Dış Köşe

Yırca Köyü’nün hikayesi – Rainbow Warrior’dan Rosso

0

Dün olağanüstü bir gündü, kaptan Pete Willcox da dahil birkaç kişi, İzmir’den arabayla iki saat uzaklıktaki Soma’nın Yırca Köyüne gittik.

Merak ediyorum Soma ismi size bir şeyler hatırlattı mı? Türkiye’de insanların yeraltında maden için tüneller kazdığı yer mi? Aynı insanların 301 tanesinin (resmi sayı) geçen Mayıs ayında, ülke boyunca polis tarafından aşırı güç kullanılarak bastırılan protestolara neden olan sanayi tarihindeki en ağır “kaza”larından biri sonucu hayatını kaybettiği yer?

7 Rosso Yırca ziyareti...

Fakat kömürün sebep olduğu trajedi, sadece yer altından çıkarılmasından doğan temel risklerle sınırlı kalmıyor; bir de bunun enerji üretimi için kullanımı var. Zeytinlik ve üzüm bağlarıyla dolu, gül tomurcuklarıyla incirlerin bir arada olgunlaştığı bu kırsal alanda iki devasa yerleşkede, iki korkunç enerji santrali çoktan inşa edildi. Bu santraller kömür kullanımının birden çok karanlık yüzü olduğunu gösteriyor: Santraller betondan yapılmış canavarca binalarıyla, yüz metreden yüksek bacalarıyla, buhar püskürten soğutma kuleleriyle, bozuk bir zihin tarafından tasarlanmışçasına her yere giden taşıma bantlarıyla manzarayı sarıyor, kirletiyor, bozuyor. Zehir partikülleri ve ağır metalle yüklü duman ve küllerle çevreye zarar veriyor: küller farklı bir açık alanda biriktiriliyor, garip renklerden oluşan bir kabusun içinde, dayanılmayacak kokuların ve genzi tıkayan partiküllerin kendisini çevreleyen karayı ve onun kat kat altındaki suyu kolayca zehirlemek üzere rüzgarla ya da suyla taşındığı, “Mordor Vadisi”nin gerçeğe dönüştüğü yerde. Sonuncusu ve en kötüsü olarak da bu santraller yüzünden yerel halka, topraklarını kamulaştırılarak, mülklerinden çıkartılarak ve yerel ekonomiyi bir kereliğine mahsus gülünç bir “tazminat parası” verip ortadan kaldırarak zarar veriliyor.

İşte Yırca’da şu an bunlar oluyor; üçüncü bir termik santral planı yapıldı, topraklara el konuldu, dozerler 500 hektarlık başka bir alanı zeytinlikten bomboş bir düzlüğe dönüştürmeleri için gönderildi. Fakat dikkate değer bir durum daha var; bölgesel otoritelerin ve ekonomik güçlerin hiç beklemediği bir şey oldu, bu küçük köydeki yerel halk bu sefer “Hayır!” demeye karar verdi. Bu “ilerleme” ve “gelişme”! artık yetmişti; yeterince zehirlenmiş, betonlaşmış, hastalanmışlardı… Evet, biliyorum; bu hikaye Asterix’le Obelix’in Roma’nın ezici gücüne karşı direnişini andırıyor, fakat bu sefer ne sihirli iksir var, ne de doğaüstü güçler; sadece çoğu yaşlı insanlardan oluşan, yüzlerinde tarlalarda ve kömür madenlerinde çalışarak geçirdikleri zamanın izleri görülen ve dozer gibi büyük tehlikelerle karşılaşmaya korkan bir grup köylü ve çiftçi var. Güvenlik güçleri, kendi hükümetleri. Artık anlam ifade etmeyen bir yıkımdan zeytinliklerini kurtarmak adına büyük bir mücadeleye girmek zorunda oldukları için kafaları karışıktı. Fakat başardılar, sert ve huzurlu yüzleriyle, parlayan gözleriyle bu küçük ve korkmuş insanlar, iki gece önce topraklarına karanlıkta hırsız gibi giren, zeytin ağaçlarını söken (bunun yasadışı olduğunu da ayrıca belirtelim) dozerleri, bedenlerini siper ederek durdurmayı başardılar ve geri gitmeye zorladılar. Yetkililer de bunun üstüne şöyle bir söz verdiler; “Yarın gece tekrar geleceğiz ve bu sefer durduramayacaksınız.”

8 Rosso Yırca ziyaretiKaptanımız Pete Willcox dahil birkaç kişi Yırca’ya gidip köylülere desteğimizi göstermenin, mücadelelerinde yalnız olmadıklarını anlatmanın, geçmişten dünya genelinde benzer durumlarda kazanılmış bazı cesaret verici zafer örnekleri vermenin ve birlikte zeytin, ev yapımı ekmek, peynir ve zeytin yağından oluşan sade fakat lezzetli bir yemek yemenin gururunu yaşadık.

Yalan yok, her şeyin yenilgiyle sonuçlanabileceğinin farkındalar ve bunu bilerek direniyorlar. Peki bunun alternatifi ne olabilir ki? Evde oturmak ve GERÇEKTEN kaçınılmaz olan başka bir yıkımı beklemek mi? Hayır, hayır asla! Ne olursa olsun sonuna kadar direnecekler, dimdik ve barışçıl bir şekilde.

Geçen gece birçoğumuz için dualar ve endişelerle dolu bir geceydi. Çünkü zeytinliklerde kamp kuruldu, yöre halkı ve Greenpeace’in yerel aktivistleri en kötüsüne hazırlıklı bir şekilde tarlaları beklediler. Sabah olduğunda iyi haber de ulaştı: ne saldırı olacaktı, ne de dozerler gelecekti, her şey sessiz ve huzur doluydu. Ufak, hassas ve oldukça simgesel bir zaferdi bu.

Yırca’nın geniş tarlalarına zafer kazandıran neydi? Kamp mıydı? Rainbow Warrior’un ya da bizim orada olmamız mıydı? Kamuoyunun dikkatinin Soma’da neler olup bittiğine yoğunlaşmış olması mıydı? Ya da aslında olumlu bir değişikliği harekete mi geçirdik? Henüz emin olmak için çok erken…

Yerel nüfusun gücü ve kararlılığı hayranlık uyandırıyor, sihirli iksirlere gerek yok, onlar bunu yüreklerinde taşıyor. Ve ben şimdiden orada onlarla birlikte olmayı özledim…

Bu yazı ilk olarak birgunver.org/ da yayınlanmıştır

Rosso 

19.9.2014

Rainbow Warrior mürettebatı

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.