Hafta SonuManşet

Kendi dünyalarının Don Kişot’ları (Bölüm 6 – Son) – Mem Çelik

0

Çocukluktan üniversiteye, Mardin’den Van’a uzanan bir yolculuk…

Mem’in yolculuğu…

6 bölüm, 6 hafta…

6. ve son bölüm

Birinci bölümü okumak için tıklayın.

İkinci bölümü okumak için tıklayın.

Üçüncü bölümü okumak için tıklayın.

Dördüncü bölümü okumak için tıklayın.

Beşinci bölümü okumak için tıklayın.

***

Öğleden sonra marketten sebze meyve alıp gittik. Türkân Ana içeri buyur etti. Tek oda dikdörtgen bir “ev”. Sağ arka tarafı çökmüş. Çöken yerin üstüne mavi bir branda çekilmiş. Arkadaşlarımızdan biri gayriihtiyari “Ama bu ev yağmur yağarsa çöker” dedi. Kadın arkadaşımız sinir krizi geçiriyordu. Fırat ve Deniz onu sakinleştirdi. Sekiz dokuz kişiydik ve kimseden ses çıkmıyordu.

Seyit sessizce “Arkadaşlar normal hayatta nasıl davranıyorsanız öyle davranın.” dedi, “Bu evi Deniz’in evi olarak hayal edin. Oyun gibi düşünün.”

Türkân ana getirdiğimiz sebzelerden yemek yapmaya çalışıyordu. Kadın arkadaşlar yardıma koştu, yemek yapıldı, oturduk. Üç çocuk ve Türkân ana sofraya oturmadı. Biz yedik diyorlardı. Israr edip onları da oturttuk ve beraber yedik. Reber yemeği öyle bir yiyordu ki, anlatamam… Bizim boğazımızdan geçmiyordu yemek, bir işkenceye dönüşmüştü. Sonra dut ağacının altındaki sofrayı kaldırdık, çünkü orası aynı zamanda mutfak ve banyoydu.

Denizler’e geçtik. Kimse konuşmuyordu. Herkes bir köşeye çekilmiş sessizce ağlıyordu. Ta ki Fırat ve Deniz şu sihirli cümleleri söyleyene kadar:

“Biz insanlığın umuduyuz. Çözüm de biz olmalıyız. Eğer her şey aklın önünde boyun eğecekse, biz de bu sorunu akıl ve emekle çözeceğiz. Ne kadar inşaat malzemesi satan yer varsa gidip konuşacağız. İkna edene kadar yediğimiz yemek haram olsun bize.”

***

Bir hafta içerisinde inşaat malzemeleri satan her yerle konuşmaya başladık. Deniz’le birlikte sabah dokuzdan öğlen ikiye kadar bir adamla konuştuk. Adam en sonunda “Yeter artık, intihar edeceğim. Ne kadar malzeme istiyorsunuz?” dedi. Herkes gücü kadar bir şeyler versin dedik. “İki artı bir ev için malzeme veriyorum size, gidin arabayı getirin” diye bağırdı. Bir ekip kurduk. Dillere destan bir heyecan yaşanıyordu.

FB_IMG_1458306765871_1

Hiç birimiz inşaattan anlamadığımız için neyin eksik olduğunu bilmiyorduk. Duvarları kim örecekti? On iki grup kurup Van’ın dört bir yanına dağıldık. Düşün, sen bunu okurken kapı çalıyor, kapıyı açıyorsun, karşında çelimsiz, öğrenci oldukları yüz metreden belli olan gençler. “Hayırdır?” diye sorduğunda “Duvar ustası arıyoruz” diyorlar.

Böylece üç gün içerisinde duvar ustasını da bulduk. Duvar ustası ararken, tesisatçı da buluyorduk, sıvacı, boyacı, fayans ustası, mobilyacı, beyaz eşya da… Çarşıya gittik bir tane, eve geldik bin tane olduk. Bunu gören mahalleli de bize katıldı. Çay yapan, elbiseleri yıkayan, inşaatta çalışan, yemek yapan… Öyle bir an geldi ki, zengin iş adamları bize iki kamyon erzak yolladı. Bin kişilik krtasiye malzemesi, birkaç kamyon çimento, kerpiç, tuğla, vesaire… Birkaç ev daha yapılabilecek malzeme toplandı.

Bunları eşit bir şekilde dağıtmaya başladık. Sağlık bölümlerindeki arkadaşlar Reber’in dişlerini tedavi ettirdi, Eğitim-Sen’li iki arkadaş okul velisi oldu. Diğer iki çocuk için de bağlantı kuruldu.

***

Bir şafak vakti evlere baskın yapıldı. Sekiz arkadaş tutuklanıp Van F Tipi Cezaevine konulduk. Cezaevinde on beş günde bir dokuz kişi iki saatliğine spora çıkartılıyorduk. İlk spora çıktığımızda herkes bizi tanıyordu, ama bizim bundan haberimiz yoktu. Bir arkadaş “Anlat hele, nasıl başladı bu hikaye?” diye sordu, ben de anlattım. Karşımda oturan yaşlı bir amca ağlamaya başladı. Türkân ananın eşiydi.

Kaçakçılık yaparlarken aynı gün eroin kaçıran bir grupla asker arasında çatışma çıkar. Bir asker yaşamını yitirir. Savcı “Bulun onları, yoksa hepinizi…” der. Komutan yolda Türkân ananın eşini ve arkadaşlarını alıp karakola götürür. Türkçe bilmediği için komutanın “Siz sadece evet deyin, sizi akşama çıkartırız” demesine peki der. Ve otuz altı yıl ceza yer.

Birkaç ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildik. Derneğe gittiğimde tanıdık bir yüz göremedim.

Bir türkü bırakmışlardı bize. Suavi’nin “Bilmelisin” türküsünü…

***

Fırat: İran rejimi tarafından öldürüldü.

Deniz: Van’ın bir köyünde zehirlenerek öldürüldü.

Mustafa: Suriye rejimi tarafında öldürüldü.

Seyit: Haber alınamıyor.

Diğerleri farklı cezaevlerine konuldu.

Konu neydi?

Bilmiyorum.

“Hu, yürek iniltisi…”

43-Mem Çelik

 

Mem Çelik

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.