Dış Köşe

Enseyi karartmadan yaşama kılavuzu – Metin Solmaz

0

Metin Solmaz’ın yazısı gazeteduvar.com.tr sitesinden alındı

Evet, kötülük hakikaten bulaşıcı. Bir kötülük diğerlerini getiriyor. Bunların bağlantılı olması da gerekmiyor. Ama iyilik de bulaşıcı. Ve çok uzakta da değil.

Kalabalık bir yerde ellerinizi çırptığınızı ve gülümseyerek “Nasılsınız güzel insanlar?” diye bağırdığınızı varsayın.

Bunu, Amsterdam’da, Dam meydanında filan yaparsanız kucaklara alınırsınız. Parti başlar. Atina’da yaparsanız “beşlik çakan”, tezahürat yapan, gaz veren insanlar görürsünüz. Delhi’de yaparsanız civardan yanınıza koşar, pozisyon alır, şaşkınlıkla ve sırıtarak seyrederler sizi, temsil seyreder gibi: “Daha neler yapacak kim bilir?”.

Tadını çıkarırlar her durumda.

İstanbul’da yaparsanız gözlerini kaçırırlar. Görmemezlikten gelirler. “Allahım nereden gördüm şimdi ben bu hareketleri” diye mahçup olurlar. İnatla böyle söylemeye devam eder gözlerinin içine bakarsanız paniğe kapılırlar. Maazallah ya onları bir eğlencenin içine çekerseniz?

Bu memlekette ağız tadıyla mutlu olamazsınız. Hemen dikkat çeker. Şikayetler başlar. Bu ülke eğlenen insanları hiç bir zaman sevmedi. Yolda yürürken dahi ifadeniz mutlaka biraz önce Nihat Doğan görmüş gibi tedirgin, kediniz ölmüş gibi üzgün olmalıdır.

Otobüslerde filan eğlenen kıkırdaşan okul çocukları gördüğünüzde diğer insanlara bir bakın. Kötü kötü bakar, hatta uyarırlar. Çocukları uyarmak serbesttir: “Netekim hiç saygı kalmamıştır”. O çocukların derhal bir yetişkin gibi davranması, yani hayatından bezmiş bir şekilde durması gerekir.

Mutsuzluk o kadar kötü ve yerleşik bir durum ve öyle bir kıskançlık içeriyor ki, eski Türk filmlerindeki cüzzamlılar gibi bütün mutsuzlar diğerlerinin de mutsuz olmasını istiyor sanırım.

Bunun tamamı zor hayatımızla ilgili olamaz.

Memleket zaten böyleyken bir de son birkaç yılda olan bitenle mutsuzluk çaresizliğe hatta tükenmişlik hissine doğru yürüdü gitti. Hayattan zevk alan, kıskançlıktan azade, mutluluk sensörleri açık insanlara da sirayet etti. Pek çok insan ellerini nereye koyacağını, ne yapacağını, nasıl düşüneceğini nerede duracağını bilemiyor. Bu azgın kutuplaşmada kendini çaresiz hisseden iyi insanlar bunlar. Haksız da sayılmazlar.

Ben kendime göre kullanışlı bulduğum çözümlerden bir mini kılavuz hazırlamaya çalıştım. Bugünlerin iyi günlerimiz olması olasılığı yüksek. Bu hızla palazlanırlarsa geçer akçe hepten lümpenlerin olacak. Bizler, yani birbirine çarpmadan bir arada yaşamak isteyen insanlar için yüksek moral hiç bu kadar önemli olmamıştı. Aklıma gelenleri sıraladım.

Gerçekçi olun: Vaktinizi uzun yıllar önce ölmüş liderlerden, Putin’den Trump’tan yahut Ajdar’dan medet ummaya yahut dışarıdan/içeriden gelecek bir kurtarıcıyı beklemeye, birbirinize gaz vermeye değil güvenilir haber kaynakları bulmaya, acil durum planları yapmaya, kendinize, arkadaşlarınıza iyi davranmaya ayırın. Unutmayın, bu günler öyle yahut böyle geçecek. Geçtikten sonra nerede ve nasıl olacağımız şu günlerde nasıl davrandığımıza, neler yaptığımıza şu günlerde kendinize neyi yakıştırdığımıza bağlı. Her şeyden önce kendimiz, geleceğimiz için gerçekçi olmalıyız yani.

Taraf olun: Kutuplaşma bu kadar azmışken taraf olmak zor gibi görünüyor. Kendimizi sunulan seçeneklerle kısıtlarsak zor olur tabii. Bence tek bir seçenek var: İnsan/hayvan haklarından yana taraf olmak. İyi bir insanın başka çaresi yoktur. Birbirinin üstüne pisleterek kağıt boyunda yerde “büyütülen” ve market rafına konulan tavuklar, işçi/kadın/LGBTİ cinayetleri ve tacizleri, tutuklanan siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, patlayan bombalar, yıkılan kentler, göçmenler, konu ne, nerede ve kim olursa olsun, her hal, din, milliyet ve şartta insan/hayvan hakları açısından bakmalıyız. Güçsüzün yanında olmalıyız. Ayırmamalıyız. İnsan birisinin, hele ezilen birisinin dinine, milliyetine filan bakmaya başladı mı haklar konusu örselenir. Gerisi boşluk hissi. Gerisi saçmalıkları zafer sanmak ve nihai olarak kaybetmek.

Korku zihni öldürür: Hepimiz korkarız. Önemli olan korkunun bizi esir almasına, zihnimizi öldürmesine duruşumuzu bozmasına izin vermemek. Devletin de korktuğu için sertleştiğini unutmamalı. Hamaset nöbetleri, milliyetçilik naraları hepsi o korkuyu kamufle etmek için değil mi? Onlar korku salarlar, alınan hizaya göre de sınırları belirlerler. Kahramanlık yapmadan itaat etmemek her zaman mümkündür. Yaratıcı olmalı.

Kurtuluş var tek başına: Başkalarına iyilik yapmak, iyi birisi olmak, kendini işe yarar hissetmek demektir. Bu anlamda usul de esas da kendimiz için, kendi kurtuluşumuz için bir şey yapmak demektir. Atmosferde kapladığımız yerin hakkını vermek bunu gerektirir. Her zaman yapacak bir şey vardır. Yaralı kedilere köpeklere bakmak, barınaklara yardıma gitmek, endüstriyel gıdayı bırakmak, semt pazarlarına gitmek, naylon torbaları tekrar kullanmak, biriktirip pazarcı teyzelere amcalara vermek, mülteciler için çalışmak, Cumhuriyet gazetesi almak, ikinci bir Cumhuriyet gazetesi almak, üçüncü bir Cumhuriyet gazetesi almak, eşe dosta aldırmak… İçerideki gazetecilere, yazarlara, siyasetçilere mektup yazmak, kart atmak çevremizi buna teşvik etmek… Alternatif medyaların yayılması için çalışmak. Doğru bildiğini sabırla tekrarlamak. Bütün bunlar, itaat etmemenin, direnmenin, işe yaramanın yollarıdır.

Mütevazı olun: Pek çoğumuz eşimizle anne-babalarımız, arkadaşlarımız yahut çocuklarımızla ilişkimizi istediğimiz gibi tutamıyor, başarıyla yönetemiyoruz. Bize sunulan hayat içinde kıvranıyor, sınırlarını pek az zorlayabiliyoruz. Hal böyleyken yönetilemeyen ülkelere, insanların lümpenleşmesine, sağ partilere oy verenlere şaşırmayın. Şaşırın da temkinli olun şaşırırken.

Sosyal medya ile ilişkilerinizi düzenleyin: Sadece işlevsel takipler yapın. Hashtag’leri takip etmeyin. Trolleri, saldırgan sağcıları cevap vermeden bloklayın. Sokaktaki hayatın sosyal medyadaki kadar kutuplu ve sert olmadığını, pek çok kompleksli zibidinin klavye başına geçince Malkoçoğlu haline geldiğini unutmayın. Siyasi görüşlerinden dolayı arkadaşlarınızı, akrabalarınızı arkadaşlıktan çıkarmayın. Takip etmeyin, olsun bitsin. Hiçbir şeyin önemi yoksa dahi onların sizi takip etmesi önemlidir.

Medya ile ilişkilerinizi düzenleyin: Ben Gazete Duvar, t24, Diken, Bianet ve BBC Türkçe üzerinden takip ediyorum hayatı. Düzenli olarak Cumhuriyet, daha az düzenli olarak BirGün ve Evrensel almaya çalışıyorum. Sağcıların ne yaptığına Serbestiyet’ten bakıyorum. Sabah’a, Star’a filan tahammül edemiyorum.

Kelimelerle ilişkiler: Kelimelerle ilişkinizi yeniden düzenleyin. Zaten, bunlar, liboş, aptal, orantısız zeka gibi artık suyu çıkmış kelimeler yerine zira, hepimiz, beraber, elbette, halbuki gibi kelimeleri kullanmaya çalışın.

Anlayışlı olun: Bu ülkenin bir muhalefet sorunu olduğunu, peşine takılacak bir muhalefet bulunmadığını ve başımızdaki en büyük derdin bu olduğunu unutmayın. İnsanlara kızarken alternatifsizliğin onları da şaşkına çevirmiş olabileceğini unutmayın.

Anlayışsız olun: Nefret suçları, ayrımcılık, yalancılık, riya, sahtekarlık ve iktidar yalakalığı nasıl hoş görülebilir?

Kendinize iyi davranın: Bol bol okuyun. Kafka romanları, Arendt okuyun. Biz/Zamyatin okuyun, Çehov hikayeleri okuyun. İletişim’de Wilhelm Schmid’in mutluluk saçan küçük kitaplarını okuyun. Medyascope.tv’de Haldun Bayrı’nın eşsiz çevirilerini okuyun. Mister No okuyun, Dost’un siyah beyaz albümlerinden Corto Maltese okuyun. Bach dinleyin. Bach herkese iyi gelir. Ayaklarınızı çayıra çimene basın. Sokaklardaki mutsuzluğun sizi yutmasına izin vermeyin. Arkadaşlarınıza iyi davranın.

Evet, kötülük hakikaten bulaşıcı. Bir kötülük diğerlerini getiriyor. Bunların bağlantılı olması da gerekmiyor. İşkence iddiaları artınca okulda/evde dayak da artıyor örneğin.

Ama iyilik de bulaşıcı. Ve çok uzakta da değil. Örneğin şu üç yıllık çatışmasızlık sürecinde kan akmadı ya, kadın cinayetleri de inanılmaz derecede azalmış. Her gün en az bir kadın öldüren erkekler kadın öldürmeyi bırakmış. İnanabiliyor musunuz?

Metin Solmaz – gazeteduvar.com.tr

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.