutluyum. Böyle acı bir durumda sizlerle bir araya gelerek tanışmak istemezdim. Öldürülen doğa savaşçıları ölümsüzdür. Ali Ulvi Aysin’nin bıraktığı yerden Sevgili doğamız ve insanımız için mücadelemize devam edeceğiz. Onlar da en çok bunu isterlerdi.

Bu konuşmayı EGEÇEP  bileşeni olan Yerel Tohum derneği ve Tarım Zehirleriyle Mücadele platformu üyesi olarak yapıyorum.

EGEÇEP YK.üyesim. Sosyoloğum ve Tarım Bakanlığından emekliyim.

Tohum yaşamdır. Sabah kalktığımızda tarım ürünleriyle giyiniyor kahvaltı yapıyor ve günün sonuna kadar yaşamak için bu ürünleri tüketiyoruz. Öyleyse tohumsuz bir yaşamın sürekliliği mümkün değildir.

Mart ayında yerel tohum çalışması için Güney Afrika Yasama başkenti Cape Town’a gittim ve Belediye başkan yardımcısı Alderman lan Neilson’la İzmir büyükşehir belediyesi Basın ve Halkla ilişkiler Daire Başkanlığı aracılığıyla görüştüm. Görüşmemin sonucunda orada hiçbir yerel tohum kalmadığını ve tüm tarımsal ürün ihtiyacını çok uluslu şirketler tarafından  sağladığını öğrendim.

Ama bizim ülkemizde azda olsa kendi tat alışkanlıklarından dolayı köylerde çok azda olsa yerel tohum bulmak mümkündür. Bunları tohum takas şenlikleriyle çoğaltıp koruyarak gelecek kuşaklara aktarabilme şansına sahibiz  ve bunu “Yerel Tohum Hareketi” tiyle geçekleştirmeye çalışıyoruz.

Diğer bir konu tarım zehirleridir. Dünyayı çok uluslu dev canavar şirketler yönetiyor ne yazık ki. Ülkeler ve özellikle Tarım bakanlıkları sadece onların memurluğunu yapıyorlar.

Bunlar her alanda olduğu gibi tarım sektöründe de her geçen gün daha da devleşiyorlar. Örneğin Monsanto ve  Bayer birkaç aya önce birleşti. Bu durumda  dünya tohum ve tarımsal ilaç sektörü Bayer’in eline geçti. Önce hastalıklara dayanıksız ve GDO lu tohumlar üretiyorlar. Sonra bunlar için tarım zehiri üretiyorlar. En sonda beşeri( insan ilacı ) üreterek zehirlerle kanser olanları sözde iyileştiriyorlar. Üç tane kocaman cepleri var hiç dolmayan. Dördüncüsü de cenaze işleri için kullanılır  yakında.

Ülkemizde yaşayan yaklaşık 80 milyon insanın belki sadece  10 milyona yakını çok pahalı olan organik ürünlere yada iyi tarım uygulamalarına veya kendileri yetiştirmek koşuluyla sağlıklı meyve sebze ve meyvaya  ulaşıyor. Geri kalan tahmini 70 milyon insan yoğun kimyasal gübre ve tarım zehirleri kullanılarak üretim yapılan  konvansiyonel tarım sistemi ürünlerini tüketmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla hepimiz her gün farkında olmadan vücudumuza zehir alıyoruz.

Özellikle Akdeniz bölgesinde ( Antalya, Mersin ve civarı) çok fazla zehir kullanılıyor. Örneğin Antalya Kumluca bölgesi. Burası Elmalı’dan inerken adeta bir sera denizi görünümündedir. Ve ilçe bir bilim kurgu filmi gibidir. Çünkü adım başı bir zehir bayisi  vardır bu içede. Yolu düşenlerin şehri gezmelerini  ve  ilaç kokusunu alarak tanımalarını öneririm. Antalya bölgesinde   yılda kaç ton zehir tüketildiği ve kaç kişinin kanser olup öldüğünü vs. çok merak ediyorum. İlgili kurumlar; Tarım Bakanlığı istatistik birimi ( ilçelerde ve illerde var) ve Sağlık Bakanlığı istatistik birimi çalışmalar yaparak sonuçları kamuoyuyla paylaşmalıdır. Çünkü bir çok gereksiz alanda milyonlarca  para harcanarak istatistik çalışmaları yapılmaktadır. Bu konu doğrudan halk sağlığını ilgilendirdiği için asıl bu alanda istatistik çalışmaları  yapılmalıdır. Hiç sanmıyorum araştırdık hiçbir bilgiye ulaşamadık ama yine de yapılıyorsa mutlaka kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

Ben bu çalışmaları ilgili kurumlardan talep ediyor ve bekliyorum.

Ülkemizde zehir kalıntılarıyla ilgili çalışmalar yapan Akdeniz Üniversitesi öğretim görevlisi ve Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal araştırmalar Merkezi kurucusu Yar.Doç.Bülent Şık önce Gıda Mühendisi olmasına rağmen Turizm bölümünde çalışması için yeri değiştirildi. Sonra da görevine son verildi. Artık bu merkezde çalışamıyor.Ve işsizdir kendisi.

Oysa kendisi bu alanda ülkemizde araştırma yapan tek bilim insanıdır. Değerli bir bilim insanıdır. Bu konuda yaptığı araştırma sonuçlarına bianet.org’da ki yazılarından ulaşabilirsiniz.

Başta çok uluslu şirketler olmak üzere bize dayatılan her şeye Doğu Batı güç birliği yaparak dur demeliyiz. Diyarbakır merkezli Mezepotamya Ekoloji Platformu doğunun çatı örgütüdür. Onların bin yıllık Hevsel bahçelerini korumak için verdikleri mücadeleye tüm ülkemizde ki tüm” doğa ve insan dostu yaşam savunucularının “ omuz vermesi gerekirdi.        Çünkü bütün dünya  herkesindir .Hiç bir ırkın kendine özel doğası yoktur. Dünyadaki bütün ağaçlar çiçekler böcekler sular hepimizindir. Finike civarında olduğu gibi ormanları kuşatan o mermer ocakları hepimizin canını yakıyor. Bölgenin kalbine  saplanan o hançerler bizim de dünyanın bir ucundaki başka bir  doğa ve insan dostu;   güzel insanın de kalbini yaralar.

Biz EGEÇEP olarak ve daha bir çok “doğa ve insan dostu “ gördük ki “ekoloji mücadelesi” n de  çalışma yapılan yerdeki  köylüler ekonomik kaygılarından dolayı mücadelelere katılmayarak şirketlere boyu eğiyorlar.

Tam da bu noktada o köyde atıl kalan köylülerle örneğin “doğrudan destekli tarım sistemi” gibi köylülerin ekonomik sorunlarını çözecek çalışmalar yapılabilir. Bu sistemin uygulanmasıyla hem köylülerin pazarlama vs. sorunları çözülür. Hem de tüketiciler sağlıklı beslenirler. Biz yerel tohum derneği olarak bu konuda çalışmalar yapıyoruz İzmir’de.

Böylece köylülerin ekonomik sorunları aşağıdan yukarıya katılımcı çalışmalar yapılarak çözüldüğü için “ekoloji mücadelesine” köylüleri katmak mümkün olur.

Hem tohumlar konusunda hem de  zehirler vs. başka çevre sorunlarında Ülkemizin her bölgesi köylüler kentliler geniş katılımlı olarak güç birliği yaparak  dayatılanlara dur demelidir. Bölük börçük yapılan mücadeleler toplumsallaşamayacağı için baskı unsuru oluşturamaz.

Ekolojik  sorunlar ve diğer yaşamsal sorunlar  küreselleşen dünyada “vahşi kapitalizm” in etkisiyle  dünyanın her yerinde aynılaşmıştır. O halde dünyadaki diğer doğa dostu güzel insanlarla birlikte güç birliği yaparak ve  çok daha güçlü olarak bize  dayatılanlara dur demek  zorundayız.

Ülkemizde “örgüt” sözcüğünden çok korkulmaktadır. Oysa  örgüt ve yasadışı örgüt farklı şeylerdir. İnsanlar yüzyıllardır sorunların çözümü için örgütlenmişlerdir. Bu en doğal insan hakkıdır. Bunda korkulacak bir şey yoktur. Yine “siyaset” yapılmasından da korkulmaktadır. Oysa  siyaset yaşamın ta kendisidir örneğin uzun süreli su kesilmesini konuşmak siyaset yapmaktır ve buda önemli bir insan hakkıdır.. Sadece siyaseti vekiller yapmaz. Bizler her zaman bu işleri vekillere bırakmamalıyız. Unutmayalım  ki onlar vekilimizdir. Asıl bizim siyaset yapmamız gerekir.bir tek bireyin bile duyarlılığı bile çok önemlidir.

Forumun sonunda  doğanın talanına ve vahşi kapitalizmin bütün dayatmalarına karşı ortaklaşıp güç birliği yaparak dur denileceği konusunda ortaklaşıldı. Sonuç bildirgesinin hazırlanarak paylaşılmasına karar verildi. Ülkemizde ki “ekoloji” sorunlarının  çözülmesi birlikte mücadele kanallarının acıması için ileriki tarihlerde daha geniş katılımlı ( çalıştay vs.) yapılması fikri ortaya çıktı.

Çok verimli bir etkinlik oldu. Bu ilk buluşmaydı. Yaşam savunucusu doğa ve insan dostu güzel insanların öldürülmesi bardağı taşıran son damladır. Bu ülke taşıyla toprağıyla sedir ağacı zeytin ağacıyla Diyarbakır’daki tarihi “Hevsel” bostanlarıyla bizimdir.

“Yaşam savunucusu” doğa ve insan dostlarının inandıkları ideolojiler farklı olacaktır elbette. Mücadele yöntemleri vb.de farklıdır. Bunlar doğaldır. Dünyada ki 6 milyar insan farklı düşünür; düşünmelidir. Çünkü biz insanız. Robot değiliz. Bizi tek tipleştirmek istemelerine rağmen  doğal biyolojik yapımız gereği direniyoruz .Tektipleşmiyoruz .Yada şöyle diyebiliriz. Doğa ve insan dostu güzel insanlar çoğunlukla direnip tektipleşmiyorlar.

İşte  biz ilk önce ülkemizde daha sonra dünya genelinde bu insanlara ulaşıp kol kola girerek omuz omuza vererek  daha yaşanılası bir dünya ve güzel insanlık için örgütlenmeliyiz. Yaşamımıza başkalarının müdahale etmesine dur demeli ve nasıl yaşayacağımıza biz karar vermeliyiz. Bu yazıyı okuyanlar çok ütopik düşünceler diyebilirler. Gerçekleşemez diyebilirler. Fakat unutmayalım ki umutsuz asla yaşanmaz. düşler yapacağımız güzel işlerin ilk adımıdır. İnsan gücü çok önemlidir. Yüzyıllardır bu böyle olmuştur. Ve bizlere bunları dayatanlar ( otoriter yönetimler gibi)  en çok” insan gücünden”  ve güç birliğinden;  örgütlenmekten korkarlar. Dolayısıyla gücümüzün farkına vararak ben varım ve var olacağım diyebiliriz. Öldürülen  sevgili “yaşam savunucusu” yoldaşlarımız hep yaşayacaklardır. Ölümsüzdürler. Işıklar içinde uyusunlar. Yıldızlar yoldaşları olsun. ”Bir ölür bin doğarız” onların kaldığı yerden mücadelemiz devam edecektir.

Sözlerimi bir gece de KHK kararıyla işten atılan Ege Üniversitesi Felsefe Anabilim dalı Öğretim görevlisi Prof.Dr. sevgili Zerrin Kurdoğlu Şahin’in bir sözüyle bitiriyorum.

”ses sizsiniz; ses verin”

“Dünyadaki tüm doğa ve insan dostu; yaşam savunucuları” nı sevgiyle kucaklıyorum. İzmir’den sevgiler selamlar. İzmir’in cömert  güneşi hepinizin gününü aydınlatsın ve içini ısıtsın.

 

Göknur Yazıcı

You may also like

Comments

Comments are closed.