Hafta SonuManşet

[Eşyaların Hikayesi] Yemek odası takımının 100 yıllık öyküsü

0

1 Aralık 2014 – 1 Aralık 2015 arasında 1 yıl süre ile gıda/ilaç gibi temel ihtiyaçları ve sayısı 5’i bulan istisnalar dışında hiçbir şey satın almama üzerine yaşadığı deneyimi ALMADIM blogundan paylaşan Selma Hekim ile gönüllü bir anlaşma yaptık.

Selma Hekim’in gönüllü sadelik deneyimini paylaştığı “ALMADIM” blogundaki ilk yazının ilk paragrafı

Anlaşmamız da şu; Yeşil Gazete Haftasonu ve Kitap eki [ha-ki]’de evindeki ve elindeki ‘şey’leri [Eşyaların Hikayesi] yazı dizisi üzerinden okurlarımız ile paylaşacak. “Satın almadan edindiğimiz, hayatımıza kattığımız şeylerin bir öyküsü, ardında bıraktığı bir hatırası var” diyor Hekim. Biz de sözü ona bırakıyoruz.

***

Yemek odası takımının 100 yıllık öyküsü

Geçen hafta eşyaların hikayesini bir türlü yazamadım. Halbuki evdeki en değerli eşyaları yazmaya niyetlenmiştim: aslan yakalı masa ve büfeden oluşan yemek odası takımı. Geçmişleri hakkında pek bir bilgim yoktu yazmaya oturduğumda. Anlatmaya İlker’in, Melih’in anneannesinden kalan bu takımı bana vermesiyle başlayacaktım. En iyisi yine oradan başlamak.

ÖKM (Öğrenci Kültür Merkezi), bizim üniversite yıllarımızda nice arkadaşlıkların, aşkların, ortaklıkların başladığı kutsal bir mekandı. Benim hayatıma da birçok insan ÖKM vasıtasıyla girmiştir, özellikle de kitleleri buluşturma konusunda uzman olan arkadaşımız İlker’in sayesinde. İlker’in sadece insanla insanı buluşturmayıp, insanla eşyayı da buluşturduğunu Melih’ten aldığı masa ve büfeyi yeni taşınacağı ev uygun olmayınca bana vermesiyle anladım.  Dedi ki, “Melih bir gün bunları geri alabilir ama o zamana kadar sende kalsın.” O günün üzerinden yaklaşık beş yıl geçti, Melih’ten bu süre içerisinde ses seda çıkmadı. Bu ikili takımın hikayesini yazmaya karar verince Melih’i arayıp da nedir bunların hikayesi diyemedim. Diyemeyince de haliyle güzel bir hikaye çıkaramadım, bir şeyler eksikti.

Geçen hafta tesadüfen büyük ÖKM buluşması yapıldı. Ben gidemedim ama baktım fotoğraflarda İlker, Melih herkes orada. Bir de whatsapp grubu kuruldu arkasından. Çekine çekine dedim ki whatsapp’ta “Melih eğer benden eşyaları geri almayacaksan sana bir sorum var, nedir bu eşyaların hikayesi?

Melih’in genç yaşında PTT müdürü olan dedesi Mehmet Atıf Bey’in, eşi Cahide Hanım ile beraber Kocaeli’den  İstanbul Mecidiyeköy’de yapılan Güvenevler sitesine taşınmasıyla başlıyor hikaye. Gerisi Melih’ten gelsin:

“Anneannemler 1955 senesinde Mecidiyeköy’deki eve yerleştiklerinde evde masa ve büfe yokmuş. Sen sorana kadar ben bunların yeni olarak satın alındığını hayal etmiştim, ikinci el olarak alınmış olabileceği aklıma gelmemişti.

Komşularından Albay Kerim Bey ve eşi o dönem eşyalarını değiştirmek istemişler, ananem de makul bir fiyatta anlaşıp bu eşyaları satın almış. Annemin tahmini Kerim Beylerin de bu eşyaları 1920’lerde ya da 30’larda almış olabileceği şeklinde. Nereden bu tahminde bulundun dediğimde de “yaşlı insanlardı, o yüzden öyle dedim” diyor. Ev mobilyasını değiştirmek sık yaşanan bir durum olmadığından annemin tahmini 5-10 sene yanılmayla da olsa doğru olabilir.

Kaba bir hesapla kullandığın eşyaların yaşının 100 seneye yakın olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu eşyalarla 1955 senesinde 10 yaşında olan annem ve iki kardeşi, sonrasında 1992 senesine kadar  kardeşim ve ben birlikte büyüdük. Anneannem de Karamürsel’e temelli olarak yerleşene, yani tahminen 2012 senesine kadar bu eşyalarla yaşadı”

Bunları öğrenince iyi ki hikayeyi geçen hafta yazamamışım yoksa bütün bu bilgiler eksik kalacaktı diye düşündüm. Bu bilgileri almasam benim yazacaklarım eşyalara bakıp çıkaracağım ipuçları olacaktı.

Mesela masanın açılıp büyümesi ve içinde kalan kısmın renginin soluk kalması,  büfenin camlarına  yapışmış kağıtlar ya da soldaki kapağın iç kısmına çizilmiş resimler ve yazılar gibi. Kapaktaki o resimlere bakınca bir dönem Melih ve kardeşinin dolabı kitaplarını koymak için kullandıklarını düşündüm. İsimler, bir basketbolcu resmi, yapıştırılmış boncuklar var. Kapak bir çizgiyle ikiye ayrılmış, dolabın altıyla üstünü ayıran yere denk geliyor çizgi. Üstte birinin adı var altta diğerinin.

Şimdi biz o alt kısma alet edevat, üst kısma da örtüleri koyuyoruz. Acaba anneanneler ne koyuyordu aynı dolaba diye düşünüyorum ya da Albay Kerim Beyler. Bizden sonra neler koyulacak?

 

Selma Hekim

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.