Hafta SonuKültür-SanatManşet

[FotoÖykü] Umbaz – Mesut Akatay

0

Ben ve diğer iki kedi, iki şehir arasında bulunan bu alışveriş merkezinde yaşama tutunmaya çalışıyorduk. Kıştı. Kar yağmıştı. Artık alışveriş merkezinin terasına kimsecikler uğramıyordu.  Bu yüzden terasa açılan kapılar da kapanmıştı. Yemek bulmakta zorlanıyorduk. Arada bize yemek getiren güvenlik görevlisi de olmasa, açlıktan ölecektik. Acıyordum halimize. En çok da ayağı bilekten kesilmiş olan genç kediye acıyordum. Yürürken zorlanıyordu. Pek yürüyemediği için de yemeğe geç geliyordu, ben de onun payını alıyor ayağına götürüyordum. Diğer kedi bana kızıyordu. “Neden onunla yemeğimizi paylaşıyoruz. Onun ayağı yok. Ona daha az vermeliyiz,” diyordu. Bu durum canımı sıkıyordu. Bir derdi, bir sıkıntısı var gibiydi genç kedinin. Her gece uzaklara bakarak ağlıyordu. Ben de yanına gidip teselli ediyordum. Diğer kedi kendi dünyasındaydı. Bizimle pek ilgilenmezdi. O, sadece aç olsun tok olsun yemeği düşünürdü. Bu durumu daha ne kadar götürebilirdik bilmiyordum. Sabahtan akşama kadar yemek beklemek, yorgun düşürüyordu bizleri. Keşke yemek yemeden de yaşayabilseydik. O zaman bu adaletsizlik ortadan kalkabilirdi. Hem yemek yeme derdimiz olmasaydı, uzakta görünen o dağlara gidebilirdim. Oradaki kediler, ‘Nasıldır? Ne yaparlar?’ merak ederdim. Belki de orada yeni arkadaşlar, dostlar bulurdum kendime.

kedi3

Bir gece, yine ağlamaya başladı ayağı kesik genç kedi. Yanına yaklaştım. Patimi omzuna attım. “Ağlama!” dedim. Sustu. Derin nefes alıp bir iç çekti. “Ağlamak hiçbir şeyi değiştirmez ki…” dedim. Bir süre sustuktan sonra anlatmaya başladı derdini. Bir sevgilisi varmış. Zengin birinin evinde beraber yaşıyorlarmış. Üstünden araba geçince kesmişler ayağını. Ev sahibi de kapı dışarı etmiş onu. Ağlaması bundanmış. İçimi büsbütün bir hüzün kapladı. O gece beraber uzaklara daldık genç kediyle. Gece boyunca diğer pis kedi bize bakıp güldü. Sevmiyordum onu. Ama yine de acıyordum ona. Hepimiz aynı mücadeleyi veriyorduk.

Bir gün terasın kapısı açıldı. Dışarıdaki masaları ve sandalyeleri içeri almaya başladılar. Kış şiddetini artırmıştı. Artık yemek bulmak çok daha zor olacaktı bizim için. Adamlar eşyaları taşırken konuşmalarını dinledim. Bize yemek getiren güvenlik görevlisinin yıllık izne ayrıldığını duyunca telaşa kapıldım. Yine de belli etmedim diğer kedilere. Masa ve sandalyelerin hepsi içeri taşınınca kapıyı kapadılar. Bir kapı kapandı, bir kapı açılır, dedim mutlaka.

kedi1

Terasa kimse uğramaz olmuştu. Gücümüz düşmüştü. Üşüyorduk. Genç kedinin hali beni çok üzüyordu. Açlıktan, ağlayamıyordu artık. İkinci günün sonunda terasın kapısı yine açıldı. O sevmediğim iş yeri sahibi geldi. Elinde yiyecek vardı. Geçenlerde beni dövmüştü. Zor almıştı güvenlik görevlisi elinden. İki kaburgamı da kırmıştı. Acısını hala çekiyordum. Çok garip bir adamdı. Bizi dövmeden yemek vermezdi. Adam, terasta biraz dolaştıktan sonra, bize doğru gelmeye başladı. Genç kediyi kolonun arkasına sakladım. Diğer kedi ise çoktan tüymüştü. Adam, “Pis kedi, gel buraya!”’ diye seslendi. Korkuyordum ondan. Aslında hep korktum insanlardan. İki gündür bir şey yememiştik. Bu fedakârlığı yapmalıyım diye düşündüm. Korkarak yaklaştım. Genç kedi kolonun arkasında endişeyle bize bakıyordu. Adam, biraz daha yaklaşıp suratıma bir tekme savurdu. Burnum kanamaya başladı. Kafamı kaldırayım derken bir tekme daha yedim. Yerde yuvarlanmaya başladım. Sonra yanıma yemeği bırakıp alışveriş merkezine girdi adam. Yüzüm kan içinde dönüp genç kediye baktım. Hüngür hüngür ağlıyordu. Ağlayarak yanıma geldi. Her ne kadar ağlama, dediysem de bağıra bağıra ağladı genç kedi. “Bana bak, ben ağlıyor muyum?” diye sordum. Sustu. Yanıma sokuldu. O körpe, gri tüylerine kanım bulaştı. Artık kan kardeşi olmuştuk genç kediyle. Diğer kedi tehlikenin ortadan kalktığını görünce yanımızda bitiverdi. O gün karnımız şişene kadar yemek yedik. Güneş de açmıştı. Üşümedik de. Buraya geldiğimizden beri ilk defa beraberce mırlamıştık. Bana isim bile bulmuştu genç kedi. “Umbaz”, diye sesleniyordu. Uzun zamandır bana ‘pis kedi’ diye seslendiklerinden adımı da unutmuştum zaten. Hem bu ismi de çok sevmiştim.

kedi2

Genç kediyle sürekli beraberdik. Birbirimize hayallerimizden bahsediyorduk. O sevgilisinin yanına dönmek istiyor, ben ise o dağlara gitmek istiyordum. Bunları yapabilmemiz için öncelikle karnımızı doyurmamız gerektiğini biliyorduk. Günler bu hayallerle geçiyordu. Terasa ne gelen ne giden vardı. Yemek bulamamak bizleri huzursuz etmeye başlamıştı. Durumu iyi değildi. Takati kalmamıştı. Bir gece genç kedi fenalaştı. Bu arada şiddetli yağmur başladı. Sırılsıklam olduk. Sağa koştum, sola koştum. Ne kadar bağırdıysam da sesimi duyuramadım. Acılar içinde kıvranıp durdu o gece genç kedi. Bir süre sonra da aramızdan ayrıldı.

‘Yemek yemeden daha ne kadar yaşayabilirdik? Bizlere de bu alışveriş merkezinde yaşam hakkı tanınamaz mıydı? Yemeklerden arta kalanlar bizim için ayrılamaz mıydı?’ hep bu soruları düşündüm durdum. Diğer kediyle daha ne kadar götürebilirim. Daha doğrusu bu halde daha ne kadar dayanabilirim, bilmiyorum. Buralardan gitmek istiyorum. Diğer kedileri, diğer dünyaları merak ediyorum. Gitmek o dağlara… o dağlara gitmek istiyorum.

* Umbaz: Arkadaş (Zazaca)

 

 NOT: Fotoğraflı kısa öykülerinizi (öykü yazarı ve fotoğrafı çeken farklı kişiler olabilir) ‘[email protected]’ adresine gönderebilirsiniz.

11-Mesut-Akatay

 

Öykü: Mesut Akatay

Fotoğraflar: Ramazan Basınç

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.