Hafta SonuKitapManşet

Denemelere Değinmeler (Giriş)

0

michel-de-montaigne-006Ezber eğitim sistemi, öyle bir şey ki, o ergen isyanını doğru çıkartıyor: “Hocam, bu gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” Zira ezber fıtratı gereği unutulmaya mahkûm. Nasıl ki sokakta gördüğümüz her yüzü aklımızda tutmuyor ancak etkileşim içine geçtiğimiz insanları hafıza haritamıza işliyorsak, kullandığımız bilgi de kurduğumuz arkadaşlıklar gibi az çok da olsa hatırda kalıyor, ezber bilgi ise birkaç yazılı sonrasında unutulup gidiyor. Bu nedenle olsa gerek, yazılı hatırına geçirdiğim lise yıllarından bir bilgi, zamanın sınavını verip bir kırıntı olarak bile kalmışsa şimdi zamanıma, bunu önemserim. O bilgi kırıntısıyla bir teşrik-i mesaim olmuş demek ki, diye düşünürüm.

Lisenin ilk yılları idi sanırım. Edebiyat dersinde yazılı geçmek için ezber ezber üstüne yaptığım klişe esami arasındaydı: “Montaigne – Denemeler”. Ezber öyle bir şey ki, örneğin “Montaigne” ve “Denemeler” gibi iki ayrı kavramı tutmamışım belleğimin tozlu raflarında. Bu “bir çift çorap” gibi takım halinde gelmiş bugüne: “Montaigne – Denemeler”. Nedenini eşelemeye çalıştım. “Akılcılık” (sonradan öğreneceğim daha tumturaklı adıyla “rasyonalizm”) akımının başını çeken isimlerdendi. Ama sanırım bundan ziyade, o ergen zekama ilginç gelen, alışıldık şekilde giriş-gelişme-sonuç bir roman ya da hikaye yazmamıştı bu zat. Bunun yerine kısa kısa, kimi sadece bir paragraf olan, yazılar kaleme almıştı. Adeta kompozisyon yazan yaşı küçük bir öğrenci idi ama buna rağmen edebiyat tarihine kilometre taşı olarak girmişti. Yani, en azından benim çocuk aklım bu durumu böyle “cool bişi” olarak yorumluyordu. Yazmaya yeni başladığım o yıllarda, 300 sayfalık bir roman ortaya çıkarmak yerine 100 tane kısacık kompozisyon yazarak bir kitabın altından kalkmak, hele ki bu şekilde meşhur olmak, oldukça ilham verici gelmişti, sanırım. İşte bu ilham olsa gerek “Montaigne-Denemeler” ezberini içinde olduğum yıllara taşıyan…

Velhasıl, bir vakit önce tesadüfen bir kitapçının raflarında gördüm Sonsuz Kitap’tan Erdener Tunalı çevirisiyle “Dünya Klasikleri” serisinin bir parçası olarak Montaigne’in Denemeler’ini… Kitabı bitirdiğimde ergen duygularımın çok da haksız olmadığını düşündüğümü söylemeliyim. Çünkü Michel de Montaigne, duygu ve düşüncelerini, neredeyse çocukça denecek bir saflık ve samimiyetle paylaşmış; hayata, topluma ve insana dair. “Deneme” bu anlamda çok güzel tanımlıyor bu tarzı. Akla hayran bir düşünür olarak Montaigne gözlemlerini, kitaplardan elde ettiği bilgi ile harmanlayarak, döneminin makbul yargılarını felsefi ve kültürel zeminde cesurca, üslup çizgisinde ise son derece mütevazı bir adap ile sorguluyor. Yazılarını okuduğunuzda perukalı bir adamın kütüphanesinde bir kadeh şarabı yudumlarken odanın bir köşesine dikilmiş gözleri ile hülyalara dalarak tefekkür ettiğine yemin edebilir hissediyorsunuz. Yaşamdan, okumaktan ve kendini geliştirmekten yaşamsal bir haz alırken, doğayı, hele ki, avamından soylusuna kadar, insanı, izlerken mest olan bir adamın sükuneti geçiyor ruhunuza…

Tam adıyla Michel Eyquem de Montaigne, 1533’te doğup sadece 59 yıl yaşamış olsa da, hayatı azaplar içinde geçmiş bir yazar değil. Nitekim çağında yazarlığından ziyade devlet adamlığı ile tanınmış, 15.yy’da tüccarlık yaparak büyümüş ve Lord unvanını elde etmiş bir sülalenin önemli bir serveti ile büyümüş bir soylu. Ancak “Denemeler”in (fr. Essais) ortaya çıkışında yine de önemli bir acının izleri var. Kendisi gibi hukukçu ve düşünür olan ve Montaigne’in çok yakın dostu olan Étienne de La Boétie’nin henüz 33 yaşındaki kaybı, onu derinden etkiliyor. Muhtemelen sabahlara kadar felsefe konuşmaları yaparak öte bir evrende yaşama sanal gerçekliğini deneyimleyen Montaigne, bu kadim yoldaşını kaybettiğinde iletişim ihtiyacını bir gizli muhataba yönlendiriyor ve Denemeler’i kaleme alıyor. Dolayısıyla, Denemeler’in naif ve samimi üslubu altında yatan bu hazin hikaye olurken, yazıların hitap ettiği ise okuyucunun kendinden ziyade kaybedilen bir dostun varmış gibi hayal edilen aziz hatırası imiş gibi gözüküyor.

Denemeler’in samimi ve yalın dili, hem gösterişli Fransız geleneğine, hem de 16ncı yüzyılın ağdalı edebiyat tercihlerine oldukça ters düşüyor. Montaigne bu gerçekliğin farkında olmasına karşın bunun öngörebileceği olumsuz sonuçlarını da pek umursamıyor. Öyle ki; “Kitabımın uzun ömürlü olabilmesi için daha sağlam bir dille yazılması gerekirdi. Ama ben kitabımı az sayıda insan ve yakın gelecek için yazıyorum.”, diyor. Ne kadar sevindirici ki, hayatındaki en büyük yanılgısı bu öngörüde oluyor: ne kitabı az sayıda insana ulaşıyor ne de yakın bir geleceğin menziline kısıtlı kalıyor. Aksine, çağları aşıp milyonlarca okuyucuya ulaşmakla kalmayıp, bu “küçük kompozisyon”lar, René Descartes, Blaise Pascal, Jean-Jacques Rousseau, Albert Hirschman, William Hazlitt, Ralph Waldo Emerson, Friedrich Nietzsche, Stefan Zweig, Eric Hoffer, Isaac Asimov ve muhtemelen William Shakespeare’in erken dönem eserleri dahil olmak üzere hepsi farklı dönemlerden onlarca büyük düşünür ve edebiyat ustasına etki ediyor. Tabii benim gibi sümüklü lise edebiyat öğrencilerine de…

Peki ne yazıyor bu Denemeler’de diyeceksiniz değil mi? Haklısınız… Ama ben de bunu sündüre sündüre anlatmayı tercih edeceğim. O kadar şımarıklık yapmamı mazur görürsünüz umarım. Fakat Denemeler ile ilgili biraz yapısal bilgi vermekte de fayda var, önce. Montaigne, benim hayalimde canlandırdığım hali ile, ayaklarını uzatıp kitap okuyarak ya da hokkasına tüyünü bandırarak kendince vakit geçirdiği kütüphanesinde, üzerine düşünme mesaisi vermeye değer konu başlıkları yakalıyordu. Bunlardan birinde karar kıldığında, sadece kendi fikirlerini yazıya dökmekle ile kısıtlı kalmıyor özellikle Roma ve Antik Yunan dönemi düşünürlerinin alıntılarına yer vererek adeta kolektif bir metin oluşturuyordu. Bu özelliği ile Denemeler, sadece bir düşünür metni değil ayrıca da çok iyi derlenmiş bir felsefe antolojisi görevini de yerine getiriyor. Adeta bir felsefe tarihi kitabı okuyorsunuz ve Montaigne de kendi dönemine ait bir gözle rehberlik ediyor size. Montaigne üstünde yıllarını verdiği metinlerde o kadar çok alıntı yapıyor ve kendisinden önceki kadim fikir ustalarına saygıda kusur etmemekte o kadar hassasiyet gösteriyor ki, kendi hayal âlemimde şu replik tınlıyor:

– Kendi fikirlerimizi de katabilir miyiz hocam?

– Evet, çocuğum.

İşte bu nedenle, ben de elimden geldiğince Michel ustamın izinden gitmeye çabalayacağım. Onun kendi ifadelerini ve alıntılarını tırnak içine alıp, kendimce belli bir kurguda yorumlamaya çalışacağım. Bu kurguyu da bir üçleme içinde vermeyi deneyeceğim. Bakalım nasıl olacak? Haydi rastgele…

Manzum S.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.