Dış Köşe

Hopa’da yaşanan: Bu bir sel felaketi değil! – Fevzi Özlüer

0

Adını doğru koyalım, Hopa’da yaşanan bir sel felaketi değil. Son otuz yıldır göstere göstere gelen iklim değişikliği krizinin yerel örneklerinden birini daha yaşadık.

37

Fotoğraflara dikkat ettiyseniz sel giden yerler, orman alanları içinde çay bahçeleri, dere yatakları. Doğu Karadeniz’de ekolojik zincirin kırılmasında önemli bir halka orman alanlarının çay bahçesi haline getirilmesidir diyordu Cemil Aksu. Haklı çıktı. Sel suları önünde kaybolup gitti, çay işçileri ve çay bahçeleri. Çay bitkisinin kökleri suyu tutamadı. Dere yataklarına imar izni verilmesi artık o kadar sıradandı ki; yıllarca bu nedenle yüzlerce insan öldü.

İstanbul Ayamama deresini düşünün. Hopa son da olmayacak maalesef. Ama bu otuz yıllık mekan, toprak algımıza bir de Karadeniz sahil yolunu ekleyip, derenin önüne kocaman bir set ördük. Kendimizi boğacak gölü ellerimizle inşa ettik. Yetmedi, bütünlüklü olarak, yerel iklime, yapılan barajların etkisini araştırmadan yüzlerce izin verdik. Bu barajlar iklim değişikliğini hızlandırdı. Neticede, kent ve kır arasında hassas dengeyi kırmak için toplum olarak gereken her şeyi yaptık. Toplumun genel iyiliğini sağlama, mutluluk, dirlik, sağlık ve esenlik vermek “kamu düzeni” kurmak için var olan devlet de sıradanlaşan ölümlere yönetememe kriziyle ön ayak oldu. Tüm bu düzensizliğin en önemli sebebi de tam da budur. Plansız yapılaşma, plansız bir kırsal kalkınmanın köşe taşlarını dizdiler. Barajlar, yollar, yapılaşma bir arada düşünülmedi. Tüm bunlar, ayrı ayrı “icraat”tı. Yol ile yanı başındaki kaldırımı bile organize edemeyecek kadar, işgüzar yönetim anlayışımız da neoliberal bir kentleşme pratiklerinin tuzu biberi oldu. “Bi’şey olmaz, boş ver, sana mı kaldı” genişliğine uygun yönetici davranışları, merkezden atanan veya yerelden seçilen yöneticilerle bugünlere geldik.

BÖYLE GİTMEZ

Evet, “Böyle gelmiş, böyle gidebilir” diye düşünebilirsiniz. Çok açık ki yaşanan felaketin boyutları her olayda daha da artıyor. Ön tedbirler almak zorundayız. Kamu yöneticilerinin yönetim krizini çözmelerini beklemek hepimiz için çok geç olacaktır. Dereler yataklarında tüm güçleriyle akmak istiyor. Kentsel planlamadan “imar rantını” anlayan yurttaş, yönetici ve şirket üçlüsü hepimizi tarihin çöplüğüne gömebilir. Bunun da adı “kader” olabilir. Hayır, kaderimiz bu değil. Tabandan başlayarak, mahallemizden, sokağımızdan, kırsalın ve kentin hem yerel hem de merkezi düzeyde bütünlüklü olarak planlanmasını talep etmek zorundayız. İklim değişikliğini politikasının merkezi haline getirmeyen hiçbir yatırım dere yataklarının önünde duramayacak. Bu nedenle de önümüzdeki çağın bir “adaptasyon çağı” olduğunu unutmamalıyız. Aşırı felaketlerin travması altında kıyamet teolojileriyle, yok oluşa bilet kesen sermaye sınıfı avuç içlerini kaşıyor. Yaratılan bu pazardan kurtulabiliriz. Kendi kendini yönetme iradesini gösterebildiğimiz sürece, yönetim krizine karşı lobicilik ötesine geçerek yaşam alanlarımızı özgürleştirebiliriz. Bu felaket bize gösterdi ki,  kamu yöneticisinden çözüm beklediğimiz kadar kendimizin ne yapacağı sorusuna yanıt vermemiz gereken bir dönemeçteyiz, yoksa böyle gitmez. Evet kamu yöneticileri istifa etsinler, dere yataklarını işgal edenler hesap versinler, ama bunlar için hazır mısınız? Yönetecek misiniz kendinizi…Adaptasyon çağı tüm acımasızlığıyla sizi tarihin öznesi olmaya çağırıyor. Kaçacak bir yer yok.

Bu yazı evrensel.net/ den alınmıştır

35 Fevzi Özlüer

 

Fevzi Özlüer

Avukat

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.