Hafta SonuKültür-SanatManşet

[Foto Öykü] Kış

0

Annen telefon açtığında hastanedeydim. Karım başında kırmızı bir kurdeleyle yatarken, kızım kucağımdaydı. Sabahtan beri arkası kesilmeyen tebriklerden biri sandım. Neşeyle, “Buyurun ben Derin’in babası,” dedim. Sessizlik oldu, sonra kararsız bir “Ebru,” duydum. “Çok hasta,” duydum. “Onu mutlaka görmelisin,” duydum. “Yanlış numara…” dedim, kapattım. Duvardaki pembe ‘It’s a girl’ yazısına tutundum. Yırtıldı yarısı elimde kaldı. Yazıyı mı, bebeği mi; hangisini karıma vereceğimi bilemedim. Anlamış gibi, “Kimmiş?” diye sordu. Bebeği kucağına bırakıp, “Ben çikolata alayım…” diyerek odadan çıktım. Arkamdan, “Çikolata var!” diye bağırdı. Biliyordum var olduğunu, içeride çok fazla çikolata vardı ama hepsi tatlıydı. Koridorun ucundaki yangın merdivenine gittim. Etraf izmarit doluydu. Bir sigara da ben yaktım. Son numarayı geri aradım. Çalmadan kapattım. Aynı şeyi defalarca tekrar ettim. Sonra telefon çaldı. Meşgule verdim, açmadım. Pastaneye gittim, acı çikolata aldım.

Dört gün sonra Antalya’ya gittiğimde, turunçlar ağaçlardaydı. Toroslar’ın dorukları karla kaplıydı ama şehir ılıktı. Seni aradım. Şaşırdın. “Bir iş için Antalya’ya geldim, akşama döneceğim. Müsaitsen görüşelim mi?” diye sordum. “Kalp kalbe karşıymış, ben de bu aralar seninle konuşmak istiyordum. Nasıl arayacağımı bilemiyordum,” dedin. Annenin aradığından haberin yoktu, ben de bir şey söylemedim. “Yat limanının üstündeki kafede birde,” dedin. Saat daha ondu; demirli yatlara, sisli denize ve çiseleyen yağmura bakarak seni bekledim.

17

            Yanıma gelinceye kadar seni tanımadım. Oysa uzaktan ağır adımlarla yürüyen, iğreti sarı peruklu zayıf kadını görmüştüm. “Barlas,” dedin. Gözlerimiz kesişti. Gözlerin değişmemişti. İki yanağımdan öpüp, sandalyeye oturdun. Hâlâ şaşkınlıkla seni seyrediyordum. Gülerek, kafanı salladın, “Ne?” diye sordun. O zaman bakışlarımı denize çevirebildim. “Hiç değişmemişsin,” dedin. “Sen… de,” dedim, alt dudağımı ısırdım. Kahkaha atarak, “Göbeğimi erittiğim oradan fark edilmiyor mu?” diye sordun. Güldüm… hem de öyle çok, öyle sesli güldüm ki… Bir aptal bile bunun ağlamak olduğunu anlardı. Sen de anladın. Ellerimi tuttun. İki kuru dal parçası değmiş gibi oldum. Hemen ellerimi çektim. “Evliyim ben kızım…” dedim, hatamı kapatırcasına. Havadaki sis gözlerine oturdu. “Benden artık sana zarar gelmez. Ölüyorum!” dedin. Bir şey dememi bekledin ama diyemedim. “Şaka, şaka…” diyerek kahkaha attın. Güldüm… hem de öyle çok, öyle sesli güldüm ki… Bir aptal bile bunun ağlamak olduğunu anlardı. Sen de anladın.

Hâlâ konuşmamı bekliyordun ama tüm kelimeleri unutmuş bir amnezi hastası gibi garsonun getirdiği çaya bakıyordum. Kafandaki peruğu kabartıp sordun, “Nasıl sarı saç yakışmış mı?” Yüzünde kumrallığını hatırlatacak bir yer aradım ama kaşların bile dökülmüştü. Kafamı salladım. Dünyanın en ilginç şeyiymiş gibi tekrar bardağa yoğunlaştım. “Yaptıklarım için beni affet,” dedin. Bakışlarımı çaydan ayırmadan, “O nerede?” diye sordum. “Hastalığıma dayanamadı. Beni terk etti…” Gözlerinin içine baktım. “Uğruna beni bırakıp gittiğin adama bak. İlk zorlukta elini tutmaktan vazgeçip, çekip gitti.” Hâlâ onu savunarak kafanı iki yana salladın. “Gözlerinin önünde erimeme dayanamadı. Kim olsa öyle yapardı. Hatta sen bile!” Ayağa kalktım, “Ben seni asla terk etmezdim!” diye bağırdım. Hırsımı alamayarak, merdivenlerden Liman’a doğru inmeye başladım. Aşağıya inince sesli sesli, “Ben seni asla terk etmezdim!” diye tekrarladım. Gerisin geri döndüm. Masada kimse yoktu, garson bir dudak alınmış bardakları topluyordu. “Birader, çaylar kalsın,” diye seslendim. “Ağbi bunlar soğumuş, tazeleyeyim,” diyerek işine devam etti. Yakasına yapıştım. “Birader çaylar kalsın!” Söylenerek, elindekileri masaya bıraktı. Ruj izinin kaldığı yere dudağımı değdirerek, çayı içtim. Denizin üzerinde yağmur yağıyordu ve Antalya’da kışlar ılık ama yağışlı geçiyordu.

 

NOT: Fotoğraflı kısa öykülerinizi (öykü yazarı ve fotoğrafı çeken farklı kişiler olabilir) ‘[email protected]’ adresine gönderebilirsiniz.  

16

 

 

Öykü ve Fotoğraf: Mehmet Fırat Pürselim

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.