Dış KöşeManşet

Daha çok tüket, daha çok koru! Ama ikisi aynı anda olmaz! – George Monbiot

0
‘We can persuade ourselves that we are living on thin air, floating through a weightless economy. But it’s an illusion.’ İllüstrasyon: Andrzej Krauze

George Monbiot tarafından The Guardian‘da kaleme alınan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Şeyma Sarıbekiroğlu‘nun çevirisiyle sunuyoruz.

***

‘We can persuade ourselves that we are living on thin air, floating through a weightless economy. But it’s an illusion.’ İllüstrasyon: Andrzej Krauze

‘Kendimizi buharda yaşıyormuş, ağırlıksız ekonominin içinde süzülüyormuş gibi hayal edebiliriz. Fakat bu yalnızca bir illüzyondur.’ İllüstrasyon: Andrzej Krauze

Her şeye sahip olabiliriz! Çağımızın sloganı bu. Hayal edebildiğimiz her şeye sahip olabilir ve dünyanın sürdürülebilirlik kapasitesinden taviz vermeden krallar gibi yaşayabiliriz. Bu iddia ekonomilerin geliştikçe kaynak kullanımı konusunda da daha verimli hale geldikleri düşüncesine dayanıyor. Başka bir deyişle ayrıklaştırmaya.

İki çeşit ayrıklaştırma var: göreceli ve mutlak. Göreceli ayrıklaştırma her birim ekonomik büyüme için daha az kaynak tüketme, mutlak ayrıklaştırma ise ekonomi büyümeye devam etse dahi, kullanılan kaynakların toplamda azaltılmasıdır. Neredeyse tüm ekonomistler ayrıklaştırmanın ekonomik büyümenin insafsız bir özelliği olduğunu düşünürler. Bu kavram sürdürülebilir kalkınma kavramına dayanmaktadır. Paris İklim Konferansı’nın ve başka ekolojik zirvelerin odağındadır. Fakat, temelsizdir.

Bu yılın başında yayımlanan bir makale gerçekleştirilebilir olduğu söylenen göreceli ayrıklaştırmada dahi bir yapaylık yahut yanlış hesap olduğunu belirtmektedir. Makalede devletler ve ekonomistlerin etkimizi ölçmede irrasyonel davrandığı açıklanmaktadır.

Hesabın yanlışlığı şu şekilde açıklanabilir: “Yurt içi malzeme kullanımı”nı hesaplamak için kendi ülkelerimizden çıkarılan ham maddelere, ithal ettiklerimizi eklenir ve ihraç ettiklerimizi çıkarılır. Fakat yalnızca bir ülkeden diğerine geçen ürünleri hesaplamak, zengin ülkelerin kaynak kullanımını azımsamak olacaktır. Ürünlerin üretimi için gerekli ham madde de hesaba katılmalıdır.

Örneğin, madenler çıkarılır ve yerinde işlenirler. Ham madde, kullanılan makinalar ve gerekli altyapı yurt içi malzeme tüketimi hesabına katılır. Fakat eğer yurt dışından metal alıyorsak yalnızca metalin ağırlığı hesaba katılmaktadır. Madencilik ve imalat gibi sektörler İngiltere ve Amerika gibi ülkelerden Çin ve Hindistan gibi ülkelere kaydığından, zengin ülkeler daha az kaynak kullanıyor gibi görünmektedir. “Malzeme ayakizi” olarak adlandırılan daha rasyonel bir hesaplama biçimi ekonominin kullandığı tüm ham maddeyi ortada oldukları sürece hesaba katmaktadır. Bu bağlamda, verimlilik alanında görülen gelişmeler aslında yoklar.

OECD en zengin ülkelerin kaynak kullanım yoğunluğunu %50 azalttığını belirtirken, yeni analizler Avrupa, Amerika, Japonya ve diğer zenginlerin kaynak verimliliğinde hiçbir ilerleme kaydetmediğini göstermektedir. Bu durum, çevresel etkimizin gidişatı hakkında konuştuğumuz her şeyi boşa çıkarmaktadır.

İngiltere’nin bu konuda önde gelen düşünürlerinden Chris Goodall, İngiltere’de kaynak kullanımında genel bir azaltma olduğunu yani mutlak ayrıklaştırma uygulandığını iddia etmektedir. Ona hesaplamalarla ilgili yukarıda anlatılanları sordum. Bunların elbette doğru olduğunu söyledi. Ülkenin önde gelen akademisyenlerinden Prof. John Barrett’a da danıştım. Ülkenin enerji kullanımı ve sera gazı salımı konularında yaptıkları araştırmada benzer bir analiz yürüttüklerini ve benzer bir model bulduklarını aktardı. Profesörün makalelerinden birine göre İngiltere’nin karbondioksit salımı 1990-2012 yılları arasında 194m ton azalmıştır. Aslında görünen bu azalmanın sebebi karbondioksit etkisinin azalması değil, diğer ülkelerden alınan ürünlerdir. Bu ürünler için aynı yıllarda 280m ton karbondioksit salımı yapılmıştır.

Düzinelerce makale benzer sonuçlara ulaşmaktadır. Örneğin, Global Environmental Change dergisinde yayınlanan bir raporda kazancın her ikiye katlanışında, hayvan ürünleri tüketiminin artışı yüzünden, ülkeler ekonomilerini desteklemek üzere üçte biri kadar daha fazla toprağa ve denize ihtiyaç duyuyor. Resources dergisindeki bir makale, dünya çapında malzeme tüketiminin 30 yıl içinde %94 arttığını ve 2000 yılından itibaren hızlandığını ortaya koymaktadır. “Son on yılda, göreceli ayrıklaştırma dahi küresel olarak gerçekleştirilmemiştir.”

Kendimizi buharda yaşıyormuş, ağırlıksız ekonominin içinde süzülüyormuş gibi hayal edebiliriz. Fakat bu çevresel etkimizin irrasyonel hesaplanmasından doğan bir illüzyon. Bu illüzyon çevre için hiç de uygun olmayan politikalarla uzlaşmamıza yol açıyor.

Devletler daha çok tüketip, daha çok korumamızı bekliyor. Daha çok fosil yakıt çıkarıp, onun daha azını kullanmalıyız. Evimize giren eşyaları azaltmalı, yeniden kullanmalı ve dönüştürmeliyiz ve aynı zamanda artırmalı, atmalı yerine yenilerini almalıyız. Tüketime dayalı ekonomi başka nasıl büyüyebilir? Gezegeni korumak için daha az et yemeliyiz ama çiftlik endüstrisini desteklemek için daha fazla. Bu politikalar bağdaşlaştırılamaz. Yeni araştırmalar sürdürülebilir kelimesi başa eklenmiş olsun ya da olmasın, ekonomik büyümenin sorun olduğunu ortaya koyuyor.

Üretim yıkımdan ayrılamaz ve öyle görünüyor ki bizler ütopyamızın aynı zamanda distopyamız olduğunun farkında değiliz.

 

Yazının İngilizce Orijinali

Yazar: George Monbiot

Yeşil Gazete için Çeviri: Şeyma Sarıbekiroğlu

(Yeşil Gazete, The Guardian)

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.