İklim KriziManşet

Paris için İklim muhasebesi: Masada ne var ve iyi sonuç ne olurdu?

0
Fotoğraf: New Internationalist

Paris’te ‘iyi bir iklim anlaşması’ mümkün müdür? Danny Chivers ve Jess Worth taslak metnin daraltılmış kısa bir halini sunuyor ve soruyor: umut edebileceğimiz en iyi şey ne olabilir? Yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni İrfan Özdabak‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

Fotoğraf: New Internationalist

Fotoğraf: New Internationalist

1. Karbonun azaltılması

Masada ne var?

Dünyadaki hükümetler kendileri için bir amaç belirlediler: gezegenin endüstri-öncesi zamanlardaki sıcaklıklardan iki dereceden fazla ısınmasını durdurmak. Ancak, bunu başarmak için hiç bir zaman sera gazı emisyonlarında yeteri kadar azaltmaya gitmede mutabık olmadılar. Ne olursa olsun, şimdi iki derecenin tehlikeli bir ısınma seviyesi olduğu geniş bir kabul görmektedir. Güney’li bir çok hareket ve küçük ada devletleri tersine 1.5-derecelik bir hedef için çağrı yapıyorlar.

Gerçekten ürkütücü iklim sonuçlarından kaçınmak için, Paris görüşmeleri fosil yakıtların en az yüzde 80’inin nasıl toprak altında bırakılacağını tartışmalı. Üzüntü veren şey şu ki, böyle bir konu masada değil – tersine, müzakereler ‘niyet edilen ulusal olarak belirlenmiş katkılara’ (INDC’ler) dayalı olarak yapılmaktadır. Bunlar hükümetlerin 2020’den itibaren yapacaklarını söylediği gönüllülüğe dayalı, bağlayıcı-olmayan sera gazı salımları azaltma vaatleridir.

Eylül-ortası itibariyle Çin, ABD, Avustralya, Rusya da dahil olmak üzere 62 ülke INDC’lerini bildirdi ve Avrupa Birliği (AB) üyelerinden de ortak bildirim yapıldı.* Bu büyük kirleticilerin önerdiği yetersiz kesintilerin bu süreci daha güvenli bir iklime götürecek bir dizi küresel taahhütü oluşturmasının artık pratik olarak imkansız olduğu anlamına gelmektedir. Bu süreç aynı zamanda çok önemli bir kavram olan tarihsel sorumluluk kavramını da gözardı etmektedir. Atmosfere fosil-yakıt kirliliğini pompalayarak zenginleşen ülkelerin en hızlı, en büyük kesintileri yapmasının gerektiğini söylemek sadece adil bir talepti. Tersine, INDC süreci adil ya da etkin olanın ne olacağından ziyade basit bir şekilde hükümetleri ‘neyi başarabileceklerine dair düşünceleri’ temelinde taahhütte bulunmaya davet eder.

Ayrıca zengin ülkelerin her türlü sera gazı salımını 2020’den önce azaltmasını gerektiren hiç bir mekanizma da yok. Dökümanların bir yerlerinde geçen küresel karbon hedeflerine dair önemli tek şey 2050 ya da 2100 itibariyle sıfır salıma ulaşılmasına atıfta bulunulmasıdır. Ancak oraya nasıl ulaşılacağına dair hiç bir plan bulunmakatadır.

Peki iyi bir sonuç ne olurdu?

INDC’leri bildiren ülkelerin içerisinde şimdiye kadar sadece Fas ve Etiyopya iki-derecelik hedefi gerçek anlamda tutturacak kesinti/azaltma taahhüdünde bulundu. Sonuç olarak, kıdemli AB müzakerecileri Paris görüşmelerinin iki ya da 1.5 dereceyi bir yana bırakalım, sıcaklığın üç derecenin bile altında tutulmasına yönelik bir anlaşmayla sonuçlanmayacağını halihazırda kabul etmekteler. Bundan dolayı da bazı hükümetler şimdi ‘çeşitli ülkelerin’ gelecekteki hedeflerini arttırmaları için bir mekanizma oluşturulması çağrısı yapıyor. Ümit edeceğimiz en iyi şey sorumlulukların zayıf bir şekilde geciktirilmesi gibi görünmektedir.

2. Para nerede, bize onu gösterin!

Masada ne var?

Fosil yakıtlarından uzaklaşmak için, Dünya’nın Çoğunluğunu Oluşturan ülkelerin[gelişen ülkeler-ç.n.] bir çoğunun mali desteğe ve temiz enerji teknolojisine erişime ihtiyacı var. Bunun kadar önemli – ve çoğu zaman da bir kenara itilen ya da tek bir torbaya doldurulan – şeyse uyum, kayıp ve hasar meseleleridir. Belirli bir miktarda iklim değişikliği kaçınılmazdır (ve yaşanmaktadır). Fakir ülkelerin de kendi savunmalarını oluşturup hasarları ödemek için acilen fonlara ihtiyacı vardır. Bu paranın da sorunu yaratmış olmaları sebebiyle büyük oranda sorumlu olan daha zengin ülkelerden gelmesi gerekir.

Şimdiye kadar, daha zengin ülkeler 2020 yılına kadar her yıl $100 milyarlık ‘iklim finansmanı mobilize etmeye’ mutabık kalmışlardır. Maalesef, bu gerçekten neye ihtiyaç duyulduğuna dair herhangi bir değerlendirmeye dayalı olmayan keyfi bir rakamdır. Kuzey ülkeleri de bu halihazırdaki-yetersiz hedefin ancak yüzde 10’unu yakalamayı başarabilmişlerdir. İşin daha da kötüsü, ‘mobilize etmek’ tanımı – borç verme, özel finansman, koşullara bağlanmış hibe ve bağışlar ve yardım bütçelerinin yeniden dağıtılmasını da içerecek şekilde – bilerek geniş tutulmuştur.

Peki iyi bir sonuç ne olurdu?

İyi bir sonuç zengin ülkelerin koşulsuz, geri-ödemesiz para vermesini sağlayacak daha geniş mali taahhütleri ve daha sert bir dili içerirdi. Aynı zamanda hükümetlerin kirli enerji endüstrilerindeki işçilerin desteklenmesi ve yeniden-eğitimine para harcadıkları, bu işçilerin başka yerlerde doğru düzgün bir iş bulmalarına yardımcı olacak ‘adil bir geçişe’ olan bağlılıklarını da içerirdi.

3. Karbon ticareti

Masada ne var?

Bu sera gazı salımları için ticareti yapılabilir izinlerin verilmesi fikridir. Onun için bir ülke ya da ticari şirket kendi salımlarını azaltmak yerine başka bir yerden yapılan azaltmaları ya da ‘karşılık ve dengelemeleri’ satın alabilir. Bu kavram ABD ve diğerleri tarafından 1990’larda BM iklim pazarlıklarına dahil edilmiştir. O günden bu yana yüklü miktarda paraya, zamana ve çabaya mal olmuştur. Fakat salımlar üzerinde az bir etkisi olmuştur.

Dünyadaki karbon pazarının bayraktarlığını yapan AB Sera Gazı Salımı Ticaret Tasarısı’dir (EU-ETS). Finansörler ve fosil yakıt lobicileri tarafından tasarlanmış olan taslak[yasal]boşluklarla doludur. Çünkü 2005 yılındaki lansmanından bu yana da salımlarda herhangi bir şekilde anlamlı bir düşüş sağlanmamış, kirleticiler için büyük oranlarda beklenmedik gelirler yaratılmış, siyasal zamanı ve ilgiyi de daha etkili çözümlerden uzaklaştırmıştır.** Karbon azaltımı için pazar yaratılması aynı zamanda başarısız kalmış ağaç plantasyonlarından ‘etkili’ kömür santrallerine ve jeomühendisliğe kadar her türlü şüpheli ve tehlikeli plan için bir gelir akışı sağlar.

Peki iyi bir sonuç ne olurdu?

Karbon pazarları için muhtemel en küçük rol, sera gazı salımlarının azaltılması girişimlerinin geliştirilmesine yer açmak. Bir dizi Güney ülkesi karbon ticaretine karşı durmak üzere sıraya girmektedir ve bunlar yeterli bir dış destekle birlikte bunun genişlemesini durdurmada başarılı olabilirdi.

4. Ormanların korunması

Masada ne var?

2005’den bu yana ‘Orman kaybı ve Bozulması Kaynaklı Salınımların Azaltılması’ (REDD) kavramı görüşmelerin bir kısmını oluşturdu.

2010’da REDD daha iyi muhafaza etme, yönetim ve ormanlandırma pratiklerini içermek üzere genişletildi ve ‘REDD+’ takma adını aldı.

Bütün bunlar zahmete değer işler olarak görünüyor. Fakat bu bilinen ormanda gizlenen canavarlar var. Odak noktasının önlemekten ziyade bozulma kaynaklı ‘emisyonların azaltılması’ olması nedeniyle bir yağmur ormanının yerini daha büyük monokültür plantasyonun alması teorik olarak başarılı bir REDD+ projesi sayılabilir. REDD’in karbon ticaretiyle bağlantılandırılmasına dair büyük tartışmalar vardır. Çünkü böyle olunca kirleticilerin sera gazını pompalamaya devam etmesine müsade edilmiş olacak, fakat bir taraftan da ormancılık ürünlerine para vermeleriyle iklim üzerindeki tahribatları da ‘aklamış’ olacaklardır. Çoğu eleştirmen, özellikle de Yerel gruplar, REDD+’nin yatırımcılar ve spekülatörlerin karbon kredisi kazanmak için orman arazisi satın almalarının, orada yaşayan insanların evleri ve yaşamlarının tehdit edilmesine yol açacağı endişesi taşımaktadırlar.

Peki iyi bir sonuç ne olurdu?

Bazı hükümetler ormancılığın dünyanın karbon pazarlarına daha fazla dahil edilmesi için bastıracaklardır. Ancak bunların başarılı olmaması çok önemlidir. Çok üzücü bir ironidir ki REDD+’da şu anda çok küçük bir rol oynayan karbon ticareti bu meselede yapılan tartışmalarda haddinden fazla yer almaktadır. Ormanlarda yaşayan insanların arazi haklarına -özellikle de Yerel halkın haklarına saygı duyulması gibi daha etkin çözümlerin tartışılmasına çok az yer ve zaman kalmaktadır.

5. Kimin sorumluluğu?

Masada ne var?

İşte size söylenmesi biraz zor olan, ancak iklim görüşmelerinde çok önemli rol oynayan önemli bir ifade: ‘Ortak Fakat Farklılaştırılmış Sorumluluk & İlgili Yeterlilikler’ (CBDR&RC). Tarihsel olarak iklim değişikliğinde en büyük sorumluluğu olan ve en fazla kaynaklara sahip olan ülkelerin, sorunun ele alınmasında ve çözümünde ilk ve en büyük adımları atması ve daha az sorumluluğu ve daha az kaynakları olan ülkelere destek sunmaları gerekliliğini ifade ediyor. Bu önemli prensip daha önceki iklim toplantılarında Güney’li müzakerecilerin sahiplendiği bir ilkeydi. Şimdiyse bu ilke saldırı altındadır. Ayrıca bazı Kuzey’li ülkeler salımlarda kesintiye gidilmesi ve maliyetlerin düşürülmesinde yükün daha büyük bir kısmını gelişen dünyanın sırtına yüklemeye çalışmaktadır.

Peki iyi bir sonuç ne olurdu?

Ümit ederiz ki Güney’li müzakereciler bu önemli prensibin savunulmasında hem içeriden hem de dışarıdan ihtiyaç duydukları desteği alırlar.

* New Climate Institute(Yeni İklim Enstitüsü), nin.tl/INDC-submissions. http://files.newclimate.org/indc-preparation-progress/
** Scrap ETS, nin.tl/scraptheETS

Yazının İngilizce Orijinali

Yazı: Danny Chivers ve Jess Worth

Yeşil Gazete için Çeviri: İrfan Özdabak

(Yeşil Gazete, New Internationalist)

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.