Dış Köşe

Kaybetmek… – Sezin Öney

0

Bazen insanın elinden bazı şeyler kayıp gider…

Kum tanelerinin avuçtan dökülmesi gibi…

Camın elden düşüvermesi gibi…

Hayatın parmaklar arasında akıp gitmesi gibi…

Kayıp giden kum tanelerini bir daha eksiksiz avucun içine toparlayamazsınız…

Yere vurup dağılan cam kırıkları bir daha asla eskisi gibi birleşmez…

Hayatın akıp giden anları bir daha asla geri gelmez…

Kaybetmek…

Olmuş olan..

Olan…

Ve gelecek olan…

Kaybetmek hepsini değiştiren kırılma ânıdır.

Savaşın da sadece kaybedenleri olur.

Türkiye sınırından çıplak gözle bir savaşı seyrediyoruz.

Dumanlar, patlamalar ve IŞİD; yakın zamana kadar Türkiye’nin büyük çoğunluğu için adı duyulmadık bilinmeyen diyarlar olan Kobanê ve Suruç’u, herkese acı biçimde öğretti.

Bazı şeyler için geç kalınca, ipin ucu kaçmış olur; bir daha da yakalanamaz…

Suruç’tan savaşını izlediğimiz Kobanê’yi daha önce tanıyacaktık. Orada ne olup bittiğini, nasıl bir yer olduğunu daha önce öğrenip bilecektik…

Şimdi Rojava, Kürtler için nasıl bir anlam ifade eder oldu Suriye’deki savaşın etkileri sonucu; bunu Türkiye kamuoyu anlamaya başlasa ne yazar, ne anlamı var?

Güven kaybedildi, kalpler kaybedildi; başka bir noktadayız artık.

Kobanê Savaşı…

Bu savaşın çıkmasına ve bu noktaya gelmesine resmen seyirci kaldıktan sonra Türkiye, Meclis’ten serseri mayın gibi, herkesi ve her şeyi hedef alabilecek bir tezkere geçiyor…

Bu tezkere de, bir kırılma noktası…

Bugünlerde, aklıma 2010’da ABD’nin Irak Savaşı ile ilgili yazdıklarım geldi…

“Kırılmış çeneme bir yumruk yiyince, duyduğum acı beni neredeyse kör etti… Dişlerim arasından kanlar akıyordu; ikimiz de çığlık çığlığa bağırıyorduk. Ölümcül bir rekabete kilitlenmiş iki hayvan gibiydik.”

ABD Ordusu’ndan Kıdemli Başçavuş David Bellavia, Irak’ın Felluce kentinde 2004’te savaşırken yaşadıklarını, 2007’de yayımlanan House to House (Evden Eve) kitabında böyle anlatıyor. Bellavia’nın, bir El Kaide militanıyla bir zamanlar birilerinin evi olan metruk yapı içinde, yumruk yumruğa, diş dişe mücadelelerini anlatan satırlarda, savaşın, “kahramanlık güzellemelerinde” anlatılmayan gerçek yüzüne tanık olunuyor.

Generallerden erlere, her seviyeden asker, Askerî Adaletin Düzen Yönetmeliği’nin getirdiği kısıtlamalara ve bu yönetmelik uyarınca yargılanma tehdidi altında olmalarına rağmen, savaşa dair bireysel düşüncelerini, başlarından geçenleri anlattı.

Bu kitapların çoğu da, “vatanseverlik destanları” sayılmazdı. Örneğin, Irak Ulusal Muhafızları’nın bir birliğine komuta eden Paul Rieckhoff, Chasing Ghosts (Hayaletleri Kovalamak) kitabında, “Görev başındayken bazen kendimi Nazi Almanyası’daki paramiliter sokak güçleri gibi hissediyordum” diyordu. Rieckhoff, kitabında ayrıntılı olarak anlattığı, 2003’te birliğiyle gerçekleştirdiği ev baskınları için “Bu baskınlar korkunçtu. Eğer bu işten hoşlanan biri varsa, bilin ki, hasta ruhludur” yorumunu yapıyordu.

Musul’da Arapça bildiği için sorgulama odalarına giren Kayla Williams ise, Love my Rifle More than You: Young and Female in the US Army (Silahımı Senden Fazla Seviyorum: ABD Ordusu’nda Genç ve Kadın Olmak) kitabında, tanık olduğu ölümcül işkenceleri ayrıntılı olarak yazdı.

ABD’de, Irak Savaşı’na ilişkin, savaşın vahşi yüzünü aktaran haberlerin basında yer alması, hatta Amerikan askerlerini yaralı veya ölüm döşeğinde gösteren resimlerin basılması bile, büyük tepki çekiyordu. New York Times’ın, 2007’de, Damien Cave’in “Asker Vuruldu: Bir Kurşun Herşeyi Değiştirdiğinde” adlı, dakika dakika Bağdat’ın merkezinde yaşanan bir çatışmayı anlattığı haberinde, bu çatışmada vurulan Kıdemli Başçavuş Hector Leija’yı can çekişirken gösteren bir fotoğrafını kullanması, ABD Ordusu’nun büyük tepkisine yol açmıştı.

Kazanma hırsı gibi kaybettiren bir şey yoktur şu hayatta; onur, gurur, ahlak ve insanlığı kaybedenin de, zaten bir şeyi kalmamış demektir.

Türkiye’nin “tampon bölge” idefiksi ile Suriye’ye yönelik gerçekleştireceği bir kara harekâtı, artık sıklıkla dillendiriliyor Ankara’da…

Kara harekâtının bahanesi, Süleyman Şah Türbesi’ndeki Türk askerleri, Kobanê veya IŞİD’e karşı “mücadele” olabilir. Ancak gerçek sebep, Türkiye’deki liderliğin, “kumarbaz psikolojisi”. Suriye’de kaybettikçe daha çok yatıran ve gözünü “kazanma hırsı bürümüş” bir ruh hâli hâkim Ankara’ya…

Ve bazen de, elden bazı şeyler kayıp gider ve bir daha gelmez…

Türkiye de, “kendini” kaybediyor.

Sezin Öney – Taraf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.