Hafta SonuManşet

!f’in Yeşil filmleri

0

15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali 18 Şubat Perşembe günü başladı. Birkaç gün geç kalmış olsakta !f içinden kendi gönlümüze göre Yeşil olduğuna kani olduğumuz filmleri sizinle paylaşmak istedik.

Sıralamada herhangi bir en iyiden en kötüye tercihi olmadığı gibi, filmlerin yeşil olduğuna dair tespitimizde de herhangi bir skala bulunmamaktadır. Öyle hissettik, öyle tercih ettik ve sizlerle de öyle paylaşıyoruz…

İyi seyirler !

64

Into the Forest
Ormana Doğru
Kanada – 2015 – 101′ – Renkli – DCP – İngilizce

“İnsanlar ne zamandan beri dünyada… Peki, ne kadar zamandır elektrikle yaşıyoruz?” (Filmden)

Apokaliptik bir dünyada iki kız kardeşin hayatta kalma mücadelesi.

Yüksek teknolojinin her yanı sardığı yakın bir gelecekte, iki kız kardeş babalarıyla birlikte ormanın içindeki evlerinde yaşamaktadır. Dans seçmelerine hazırlanan Eva gece gündüz prova yaparken, Nell tüm zamanını üniversiteye giriş sınavı için ders çalışmakla geçirmektedir. Bir gün, ailenin yaşadığı bölgede bilinmeyen bir sebeple elektriklerin geri gelmemek üzere kesilmesi herkesin hayatını tamamen değiştiriverir. Bu andan itibaren etraflarındaki her şeyi yavaş yavaş yitiren iki kız kardeşin hayatta kalma mücadelesine odaklanan film, Eva ve Nell’in birbirlerini ve doğayı yeniden keşfetme süreçlerini büyük bir sıcaklık ve samimiyetle gözler önüne seriyor. Jean Hegland’ın aynı adlı romanından uyarlanan Ormanın İçinde, alışık olduğumuz kıyamet filmi kalıplarının dışına çıkan yaklaşımı ve Patricia Rozema’nın incelikli anlatımıyla hem kalbinize hem de duyularınıza hitap etmeyi başarıyor!

55

***

This Changes Everything
İşte Bu Her Şeyi Değiştirir
Kanada – ABD – 2015 – 89′ – Renkli – DCP – Indian dili, İngilizce, Mandarin, Telugu, Yunanca

“Bir çözümün mümkün olduğunun farkına varmak. İşte, işte bu her şeyi değiştirir.” Globe & Mail

“Karşı karşıya kaldığımız iklim krizi daha iyi bir dünya yaratmak için elimize geçen bir şans olabilir mi?

Milyonlarca satan No Logo ve Şok Doktrini kitaplarıyla belki de günümüzün en namlı sosyalisti haline gelen Naomi Klein’ın yerkürenin kapitalizmle olan savaşını irdelediği son kitabı İşte Bu Her Şeyi Değiştirir, Klein’ın eşi Avi Lewis’in yönetmenliğinde dört senede dokuz ülkede gerçekleştirilen çekimlerle sinemaya uyarlandı. Alberta’da tüm vadiyi kurutan katran kumu ocakları, Yunanistan’da ekonomik krizden gücünü alan ve doğayı katleden agresif yeraltı madenciliği çalışmaları, Hindistan’da koca verimli araziyi orada yaşayan insanların geçimiyle birlikte yok edecek termik santral, Montana’da fosil yakıt fabrikasının borularının patlamasıyla petrolle yıkanan tarım arazileri… Klein, dünyanın en zenginlerinin kullanılmasında direttiği fosil yakıtların ve bunların sebep olduğu küresel iklim krizinin, dünyanın diğer insanlarının harekete geçerek egemen kapitalist sistemi değiştirmek adına ellerine geçmiş en büyük fırsat olduğunu savunuyor. Nasıl mı? Sizi salona alalım…”

57

***

The Seasons in Quincy: Four Portraits of John Berger
Quincy’de Mevsimler: John Berger’in Dört Portresi
Ingiltere – 2015 – 89′ – Renkli – DCP – İngilizce

“Mevsim başınıza gelen değil, yaşanılan bir şeydir.” (Filmden)

Quincy’de dört mevsim ve dört ayrıcalıklı John Berger portresi.

John Berger büyük şehri 1973 yılında terk eder ve İsviçre Alpleri’nde küçücük bir köy olan Quincy’ye yerleşir. Binlerce yıl insanlığın geçimini sağlamış olan tarımın yok olmak üzere olduğunu fark ettiğinden beri yaşamının geri kalanını bu yok oluşa tanıklık ederek ve biraz olsun da onu deneyimleyerek geçirmek istemektedir. Berger’i Quincy’deki mevsimlerin ritmi eşliğinde odağa alan film dört ayrı perspektiften, dört kısa filmle usta yazarın gündelik yaşamına tanıklık etmemizi sağlıyor. John Berger’le Tilda Swinton’ın doğum günlerinin aynı olmasının yanında, babalarıyla ilgili hikâyelerinin ve elma soyma biçimlerinin de benzeştiğini görüyoruz. Bizi doğanın ve hayvanların yazarın eserlerindeki ayrıcalıklı yerinden günümüz siyasi sorunlarına ve yeni direnme biçimlerine götüren Quincy’de Mevsimler, Tilda Swinton, Colin MacCabe, Christopher Roth, Aksi Sing ve Ben Lerner gibi isimlerin katılımıyla John Berger’i en damıtılmış ve en doğal haliyle görmenin ayrıcalığını sunuyor.

58

***

#direnayol
Almanya – Türkiye – 2016 – 60′ – Renkli – DCP – Türkçe

“Dur! Alanıma girme. Rahmime girme. Yaşam alanımdan uzak dur.” (Filmden)

59

Hayatın renklerini yeniden hatırlayalım!

Rüzgâr yakın arkadaşı trans ve LGBT aktivisti Şevval’in belgeselini yapmak isterken hayat onu 2013’ün haziran ayında İstanbul’da Gezi Parkı ve takip eden Onur Haftası’nın ortasında başka bir belgeselin içine sokar. Sonuç olarak Kanka Productions, Gezi Parkı’nda ve değişen politik havada LGBT bireylerin rolünü ve Gezi’nin onlar üzerindeki etkisini anlatan bir belgesel yapar. #direnayol, üç sene önce aniden dalgalanan hayatın içindeki değişimi LGBT’lerin gözünden anlatırken, insanların yüzlerindeki umudu ve mutluluğu, yeni bir mizah anlayışının geliştiği günleri aktarıyor. #direnayol’la Gezi süreci’nin hemen ertesine denk gelen 2013 Onur Yürüyüşü’nde, tüm renklerle ve umutlu insanlarla yeniden karşılaşıyoruz. [Bu filmde yer alan bazı sahneler epilepsi hastaları için uygun olmayabilir.]

60

***

The Russian Woodpecker
Rus Ağaçkakanı
Ingiltere – 2015 – 80′ – Renkli – DCP – Rusça

“Çernobil’de radyasyona maruz kalan ve travmatize olan, ülkesinin Avrupa’daki olası geleceğinden umutlu, ataları katledildiği için paranoyak, kendisi tehdit edildiğinde karşı gelip gelmeme konusunda kararsız kalan bu gizemli ve çekici ressam, Ukrayna’nın da sembolü gibi.” Chad Gracia (Yönetmen)

Çernobil nükleer felaketinin mağdurlarından biri olan sıradışı Ukraynalı sanatçı, Soğuk Savaş’ın örttüğü korkunç bir sırrı ortaya çıkarır; bunu ifşa etmenin bedelinin riskini üstlenebilecek midir?

Ukraynalı sanatçı Fedor Aleksandroviç dağınık saçları, kocaman gözleri, aklından geçeni fütursuzca söylemesiyle Dostoyevski romanlarından fırlama bir karakter gibi. Çernobil patlaması, o sırada sadece dört yaşında olmasına rağmen, Fedor’un tüm hayatını etkilemiştir. Kemiklerinde dahi radyasyon taşımaktadır. Patlamanın perde arkasını araştırmaya karar veren Fedor’un ilgisi, Çernobil alanına yakın bir arazide Sovyetler tarafından inşa edilen dev radyo antenine takılır. Duga adı verilen bu antenin Soğuk Savaş sırasında yapılan yüksek maliyetli, gizli bir silah olduğunu öğrenir. Amaç Batı’daki iletişim sistemlerine ve belki de insanların zihinlerine sızabilmektir. Bu antenin gerçek işlevi hakkında bilgi edindikçe Fedor, Duga’nın Çernobil’le bağlantısını açıklayan korkunç bir gerçeğe daha ulaşır. Öğrendikleri, Rusların komşu ülkeye karşı uyguladıkları şiddete yeni bir boyut getirir. Bu sırada günümüz Ukrayna’sında bu tarihi çekişmenin yeni bir perdesi yaşanmaktadır –Kiev sokakları demokrasi ve Avrupa yanlısı göstericilerle Rusya’ya yakınlaşan hükümet arasındaki çatışmayla doludur. Tehdit edilen Fedor’u öğrendiklerini ifşa edip etmeme konusunda zor bir karar beklemektedir. Tarihi gerçeklikle kişisel hikâyeleri ustalıkla harmanlayan, görüntü ve müzikleriyle olağanüstü bir estetik yakalayan Rus Ağaçkakanı, bir insanın karanlık güçlere karşı verdiği mücadeleyi sürükleyici ve içten bir şekilde anlatıyor.

61

***

No Home Movie
Belçika – Fransa – 2015 – 115′ – Renkli – DCP – Fransızca, İngilizce

“Yıllardır hemen her yerde, uygun bir açı bulduğum anda çekim yapıyorum. Bunu yaparken aklımda özel bir şey yok, yalnızca tüm bu imgelerin bir gün bir filme ya da enstalasyona dönüşeceğine dair belli belirsiz bir his var. Kendimi içgüdülerime bırakıyorum.” Chantal Akerman (Yönetmen)

Brüksel’de bir mutfakta geçen, duyguların ihtiyatlı bir şekilde, neredeyse hiç çaba gösterilmeden aktarıldığı bir film.

“Bu film her şeyden önce artık bizimle olmayan annem hakkında. 1938 yılında Polonya’daki şiddetten ve pogromlardan kaçıp Belçika’ya gelen bu kadını sadece evinin içinde görebiliyoruz, Brüksel’deki bir apartman dairesinde. Ama film, aynı zamanda annemin görmediği, evin dışında kalmış keşmekeş içindeki dünyayı da konu ediniyor.” Geçtiğimiz Ekim ayında kaybettiğimiz Chantal Akerman’ın annesi hakkında insanın içine işleyecek derecede samimi olan bu filmi sadece kişisel yaralarla ve onları çevreleyen şeylerle ilgili değil. Aynı zamanda mekanın ve zamanın ruhunu en iyi yakalayabilen sinemacılardan birisinin, belki de en iyisinin, bize dünyaya bakmanın farklı biçimlerini keşfetme imkanı veren son armağanı.

62

***

Köpek
Türkiye – Isviçre – 2015 – 98′ – Renkli – DCP – Türkçe

“Oğlum. Yavrum benim. Niye bu kadar hassassın sen ya?” (Filmden)

Metropolis İstanbul’da bir gün ve kaderin üç haline bir bakış.

Köpek fazlasıyla “gerçek” bir film. Birden fazla hikâye, birbirlerine mekânlarda ya da zamanda değmemesine rağmen, güçlü ve zayıf karakterler arasındaki ilişkilerle ortaklık buluyor. Hepsi tanıdık hikâyeler. Gerçekliklerinden dolayı yakından tanıyoruz onları; izlerken ufak ufak içimizi cız ettiriyorlar. Mendil satarak para kazanan Cemo ve Mehmet, sıradan bir evliliği olan Hayat ve çok bilinen bir trans kadın hikâyesinin ana karakteri Ebru, İstanbul’da geçirdikleri bir günde abartısız, ağdasız, yalın bir şekilde arzuları, umutları ve gerçeklikleriyle önümüzde duruyor. Yönetmen Esen Işık’ın Pippa Bacca’ya ithaf ettiği film, dört karakterin kendilerinden daha güçlü olan karakterler karşısında nasıl değiştiklerini anlatırken, Pippa’nın yolculuk boyunca etekleri kirlenen gelinliğini hatırlatıyor.

63

 

 

http://ifistanbul.com/

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.