ManşetRöportaj

Aytaç Timur: “Amerika’dan muzun, Kenya’dan elmanın geldiği bir dünyada yaşıyoruz.”

0

Yeryüzü Derneği 2009 yılından bu yana ekolojik farkındalığı arttıran projeleri hayata geçiriyor. Gönüllülük ve armağan ekonomisi esaslı bu projelerle kendilerini ve topluluğu dönüştürmeye devam ediyorlar. Yeryüzü Derneği Yönetim Kurulu üyesi Aytaç Tolga Timur ile başta derneğin projelerinden topluluk destekli tarım, kent bahçeleri, Yeryüzü Ekoköyü olmak üzere gıda güvenliği, kentsel dönüşüm gibi hayatımızı etkileyen diğer konular üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Aytaç Timur

Aytaç Tolga Timur. Fotoğraf: Zeliha Yıldırım

Topluluk destekli tarım projesi nedir?

Topluluk destekli tarımdaki “topluluk” ekolojik duyarlılığı olan bir topluluktur. Bu proje sadece sağlıklı beslenme ihtiyacını karşılamaya yönelik değildir.

Bir şeyi gidip marketten almak kadar kolay bir şey yok. Marketler insanları şımartıyor. Oysa doğanın bir ritmi var. Doğanın ritmini öğrenip o ürünü  alabilmek için hasat zamanını beklemelisiniz. Bu yabancılaşmayı engelleyen bir şey. Ceviz ne zaman alınır,  öğreniyorsun. Eğer böyle bir topluluğun üyesi değilseniz, bence Gezi direnişi bunu insanlara çok iyi öğretti, reklam panoları, televizyonlar, radyo spotları, gazete reklamları zihinlerinizi çalar. Yaptıkları çok güzel reklamlar ile gazlı içeceklerin insanı serinlettiğine, cips yenmeden maç seyredilemeyeceğine, marketlerde gördüğümüz yoğurdun yüzyıllardır Türklerin Orta Asya’dan beri yapıp getirdiği yoğurt olduğuna inandırıyorlar. Bunların hepsi yalan. Bunların hepsinin yalan olduğunu bilmek için bence bir toplulukta sürekli zihnimizi diri tutmamız gerekiyor.  Bu yüzden aylık ürün dağıtımları bizim için aynı zamanda birer forum. Böyle bir araya gelmezsek market kolaycılığı ve reklamların inandırıcılığı ile aslında hiç de istemediğimiz bir dünyanın birer taşıyıcı kolonu oluruz.

Sizin topluluk destekli tarım projeniz ne zamandır devam ediyor? Uygulamasını nasıl gerçekleştiriyorsunuz?

Aralık ayında iki yıl dolacak. Topluluk destekli tarımda arada kesinlikle tedarikçi yok. Üreticiye köylü, alana da türetici diyoruz. Türetici kavramı Slow Food kurucusunun kazandırdığı bir kavram. Neyi türetiyor? Topluluk destekli tarım ile ürün üretecek yeni üreticileri türetiyor. Burada türetici ile üreticinin tanışıklığı söz konusu. Projemizdeki 26 üreticinin hepsini tanıyoruz. Türeticilerimizin de onları tanıması için iki yol izliyoruz. Birincisi dağıtım zamanlarında mümkünse üreticileri çağırıyoruz ya da internet üzerinden  bağlantı kuruyoruz ve ürünleri ile ilgili bilgi aktarımında bulunmalarını sağlıyoruz. İkincisi türeticilerimizin, seyahat mevsimlerinde güzergahları üzerindeki üreticilere uğramalarını, bir çaylarını içmelerini, çiftlikleri gezmelerini teşvik ediyoruz.

Topluluk destekli tarımda kriterleriniz nelerdir?

Topluluk destekli tarımda dünya çapında en önemli kriter yakınlık. Orta Amerika’dan muzun, Kenya’dan elmanın, Pasifik’ten pirincin, Kanada’dan buğdayın geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bunun gezegene maliyeti, ne bu endüstriyel ürünleri üreten üreticinin, ne tedarikçinin, ne gemi sahibinin, ne ithalatçının umurunda. Ancak türetici bunları almayarak bu pazarı yok edebilir. Topluluk destekli tarımda yakınlık kriteri bu anlamda önemli. Yataylık diğer bir önemli kriter. Topluluk destekli tarımda profesyonel çalışan yok. Dönüşümlü gönüllülük uyguluyoruz. Bu nedenle artı bir çalışan maliyeti olmuyor. İlişkilerimiz dikey değil yatay. Kimse kimseye üstünlük kurmuyor. Ne eskiliğinden, ne yaşından, ne cinsiyetinden, ne milliyetinden dolayı. Ayrıca küçük kalmayı önemsiyoruz. Büyüdükçe bölünüp küçük topluluklar oluşturmak istiyoruz. Tabi bir de şeffaflık gerekli. Bütün türeticiler için üreticinin bilgisi, fiyatlar, sistemin kendisi açık. Sistemde mümkün olduğunca ambalaj da kullanılmıyor. Ürünleri almaya gelenler kendi torbaları, kapları ile geliyorlar.

Organik tarım nedir? Topluluk destekli tarımda ürünler nasıl yetiştiriliyor?

Organik tarımın dünya literatüründe üç tane adı var, genellikle organik kullanılıyor. Fransızlar biyolojik, Almanlar ekolojik diyor. Organik tarım sertifikalı tarım demektir. Yani denetim yapan bir kuruluş topraktan, bitkiden, üründen numune alıp laboratuar analizine gönderir ve temiz çıktığında sertifika verir. Sertifikası olmayan organik tarım yanlış ve aynı zamanda yasalarımıza göre suçtur.

Topluluk destekli tarımda sertifika zorunluluğu yok. Sertifikalı olabilir, ama sertifika zorunluluğu yok. Bizim tüketim birliğindeki köylülerimizin kimisinin sertifikası var, kimisinin yok. Bizim onlardan istediğimiz ürünlerini ilaçsız, hormonsuz, suni gübresiz üretmeleri. Karşılığında da ise onlara değerinde ödeme yapmayı, hatta ekim dikim aylarında erken ödeme yapmayı taahhüt ediyoruz.

Topluluk destekli tarım nasıl yaygınlaşabilir?

Farkındalık önemli. Şişedeki suyu almak ne kadar masum? Çamaşır deterjanı yerine, tuvalet kağıdı yerine ne kullanabiliriz? İnsanlar ancak bunlara kafa yordukça kendi topluluk destekli tarımını kurabilirler. Bunun için iki kişi yeterli. Biz her zaman bildiklerimizi arzulayanlar ile paylaşmaya açığız. Ancak gözlemlerim topluluk kuramayanların kısa süre sonra market kolaycılığına zihinlerini kaptırdığı yönünde. Önce topluluk olmak önemli. Biz el yordamıyla, deneyimleri okuyarak kendi kafamıza göre bir topluluk kurduk. Bunu paylaşanlarda aramıza katıldı. Ancak bu her yere uymayabilir. Hayat belirsizliklerle, karmaşayla ve farklılıklarla dolu. İstanbul’un başka bir ilçesinde insanlar farklı kriterlerle belki daha yaratıcı daha zeki bir topluluk kurabilir. Burada deneyim ve bir araya gelenlerin zihniyetidir asıl önemli olan.

Gıda ürünlerinin ucuz olması kimin yararınadır?

Özellikle 1945 sonrası yeşil devrim dedikleri dönemde gübrelerin yaygın kullnımı ile birlikte üretimin arttığı, endüstrileştiği, bu yüzden köylü nüfusunun küçülmesi gerektiği, daha az insanla ve şirketlerle bu işin yapılması gerektiğine dair bir görüş egemen oldu. Hala da egemen. Bu yönlü bir dönüşüm ile de İstanbul’un taşı toprağı altındır dendi. Köylüler işçileştirildi. 1945’den bugüne 60 yıl geçti. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘nün verilerine göre bugün tüketilen ürünlerin %70’ini hala köylüler üretiyor. 70 yılda demek ki bu proje çöpe gitti. Sadece 8-10 tane ürün endüstrileştirildi. Şirketler tarım sektörüne girerler ve kâr etmedikleri zaman çıkarlar. Ama köylülerin yaşam şeklidir tarım. Ürettiklerini aynı zamanda yerler. Hayvanlarıyla birlikte yaşarlar. Bu nedenle Birleşmiş Milletler bu yılı küçük çiftçiler yılı ilan etti. Avrupa küçük köylünün kıymetini anladı. Özellikle genç çiftçisini sürekli sübvansiyon ediyor. Bizim köylerimizde 60 yaşın altında tek tük insan var. Şirketler kârlı olmayan ürünlerden çekildiği zaman kim üretecek bu ürünleri? O nedenle küçük köylüyü desteklemek çok önemli.

Burada asıl önemli olan gıda ürünü satıldığı zaman üretenin cebine yüzde kaçının girdiğidir. Bunu ne kadar arttırabiliriz? Bunu arttırmanın yolları nelerdir? Aradaki tedarikçileri ne kadar kaldırabiliriz? Tedarikçileri kaldırdıkça fiyat aynı kaldığı halde üretici bunun %90’ını %100’ünü alabilir mi? Bu soruları çok önemsiyorum. Şu an %30’unu alıyor. Yani daha net söyleyeyim; 1 TL’lik domatesin 30 kuruşu üreticiye, 70 kuruşu aradakilerin cebine gidiyor. Tarlada karpuzun  kilosu 10-15 kuruşa satılıyor. Bunu çiftçi 1 TL’ye sattığı zaman bambaşka bir dünya oluşur.

kent_bahcKent bahçeleri projenizden bahsedebilir misiniz?

Dört yıldır düzenli olarak Mart-Ağustos ayları arasında bu projeyi gerçekleştiriyoruz. Birinci yıl 168 bahçe ile başlamıştık. Şu an 1000 tane bahçe var. Sadece İstanbul’da uyguluyoruz.

İstanbul’un her yerinden metrekaresinden bağımsız olarak bahçesi olanlar bize başvuruyor. Tamamen armağan ekonomisi ile dönen bir proje. Her başvuranla Nisan, Mayıs aylarında bir buluşma gerçekleştiriyoruz, tanışıyoruz. Ekim-dikim bilmeyenlere yarım gün kadar eğitim veriyoruz. İlk yıllarda tanıdığımız organik çiftliklerden artan fideleri ve tohumları alıp bedelsiz olarak dağıttık. Daha sonra kent bahçecilerine tohum almayı öğrettik. Böylece her geçen gün daha çok fideyi bir önceki yıl kent bahçelerinin ürettiği fidelerden vermeye başladık. Şirketleşmiş herhangi bir STK’nın büyük bütçelerle yapacağı bir projeyi armağan ekonomisi ile sıfır bütçe ile yapıyoruz . Şirketleşmiş bir STK olmamaya özen gösteriyoruz.

Kent bahçeleri kentsel dönüşüme bir çözüm olabilir mi?

İnsani ölçekte kentsel dönüşüm önemli bir şey. Bir mahallede taşları yerinden çok oynatmayarak, kentsel dönüşüme rant gözüyle bakmayarak tabii ki kent bahçeleri bu projelere dahil edilebilir. Nitekim böyle bir deneyimi Yeldeğirmeni Mahallesi’nde Kadıköy Belediyesi’nin ve ÇEKÜL’ün projesine destek olarak deneyimledik. Yeldeğirmeni’nde apartmanların arkasındaki alanları kent bahçesine dönüştürmek için fide verdik. Bu proje tamamlanmak üzere. Belediyelerin böyle projelerine her zaman destek oluyoruz.

Gıda güvenliği nedir? Kent bahçelerinin gıda güvenliğinde yeri nedir?

Gıda güvenliğini marketler “hijyen” adı altında, “iyi tarım” adı altında pazarlıyorlar. “İyi tarım” uygulaması ilacın saat kaçta atılacağının bilinmesidir. Hijyen nedir? Yediğin elmanın üstünde bakteri olmaması mıdır? Biz insanlara ekşi maya yapmayı öğretirken 42 tane bakterinin mayalanmayı gerçekleştirdiğini söylediğimizde gözleri faltaşı gibi açılıyor. Bunun sorumlusu marketlerin hijyen propagandası mıdır? El değmeden salatalık mı toplanır?

Avrupa’da sebze meyvede raf ömrü vardır. Bunu buraya da getirmek istiyorlar. Bizim insanımız patlıcana domatese yabancı değil ki. Gözüyle onun yenilip yenilmeyeceğini anlar. Gıda güvenliğinde temel mesele kentlinin tarıma yabancılaşmamasıdır. Bu nedenle biz okullara gidiyoruz ve onlara domatesin ağaçta yetişmediğini, beraber domates dikerek anlatıyoruz. Onlara solucanın aslında ne kadar faydalı bir canlı olduğunu , arılar dünyadan kaybolursa medeniyetin kaybolacağını göstererek anlatıyoruz. Bu nedenle kent bahçeciliği çok önemlidir. Bir kent bahçecisi bahçesini yaptıktan sonra bir tane biberin bile ne kadar önemli olduğunu ve zayi edilmemesi gerektiğini anlar. Öteki türlü ayağı yere basmayan, beton bir apartmandan çıkıp metal bir arabaya binip beton bir okula ya da işyerine giden, yeryüzü ile ilişkisi kesilmiş insan bunu anlayamaz. Marketlerin hijyen diye ürettikleri dünyaya hapsolurlar.

burcu_ev

Burcu Evi’nde sıva yapan gönüllüler. Fotoğraf: Yeryüzü Derneği

“Yeryüzü Ekoköyü” nde nasıl bir yaşam olduğundan ve ekolojik mimari projeniz Burcu Evi’nin yapım sürecinden bahseder misiniz? Şu an ne aşamada?

Sakarya’nın Pamukova ilçesine bağlı bir köyde, havası, tabiatı çok güzel bir arazide köyümüz. Bu güzel alana bir de ekolojik mimari eklendiği zaman yaşaması, çalışması, orada bulunması çok keyifli hale geliyor. Sözünü ettiğim topluluk orada billurlaşıyor. Misafirlerimizden oraya endüstriyel bir ürün getirmemelerini, şehirde öğrendikleri yapay ilişkileri şehirde bırakmalarını istiyoruz. Gönlümüzden geçen bu. Kimi zaman Permakültür öğretilerini, kimi zaman Fukuoka öğretilerini, kimi zaman doğal tarımı, kimi zaman da Anadolu bilgeliğini kullanıyoruz. Su hasadını çok önemsiyoruz. Yeraltı suyu kullanmıyoruz. Elektrik ve su şebekesiyle bağlantımız yok. Güneş panellerimize ek olarak önümüzdeki günlerde kendi rüzgar tribünümüzü geri dönüşümlü malzemelerden yapabilmek için bir atölye çalışmamız olacak. Bunların yanı sıra en son köyde Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi’nden gelen üç uzman ile beraber köyün etrafındaki flora tarandı. Bütün bitkiler tek tek fotoğraflandı. Uzmanlar neye yaradıklarını anlattılar. Onları arşivliyoruz. Önümüzdeki günlerde bölgedeki kuşları gözlemleyeceğiz. Bu iş için kuş gözlemcilerinden yardım isteyeceğiz.

Geçtiğimiz Ağustos ayında başladığımız Burcu Evi’nin yapımını imece usulü gerçekleştiriyoruz. Evin yapımına başlamadan önce açık çağrı yaptık. Kerpiçten, samandan yapılacak evimize yardıma gelirseniz ömür boyu istediğiniz zaman gelip konaklama hakkınız olur dedik. 62 kişi bu çağrıya olumlu yanıt verdi ve Burcu Evi’nin yapım atölyesine katıldı. Süreç tamamen yatay işledi. Mimarın projesi de atölye sırasında eleştirildi ve değiştirildi. Katılımcıların gönlünden geçen her şey orada deneyimlendi. Katılım bedeli ödemediler. Ancak bir ekolojik yapının yapılmasında müthiş bir deneyim edindiler. Yapım devam ediyor. Bayramda artık bütün sıva işini bitirmeyi planlıyoruz. Ekim sonuna kadar da evin yaşamaya hazır hale gelmesini umuyoruz.

Tarımsal bir faaliyet var mı?

İki yıldır diktiğimiz 41 tane meyve ağacı var. Bu yaz asma diktik. Arazimiz iki parçalı. Bir parçasının tamamında meyve ağaçları var. Bir buğday deneyimimiz, bir nohut deneyimimiz oldu bunlar ticari değil, tamamen ekoköyün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik planlamayla yapılıyor. Önümüzdeki sonbaharda arazinin azot miktarını arttırmak için fiğ ve yulaf ekmeyi planlıyoruz.

Derneğin konuştuğumuz etkinliklerini ve konuşamadığımız ekolojik pazar, takas şenliği, atölye çalışmaları gibi diğer etkinliklerini internet sitesinden, Facebook sayfasında takip edebilirsiniz.

Röportaj: Zeliha Yıldırım – Yeşil Gazete

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.