Köşe Yazıları

Avrupa Birliği enerji güvenliği ve Türkiye – Ayşenur Kızıldere Uysal

0

Bir önceki yazımda, kriz zamanlarında Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri genel başlığı altında üç önemli konudan söz ettim. Bunlardan ilk yazımın konusunu oluşturan mülteciler  konusu halihazırda güncel bir kriz iken ikinci sıraya yine mevcut krizlerden biri olan küresel terör eylemleri konusunu yerleştirdim. Ancak normalde sıralamaya göre devam etmeyip beni bu yazımda AB enerji arzı güvenliği konusundan söz etmeye iten neden son  zamanlarda takip ettiğim makalelerdeki AB’nin enerji ithalatı konusunun Türkiye için çok avantajlı olabileceği görüşlerine sorgulayıcı yaklaşımı bir an önce paylaşmak istememdir. Öyle ki bu konu saydığım diğer iki başlık gibi güncel ve mevcut krizlerden biri sayılmazken. Enerji güvenliği konusunun kriz olabilme ihtimalinin nedeninden kısaca bahsedecek olursam; bu konu Türkiye ve AB arasında ki teknik uyum ve müzakere ilişkileri çerçevesinde tutulabilecek yine gayet teknik ve normal süreçlere tabi olan bir konu iken her şeyin bir anda krize dönüşebilecek boyutunun hem AB hem de AB dışına çıkarak  tek tek üye ülkeler bazında olası pazarlıklar boyutuna taşınabilmesi ihtimalidir.

Öncelikle uluslararası ilişkiler biliminde enerji konusu; enerjinin ihracı ve ithalatı, güvenliği ve de güvenlikleştirilmesi o kadar büyük bir önem taşır ki birçok akademisyen hatta teorisyen konuyu merkez alarak diğer çalışmalarının çoğunu bu merkez etrafında şekillenen veya sonuçlanan çevre konumunda ki başlıklar halinde çalışırlar.

Aynı şekilde en çok konunun teorisyenleri dünya enerji ilişkilerini hep ilk sırada tutarak hiçbir şeyin bunun gerçekliği dışına çıkamayacağını iddia ederler. Genellikle devlet ilişkilerinin ve onların çıkarlarını maksimum seviyeye taşımanın temel belirleyici olduğu anarşik bir uluslararası yapının esas alındığı  neo-realizm çıkışlı  olmaları nedeniyle diğer uluslararası politik ilişkileri göz ardı ederler. Yani en temel olduğu varsayılan enerji kaynaklarına (petrol, doğal gaz, nükleer enerji, kömür…) sahip olmanın, elde tutmanın dünya çapında büyük güç, hegemon, önemli aktör olmanın da ilk etkeni olduğunu savunurlar.

Enerjiyi elde etme konusu ABD’nin Irak işgali nedenleri arasında gösterilerek yıllarca akademisyen gazeteci ve araştırmacıların çalışmalarında merkez konu olarak gündemde kalmıştır. Enerji güvenliği kavramı, bir ülke veya başka bir aktörün kendisine ihtiyaç duyduğu enerjiyi uzun vadede sağlayabilmesidir. Güvenlikleştirmesi ise gereken enerjinin elde edilmesi hususunda tehdit algılaması ve önlem almasıdır. Bu açıdan AB üye ülkeleri adına enerji sağlama konusunda yüzde elli oranında dışa bağımlı bir Avrupa birliğinin enerji güvenliği konusu gerçek bir öneme sahiptir. Bu konuda Türkiye’nin şu anki rolü ve gelecekte olabilecek yeni rolleri de elbette öneme sahiptir. Ancak şu anki tahminlerin aksine kilit rol oynayacağı kanısında da değilim.

Avrupa Birliğinin enerji ithalatı konusundaki mevcut durumunu incelersek; AB enerji tüketimi konusunda dünyada ABD’den sonra ikinci sırada yer alıp petrol %88, doğal gaz %66 ve %42 oranında katı yakıtlar tüketimini yabancı kaynaklardan alır (2013 green paper and 2014   european union energy Security strategy). Komisyon bu rakamların ve AB’nin %53 oranında olan enerji dışa bağımlılığın 2030 yılında %70 oranına yükseleceğini ifade eder ( EC, European Energy and Transport: Trends to 2030). Ayrıca AB çapında genel bir rakam olarak değerlendirildiğinde AB elektrik üretiminde %40 civarında nükleer enerjiyi kullanır iken yenilenebilir enerji için durum arzu edilenin altında olup olası hedefler 2005’de %9 2010’da %13 ve 2020 için %20 oranında belirlenmiştir (green paper2013 european commission, 2014   european union energy Security strategy ).

AB’nin enerjide dışa bağımlılığını ülkeler açısından ifade edersek en büyük oranda ilk sırada Rusya, Norveç Ortadoğu ve  Kuzey Afrika ülkeleri gelir. Bunların yanı sıra AB enerji arzı güvenliğini sağlamak için çevresindeki veya farklı bölgelerdeki ülkeler ile çeşitli planlar ve antlaşmalara gitmiştir. TEN-E (Trans european energy network) planı ve INOGATE (interstate oil and gas transport to europe) antlaşması da bunlardan biridir. AB ve Türkiye arasında AB’nin enerji güvenliği açısından Türkiye’nin şu anki durumu ise jeopolitik açıdan enerji taşıma (transportation) koridoru olması, halihazırdaki AB enerji antlaşmalarına taraf ve üyelik adına müktesebatı geçirme boyutudur. AB’ye taşınan petrolün büyük bir oranının deniz yolu ile gelmesi, artık tercih edilmek istenmeyen karbon emisyonu çok yüksek olan kömürün  de tercih dışısallaşması yine karbon emisyonunun petrole göre daha düşük olan doğal gaz kullanımı dolayısıyla da onun Avrupa’ya taşınması konusu Türkiye’nin güney Kafkasya (Hazar bölgesi), İran, Irak ve Orta Asya ülkeleri ile Avrupa arasındaki köprü konumu Avrupa’nın enerji güvenliği konusunun Türkiye ayağını oluşturur.

Her ne kadar Türkiye akademik çevrelerinin bu köprü konumunu bugün ve geleceğe fazlasıyla atıfta bulunarak bu rolün Avrupa için hayati olabileceği kanısında olsa da Türkiye’nin bu konumunun birlik için aşırı bir önem, mecburiyet, vazgeçilmezlik olmayacağını daima B planları ile dolu bir pazarlıklar krizi olacağını düşünüyorum.

AB’nin enerji güvenliğini sağlama adına geçmişten aldığı dersler (1970ler iki petrol krizi 2006-9 ve son Rusya-Ukrayna krizleri) ile şimdiye dek aldığı önlemler yani olası bir enerji temini krizi durumunda hem ülkeler çapında hem de birlik bazında kriz ortamının yatışması ve de atlatılması sürecine kadar  Avrupa’ya yetecek kadar geliştirilmiş bir depolama sistemi zaten mevcuttur. Türkiye ile kıyaslandığında ise Türkiye’nin enerji depolama sistemleri için daha yeni Silivri’de adımlar atması elbette yeterli değildir (A. Yorkan 2009).

Avrupa Birliğinin çevreyi koruma duyarlılığı ve bu konuda önlemler alması, katı yakıtların kullanımının bırakılması, nükleer enerji kullanımın azaltılması, daha az karbondioksit ve sera gazı emisyonu… karşılığında yenilenebilir enerjinin geliştirilip yaygınlaştırılması hedeflerinin başta Kyoto protokolünde olmak üzere birçok zirvede, görüşmede arzu edilen rakamlar görüşülse de petrol ve doğal gaz başta olmak üzere diğer enerji kaynaklarının kolayca terk edilemeyeceği görülüyor.

Bu bağlamda AB’nin Türkiye ile olan enerji ilişkilerinde Nabucco gibi gelecekte de olabilecek dev boru hatları projeleri Türkiye’nin elini güçlendirse de konunun maalesef diyebileceğimiz tarafı bu tip enerji antlaşmalarına taraf olan diğer ülkelerin yanı sıra uluslararası büyük prestije sahip bir örgütün üyeliğe aday bir ülkesi ile kendisi arasında ilerleyecek teknik süreçten uzak, pazarlıklara dayalı, belki de krize dönüşebilecek şekilde yaşanabilme ihtimali son zamanda politika, söylem bazında ayrışmış bir Türkiye AB ilişkilerinde öngörülebilecek durumlardan biridir.

Ayşenur Kızıldere Uysal 

Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü
AB siyaseti ve uluslararası ilişkiler master öğrencisi

You may also like

Comments

Comments are closed.