Kültür-SanatManşet

Ayhan Baran’a bas basa bir vefa…

0

Türkiye opera tarihinin bas sanatçıları arasında akla ilk gelen ustalardan Ayhan Baran’ı, bu yıl 24 Temmuz’da 85 yaşında kaybettik. Cumhuriyet dönemi bestecilerimizin özgün ve düzenlenmiş Türkçe şan eserlerinin yorumlanmasının yanı sıra, ağırlıklı Almanya’da olmak üzere Avrupa’da sergilediği performanslarla ülkemizi opera alanında üst düzeyde temsil eden bir sanatçı idi Ayhan Baran [1].
“Sedat Gürel Güzin Gürel Bilim ve Sanat Vakfı” [2] ölümünden henüz kısa bir süre geçmiş olmakla birlikte, beş yetenekli opera bas sanatçısını, büyük ustayı hürmetle anabileceğimiz bir konserde bir araya getirdi geçtiğimiz Pazar günü. Bas-baritonlar Burak Bilgili [3] ve Güneş Gürle [4] ile Baslar Zafer Erdaş, Tuncay Kurdoğlu [5], Gökhan Ürben’in [6] yer aldığı konserde, Baran’ın yıllar boyu sahnede seslendirdiği seçkin eserler arasından derlenmiş çok zengin bir repertuar sunuldu. Solistlerimize kusursuzca eşlik eden değerli piyanistler; Fügen Yiğitgil ve Laura Poe [7] idiler.

Program akışına göre solistlerimizin performanslarına geçelim…

10 AyhanBaranAnmaKonseri...

Ayhan Baran anma konserinden

Program Händel’den [8] iki barok dönem eseriyle başladı. Bas Zafer Erdaş konserin ilk temsilini Serse Operası’ndan Serse’nin Aryası “Ombra mai fu” ile gerçekleştirirken, hafif ve dengeli bir yorum ortaya koydu. Ancak açılışın etkisiyle olsa gerek, üst tonlardaki bazı bölümlerde renk bütünlüğünü yeterince koruyamadı.

Aynı bestecinin Scipione Operası’ndan Ottone’nin Aryası “Affanni del Pensier”, Burak Bilgili tarafından seslendirildi. Bilgili, alışkın olduğumuz gür ve kompakt tınısıyla dolgun bir sunum sergiledi. Sanatçı, hareket rejisi de olan komik rollerde mimiklerini harika bir ustalıkla kullanabiliyor. Ama daha ağır eserler söz konusu olduğunda, statik sahne duruşunu tercih edip gergin yüz hatları kullanıyor. Bu gerginlik dozunda biraz aşırıya kaçtığını düşünenlerdenim. Çok sert bir mizansen yarattığı gibi teknik açıdan sakıncaları da var. Kaş çatma vb sert ifadelerle yüz kaslarının çok gerilmesi çene ve boyun bölgesini de yukarı doğru çektiği için, şancının gırtlak bölgesinin sıkışmasına ve yorulmasına yol açıyor. Bilgili, elbette, Metropolitan’da sahne almış dünya çapında bir solist olarak bu yan etkileri giderebilecek yüzlerce önlem alabilir. Nitekim söylediği aryada bunu hiç hissetmedik. Yine de, seyirciler arasında onu izleyip bir şeyler kapmaya gelen genç konservatuar öğrencileri için, gergin yüz kası kullanımı eğitimleri için doğru bir yönlendirme olmayabilir.

Üçüncü sırada çıkan Güneş Gürle, Franz Schubert’in [9] Winterreise dizisinden “Geforne Tränen” eserini icra etti. Birbirinin peşi sıra Schubert yorumlayan iki bas arasındaki en önemli fark Gürle’nin “sert ve soğuk bas karizmasını” yüz kıvrımlarına değil bakışlarına yedirmesi idi. Bahsettiğim öğrenciler için daha iyi bir örnekti. Dik ve etkileyici bir karakter postürü vardı. Almanca’daki hâkimiyeti de dâhil olmak üzere, seyircide “bravo” sesleriyle fark yaratan ilk solist oldu. Gürle, performansına Schubert ile devam ederken bu sefer eser Schwanengesang idi. Kış mevsiminin hırçın devinimlerini harika bir melodik sunumla içinde barındıran “Aufenthalt” parçasını dinlediğimiz Güneş Gürle, bu eserde yorum ve teknik olarak iyiydi. Almanca dilinin en büyük zorluklarından olan sessizlerinin telaffuzunda, şarkının dinamik bölümlerinde bile çok becerikliydi.

Schwanengesang serisi “Der Doppelgänger” ile devam ederken sahnede bir kez daha Burak Bilgili yer aldı. Bu largo eserde forte/mezzoforte bölümlerde tecrübe konuştu. Bilgili’nin ses hacmi ve dayanımı görkemliydi. Ama parçanın piano bölümlerinde kompakt tondan biraz uzaklaştı. Solistin performansı, aynı eserin “Der Atlas” bölümü ile devam etti. Seyircinin kaliteli Schubert icraatlarıyla mest olduğu konserin bu bölümünün son eserinde, hareketli piyano satırları ön plana çıkarken, Bilgili de ustaca bir yorum sundu.

Sahneye Tuncay Kurdoğlu geldiğinde, rota kısa bir süreliğine Johann Carl Gottfried Loewe’ye [10] çevrildi. “Meeresleuchten” isimli eserde bas sanatçı, sahneye nota sehpası getirten ilk solist olarak göze çarptı. Hafif ve sakin bir performansıyla “Acaba parçaya çok fazla hazırlık yapma şansı bulamadı mı?” sorusunu akla getirdi. Sahnede kalan deneyimli operacı, Çaykovski’nin [11] “Don Juan Serenat” aryası ile icrasına devam etti. Özellikle Rus ekolünde, tuttuğunu koparan bir yetkinliğe sahip olduğunu işte bu anda hatırlattı bize şarkıcımız. Uzun boyu ve kudretli cüssesinin ihtişamını gölgede bırakır düzeyde sesiyle doldurdu Süreyya Operası’nı, Kurdoğlu. Yorumu capcanlı ve etki düzeyi başarılıydı.

Dokuzuncu eser Almanca yorumlanmış romantik ezgileriyle ruhu dinlendiren başka bir Çaykovski kompozisyonu olan, “Mein Schutzgeist, mein Engel, mein Lieb” idi. Ürben, sahnesine aynı serideki “Nur Wer die Sehnsucht kennt” ile devam etti. Gökhan Ürben’in bu iki performansında teknik açıdan biraz dar söylediğini düşünüyorum. Kendini daha serbest bırakabilirdi. Sıkışık bir söyleyişi sahneyi doldurmak adına takviye etmek için daha fazla ses hacmi üretmek, şarkıcıyı yorgun düşürebilen bir risk alanı.

Güneş Gürle, Rus ekolüne noktayı Fransız Jacque Ibert’in [12] “Chanson de la mort” parçası ile koydu. Gürle, telaffuz konusundaki hassasiyetinin sadece Almanca için değil Fransızca için de geçerli olduğunu gösterdi izleyenlere. Yorumu hoş, ses rengi derin ve dokunaklıydı. Piano bölümlerdeki başarısı dikkat çekiciydi. Hafif bir söyleyişi, ses renginin pırıltısı ve akustik yeterlilikle bir araya getirmek bir şancının “piano” (hafif söyleme) ustalığının üç sacayağıdır. Gürle, bu üçlüyü oranınca dengeleyen bir hüner sergiledi.

Konserin açılışının yanı sıra ilk yarısındaki kapanışı da üstlenen Erdaş, dik geçişleriyle zorluk derecesi görece yüksek olan Jules Massenet [13] bestesi “Elegie” isimli eseri seslendirdi. Fransızca parçada genel olarak başarılı olan sanatçı, forte bölümleri daha belirginleştirebilir, parça içindeki enerji değişimlerini daha iyi vurgulayabilirdi.

12

Gecenin ikinci yarısı çağdaş Türk bestecileriyle açıldı. İlk sırayı alan Gökhan Ürben, Adnan Saygun [14] “Bozlak”ı ile açılışı yaptı. Yurdun toprağına ayağı basınca her Anadolu evladına bir coşku peyda olur ya… Ürben de işte bu duyguyu çok iyi kullandı. Bozlak, bir önceki sunumuna göre çok daha dolu, derin ve hacimliydi. Keyif verdi.

Saygun dinletileri, Zafer Erdaş’ın Mavilim’i ile devam etti. Türkü formunun her Türkiyeliye hoş gelen o havasını koruyarak parlak bir renk kullandı. Öte yandan, türkülerin tekrar eden ezgileri arasında yorumsal farklar kullanmayarak, halk müziğindeki geleneğe bağlı kalmayı tercih etti. Bu, eserin yorumunu, klasik müzik normlarından kısmen ayırıp, iyi bir şan tekniği ile işlenmiş ama biraz yeknesak tada sahip folklorik bir biçime yaklaştırdı. İyi icra edilmiş pianissimo finaliyse seyirciden heyecan dolu bir tepki aldı.

Saygun’dan devam eden dizide, sıra “Köroğlu” yorumlayan Bilgili’ye geldiğinde, salona usta bas-baritonun çökerttiği ezgisel kasvet hâkimdi. Şarkı amacına ulaşmıştı…

Devlet Sanatçısı unvanı da almış Ayhan Baran’ın küçük kardeşi İlhan Baran [15] bir besteciydi ve Türk bestecilerden son eser gecenin saygıyla anılan isminin kardeşinden geldi. Darbe dönemlerinin klasiği “Kolbaşı” eserini yorumlayan Tuncay Kurdoğlu, yorumunda gereken heybeti gösterdi. Yine de, bu ve benzeri “Anadolu-epik” eserlerin sonunda sıkça denk gelinen “hey!” ünlemlerinin hep ünlem sesiyle müzik dışında söylenmesi özellikle birbirinin peşi sıra temsil edildiğinde tekdüze bir his yaratıyor. Tek şarkıda olsa iyi de…

Bu harika repertuarın son çeyreğine girdiğimizde artık izleyici biraz da kombinler görmeyi istemiş olmalıydı. İhtiyaç hemen giderilerek, Donizetti’nin Don Pasquale Operası’ndan “Cheti, cheti, immantinente!” parçasında karşılığını buldu. (Gaetano Donizetti [16] demişken, yani Osmanlı paşası olmayan Donizetti’den bahsederken, kendime pay çıkartıp geçmiş bir yazıma link vermeyi ihmal etmeyeceğim. Ve, evet, bu teknik olarak bir şımarıklık!) Güneş Gürle, “Don Pasquale” ve Burak Bilgili “Dr. Maletesta” rollerini yorumladılar. Bilgili, bünyesine karşı küçülen sempatik jestleri ve huysuz efendi rolü ile Güneş, Süreyya Operası’na renk kattılar. Parçanın gerektirdiği artikülasyon virtüozitesini iki usta sanatçı harikulade şekilde yorumladılar. Seyircinin tepkisi solistler için ruh okşayıcı düzeydeydi.

Verdi’siz [17] opera mı olur? Olmaz, elbette! Attila Operası’ndan Attila’nın Aryası “Mentre gonfiarsi l’anima” Zafer Erdaş’tan geldi. Makbul bir yorum, dolu ve parlak tınılı güzel bir finalle gecedeki en başarılı performansına ulaştı, Erdaş.

Gökhan Ürben bu sefer Verdi ile çıktı karşımıza. Simon Boccanegra Operası’ndan Fiesco’nun Aryası “A te l’estremo addio, palagio altero” ile… Belki de “o iyi günlerden” biri değildi Ürben için… Özellikle üst tonlarda arzu ettiği rengi bulamayan ancak o esnada arayan bir şarkıcı hissi verdi.

Kurdoğlu’nun kuzey eserlerindeki başarısını vurgulamıştık. Dümenimiz tekrar Pyotr İlyiç Çaykovski’ye döndüğünde Eugene Onegin Operası’ndan Prens Gremin’in Aryası “Lyubvi fse vozrasti pokorni” parçasının teslim edilmiş adresi olan Tuncay Kurdoğlu’nu karşımızda bulduk. Rusça telaffuzda becerilerini yine gösterdi. Dengeli yorumu güzeldi.

Verdi Rigoletto Operası’na geçtiğimizde bizi Zafer Erdaş (Rigoletto) ve Gökhan Ürben (Sparafucile) düeti bekliyordu. Bas Erdaş kendi girişinde adeta bir tenor gibi parlak bir tını yakaladı. Ürben’in yorum ve akustik etkisiyse yeterliydi.

Türkiye’nin bu seçkin bas sesleri gecenin finaline iyi hazırlanmışlardı belli ki… Sırada Mozart’ın [18] Don Giovanni Operası’ndan “Don Giovanni, a cenar teco m’invitasti, e son venuto” vardı. Güneş Gürle (Don Giovanni), Burak Bilgili (Leporello) ve Tuncay Kurdoğlu (Commandatorea) sahnedeydi. Bilgili bir kez daha oyunculuk seviyesinin ne denli kuvvetli olabileceğini gösterdi. Gürle ve Bilgili’nin estetik düeti, yan kapıdan yaklaşan Commandatorea Kurdoğlu’nun gür heybetiyle giderek daha ağır ve dramatik bir havaya büründü. Kurdoğlu konserdeki performansları arasında en başarılı yorumu sergilerken karaktere uyum becerisi ile de göz doldurdu.

Ve final… Açılışı yapan bas Zafer Erdaş, kapanışı da Gioacchino Rossini’nin [19] “Seville Berberi” operasından seçilen bölümde, kendisi dışındaki dört basın oluşturduğu koro tarafından itilip kakılırken sessiz kalsa da, yüksek ve uzun müthiş bir finalle geceyi yüksek puanla kapadı. Dört bası koro halinde aynı anda dinlemek ise müthiş bir keyif yaşattı izleyenlere…
Rahmetli büyük usta Ayhan Baran’ı ise Verdi’nin Don Carlos operasında Philips karakterinin “Ella giammai m’amò” aryasında izledik. Üstat, sahnesi gereği makam koltuğunda iki büklüm oturmakta olduğu için şarkı söylemeye pek de uyumlu olmayan bir beden durumunda iken bile, teknik hiçbir zorluğa girmiş görünmeksizin harika bir volüm ve açıklıkla eseri tamamlıyordu. Bu büyük opera sanatçımızı bir kez daha sevgi ve hürmetle analım…

Baslarımız arasından sadece birini seçmem gerekirse Güneş Gürle olurdu. Sahneye hâkimiyet, duruş, şan tekniği, yorum, farklı dillerin telaffuz nüanslarına hâkimiyet, eh biraz da, endamdan avantajlı olarak, toplam puanı benim için en yüksek olan sanatçımızdı bu özel gecede. Tuncay Kurdoğlu’nu, Rusça icra ettiği eserlerin olduğu konser programlarında yakalarsanız kaçırmayın, derim. Özellikle genç operacı arkadaşların Bilgili’nin “komik” karakterleri sahnelemekte becerisinden öğrenebileceklerinin çok olduğunu düşünürüm. Erdaş’ı zaman zaman kullandığı keyif veren parlak tınısıyla aklımda tutarken, birçok eleştirmenin beğendiği performanslar sergilemiş olan Gökhan Ürben’i değerlendirmek için biraz daha fazla dinlemeyi bekleyeceğim.

13 Ayhan Baran

Ayhan Baran

Son sözü “Sedat Gürel Güzin Gürel Bilim ve Sanat Vakfı” için ayırmak istiyorum. Böyle bir zengin prodüksiyon her zaman nasip olmuyor sanatseverler için. Bu nedenle kendilerini canı gönülden tebrik ediyorum. Öte yandan, temsil esnasında program [20] edinememiş olmamız nedeniyle biraz üzülmüştük. Ancak kendileriyle temsil sonrasında yazıştığımda hem bana bir elektronik kopya paylaşma nezaketini gösterdiler hem de durumu izah ederek, basımevleri ile ilgili engellenemeyen bir talihsizliğin söz konusu olduğunu aktardılar. Bu vesileyle bu durumu da açıklığa kavuşturmuş olarak huzurlarınızdan ayrılayım.

Sanatla ve barışla kalın…

[1] Ayhan Baran: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ayhan_Baran
[2] Sedat Gürel Güzin Gürel Bilim ve Sanat Vakfı : http://sggurelvakfi.org/vakif_bilgi.html
[3] Burak Bilgili: http://en.wikipedia.org/wiki/Burak_Bilgili
[4] Güneş Gürle: http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F_G%C3%BCrle
[5] Tuncay Kurdoğlu: http://www.dobgm.gov.tr/opera2013/wsan2013.aspx?SicilNo=401
[6] Gökhan Ürben: https://secure.dobgm.gov.tr/opera2013/wsan2013.aspx?SicilNo=1237
[7] Laura Poe: http://www.laura-poe.com/home/bio.html
[8] Händel: http://tr.wikipedia.org/wiki/George_Frideric_Handel
[9] Franz Schubert: http://tr.wikipedia.org/wiki/Franz_Schubert
[10] Loewe: http://en.wikipedia.org/wiki/Carl_Loewe
[11] Çaykovski: http://tr.wikipedia.org/wiki/Pyotr_%C4%B0lyi%C3%A7_%C3%87aykovski
[12] Ibert: http://en.wikipedia.org/wiki/Jacques_Ibert
[13] Massenet: http://tr.wikipedia.org/wiki/Jules_Massenet
[14] Saygun: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Adnan_Saygun
[15] İlhan Baran: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lhan_Baran
[16] Gaetano Donizetti: http://yesilgazete.org/blog/2014/02/22/ask-iksiri-komik-bir-operadan-bugune-minik-dokundurmalar-kiziltan-yuceil/
[17] Verdi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Giuseppe_Verdi
[18] Mozart: http://tr.wikipedia.org/wiki/Wolfgang_Amadeus_Mozart
[19] Rossini: http://tr.wikipedia.org/wiki/Gioacchino_Rossini
[20] Program: AyhanBaranAnmaKonseri.pdf

 

Manzum S.

You may also like

Comments

Comments are closed.