Dış Köşe

Yaşasın balık hakları – Nuran Talu

0

Komşuda Ocak 2015’te seçimleri kazanan Radikal Sol İttifak Syriza’nın yakışıklı Başbakanı Aleksis Tsipras, insan hakkı mı önce, yoksa doğa hakkı mı? ikilemine karşı son derece net bir mesaj verdi “Ege Denizi Yunanlıların da değil Türklerin de, Ege Denizi balıklarındır”. Güçlü bir doğa savunucusu izlenimi veren Yunanistan’ın taze Başbakanı, mensubu olduğu sol düşüncenin ötesinde aslında bambaşka bir ideolojiyi gündeme bomba gibi düşürdü. Bunun adı politik ekoloji.

Öyle bizdeki gibi sosyal demokrat, sözde sol, ucundan azcık sol, devrimci sol, kominist sol, devrimci sosyalist, sosyalist sol, gelecek sol gibi enflasyonu olan siyasi partilerin “çevrecilik sadece bizim temel evrensel kuralımızdır” diye maval atmalarıyla olmuyor bu işler. Zaten hemen hepsi halka inme özürlü, şimdi bir de “balığa inme” durumu çıktı ki, zor zanaat.

Dünyadaki örneklerinin önemli bir kısmında çevreyi savunan sosyal demokrat partiler, sol partiler ya da yeşiller sistem içerisinde kalarak sadece belirli programlar doğrultusunda hareket ediyorlar. Bizde de örnekleri var. Örneğin ana muhalefet partisi CHP, radikal sol bir parti hiç değil, hatta kimlerine göre sol da değil, simgesel olarak sağa göre solda yer almış bir siyasi parti görümünde ve doğa hakkı söylemleri güçlü olmayan bir parti. CHP’nin bu konuda kafası biraz karışık, siyasetinin odak noktası “toprak ana” mı yoksa “insan” mı? olacak biran önce buna karar verse iyi olur. İnsansa, en baştan neoliberal kapitalist dünyaya hoş gelmiş oluyor. Topraksa, siyasetinin adı, dediğim gibi politik ekoloji oluyor ve bu durumda kestiği ağaçlar için üstelik halka sormadan CHP’li Yalova belediye başkanının kulağını çektik bir daha olmayacak gibisinden tatsız sahnelere de şahit olmamıza hacet kalmıyor.

CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, geçenlerde katıldığım bir toplantısında CHP’nin yeni ekonomi modeli; ‘kapitalizmle uyumlu, insana dokunan ve sosyal demokrat bir üretim modeli’ olacak demişti. Üretim modeli kapitalizmle uyumlu olacaksa doğa hakları, yani balık hakları bu işin neresinde acaba?

Herkes bilsin; çevrenin korunmasına ve doğa haklarını savunmaya dayalı siyaset deyince bunu sadece sol gelenekten beslenerek yapamayız, yeterli de olmaz. Çevresel hareketler siyasal kitleleşmenin ötesinde, kuşakları etkileyecek çok önemli sorumluluklara sahiptir. Çünkü siyasetin tek ve önemli nesnesi “hayat”tır. Mesele, bu mesajı güçlü verebilmektedir. İşte o zaman politik çeşitlilikler bir araya gelir ve tek ortak konu yaşam alanları mücadelesi olur.

Solcusu da, sağcısı da, radikali de, dinsizi de, imansızı da bu ülkede toprağından koparılıyor, maden facialarında, sellerde, kuraklıklarda can ve mal kaybına uğruyor, barınma hakkından mahrum ediliyor, yani özü şu: tabiat düşmanı kesimler bir yana, diğerleri öbür yana.

Türkiye’nin ilk sıra dışı çevre eylemcilerinden olan Don Kişot Osman’ın “Yeşilin sağı solu olur mu? olmaz, yeşil yeşildir ve kendi içinde felsefesi vardır” deyişine katılmamak elde mi?

Ezcümle, doğayı savunmak bugün dünyadaki en önemli ideoloji alanlarından biri artık, yani Ege Denizinin balıklarını demek istedim.

Sevgili balık sen çok yaşa emi.

Nuran Talu – kazete.com.tr

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.