Dış Köşe

Türkiye’de üniversite var mı? – Gündüz Vassaf

0

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

Hocalar  unuttu. Belki çoğu zaten bilmiyor. İki şartı var üniversite olabilmenin. Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği. Ders vermek, öğrencilere meslek becerisi öğretmek, üniversiteyi üniversite yapmaz. Falanca uluslararası kuruluştan şu kadar araştırma yaptılar diye puan da almak yeterli ölçüt değil.

Ankara’da SBF hocalarını kim işten attı?

Kim işten atılmalarına göz yumdu?

12 Eylül’de askerin İhsan Doğramacı’ya kurdurttuğu YÖK’ten sonra, aynı bugün gibi, hocaların çoğunluğu kariyerist kaygılarının kayıtsızlığındayken, kimileri üniversiteden atılmayı beklemekten, kimileriyse askeri bir mantıkla görev başında kalmaktan yanaydı.

İşgal altında bir üniversitede kalıp atılmayı beklemek!

İşin garip tarafı işgalci güçler, kürsülerinde kariyerlerini sürdüren, öğrencilerin nezdinde saygınlıklarını çoktan yitiren  hocaların ta kendisi.

Ülkenin tüm kurumlarının temelinde ahlak sorunu varken üniversitenin ibret verici konumuna şaşmamalı.

YÖK’ün ilk günleri.

Tanıklığımdan notlar.

Kıyım başlamış.

Boğaziçi Üniversitesi’nde M… dekan. O… Ekonomi bölümü başkanı. Eski dostlar. M… kendisinin de imzaladığı, O…’yu üniveristeden atma emriyle gece yarısı evinin kapısına dayanmış. O’nun, “Bu ne rezalet!” demesiyle küçük kızı uyanmış. Annesinin üniversiteden atıldığını duyunca, evlerine gece yarısı basan  M…’ye korkuyla sormuş;

“Beni de ilkokuldan atacak mısın?”

Aynı günlerde, hiçbir yerden yasak gelmediği halde Boğaziçi Üniveristesi kütüphane müdürünün iktidarın hoşuna gitmeyecek kitapları ortadan kaldırdığını hatırlıyorum. Aralarında Şerif Mardin’in Din ve İdeoloji kitabı. İdeoloji kelimesi geçiyor ya, ne olur ne olmaz.

Gene o dönemden.

1 Mayıs günü sabahı.

Bebek sırtlarındaki kampüs yavaş yavaş hareketleniyor. Bugün de ders var. Sabahtan üniversteye gelenler ilan tahtalarında el yazılı küçük afişleri görüyor. “Yaşasın 1 Mayıs!” Başına iş açılır korkusuyla yazıları gören odacı ilk gördüğü hocaya durumu bildiriyor. Hoca, öğrenci işleri dekanına. Dekan rektöre. Rektör polise. Polis, İstanbul Sıkı Yönetim Komutanlığına. Aynı gün üniversiteye sevk edilen özel timler afişlere el koyuyor.

Kayıt işlerinden bir sorumlu anlatıyor;

“Evet, işlerini çok iyi yaptılar. Önce öğrencilerin hepsinin bize ilk başvurduklarında doldurdukları formları aldılar. Polis laboratuarlarında el yazısı uzmanları dört bin küsur formu elden geçirip listeyi daralttı. Hocalar listede adı geçen öğrencilerin sınav kâğıtlarını polisle paylaştı. Üç haftada adamlarını buldular.

“Evet, beşi de içeride şimdi. Ve biliyor musun onlardan böyle bir şey beklemezdim. Epey entellektüel gençlerdi.

“Tabii ki çok üzüldüm. Eh, evet mecburduk polise formlarla sınav kâğıtlarını vermeye. Ne yapabilirdik ki? Mümkün olduğu kadar onlarla iyi geçinmeye çalışıyoruz. Böylece belki başkalarını kurtarabiliriz. Şahsen benim onlarla aram iyi. Hocalarımız da yardımcı oluyor.”

Nerdeyse 40 yıl geçti. Üniversite ve öğrenciler hâlâ kapıkulu hocalarının kurbanı.

Türkiye’de olup bitenle ilgili birçok konuda görüşlerini dile getiren, bildiri imzalayan hocalar, istisnalar dışında, öğrenci haklarının gasp edilmesine, özel hayatlarına saldırılmasına seyirci konumunda. Konumlarını sorgulama cesaretini gösteren öğrencilere, bırakın kurumlarının arka çıkmasını, tersine iktidarın gözüne girmek için muhbirlik yapanlar, rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı koltuğu sevdası aymazlıklarında…

Kapıkullaştırılmış hocalar susuyor.

12 Eylül’den beri susuyorlardı.

Susa susa işten atılıyor, atılmayı bekliyorlar.

Artık tek yapabilecekleri, hiç olmazsa özlük hakları ihlal edilen   başka mağdurlarla birlikte adalet aramak. Görüyoruz ki, ne kurumlarından destek gelecek, ne de birkaç ses dışında meslektaşlarından.

Sizler, öğrenciler nezdinde saygınlığınız kaldı mı sanıyorsunuz?

Egonuzu okşayan “Hocam” hitabetiyle sizi ciddiye alıyorlar gibi görünüyorlarsa, sınıflarını geçerek vahşi kapitalizmin günümüzde süregelen ekonomik krizinde işsiz kalmamak ıçindir.

Küresel Gezi Gençliği’nin Türkiyesi’nde ne size yer var, ne de üniversiteyi iktidarları için araç gören politikacılara. Sizlerden bir şey öğrendilerse, üniversitenin ne olmaması gerektiğinin ibret verici örneği.

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

 

Gündüz Vassaf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.