Köşe Yazıları

Soma’da facia: Özel sektörün çalışma tarzı

0

Kaç kişinin öldüğü belli değil, kaç kişinin yaralı olduğu belli değil, kaç kişinin yerin altında kaldığı belli değil, hatta ve hatta çalışmak için 13 Mayıs’ta madene kaç kişinin indiği bile belli değil! Madenin sahibi olan şirketin ismini de büyük bir dikkatle belli etmemeye çalıştılar ama insanlar aradı taradı buldu. Şirketin yöneticileri de yakalandıklarını anlayınca şirketin İstanbul’daki ofisini, internet sitesini kapatıp ortadan kaybolmuşlar. Bu kadar belirsizlik ve kayıp ortasında muhabirler Enerji Bakanı’na gelişmeleri soruyorlar. Enerji Bakanı, gelişmeleri şirketten alıyoruz, o yüzden bilgiler güvenli değil anlamına gelen cümleler kuruyor. Bilgisine güvenilmeyen şirkete en iyi ihtimalle 787 işçi teslim ediliyor. Kart göstermeyip madene inenler bu rakama dâhil bile değil. Sigortasız çalıştırılan, emeği daha da fazla sömürülen işçilerin de olduğu söyleniyor. 15 yaşında madende çalışan bir çocuk dahi söz konusu. Açılışına Enerji Bakanı’nın katıldığı, patronunun gazetelere söyleşi verdiği bir maden için ne şaşırtıcı değil mi?!

Yalnız bu kadar belirsizlik içinde belli olan bir şey var. Çok net bir şekilde ortada bu durum. Şöyle ki maden şirketini devletten alıp işleten patron söz konusu söyleşilerde övünüyor. Diyor ki; “Devletin 140 dolara mâl ettiği bir ton kömürü biz 23 dolara mâl ediyoruz.” Şimdi bu açıklamada bir durup düşünmek gerekiyor. Çünkü her şeyin sırrı bu cümlede saklı. Elbette devletin elinde olan bir madenin biraz da olsa pahalıya kömür çıkarması beklenebilir fakat ortada çok büyük bir tasarruf var. Şirketin sahibi bu tasarrufun nasıl yapıldığına yönelik sorulara manidar bir yanıt veriyor: “Özel sektörün çalışma tarzıyla…” İşte şimdi o çalışma tarzının bizi nereye getirebildiğini görüyoruz. Özel sektörün çalışma tarzı sayesinde kaç maden işçisinin hayatını kaybettiğini bile bilemiyoruz. Göstergeler rakamın 450-500 arasında olduğunu gösteriyor fakat sanırım orada da “Devletin çalışma tarzı” devreye girecek.

Aslına bakılırsa devletimizin çalışma tarzında işçilere karşı büyük hassasiyetler beslemek var. Daha geçen ay Yatağan İşçileri Ankara’ya geldi. Haklarını aramak için, özelleştirmeye karşı çıkmak için, bir şirketin maliyeti düşürmek için almadığı önlemler sonucunda Soma’da canlar verilerek çıkartılan kömürlerin, yine canlar verilerek elektriğe dönüşmemesi için eylemler yaptılar. Devlet hep tepelerindeydi. TOMA’sıyla, kimyasal gazıyla, atlı polisiyle hem tepelerindeydi. İşçi ile devlet sadece işçi haklarını aramak istediğinde karşı karşıya geliyor ve ne yazık ki onda da aynı tarafta değiller. Hep karşı taraftalar. İşçiler hep zulüm görüyorlar devletten. Taner Yıldız’ın madenden çıkartılan işçiye uzaktan bakan, beyaz gömleğine kara bulaşmasını istemeyen görüntüsünü hatırlayın. Bir de üstüne belki aynı işçinin “Sedye kirlenmesin, çizmemi çıkartayım” diyen görüntüsünü getirin. Devletin işçisine bakışı, işçinin ise kendisine uzanan yardım eline bakışı bu işte.

Türkiye bir işçi cinayetleri ülkesi. Bakmayın yandaş medyanın yaşanan faciayı bir iş kazası olarak bile değil, doğrudan işçi kazası diye vermesine. Demek istiyorlar ki, devletin suçu yok, patron zaten “ekmek” dağıtan ve vatanını milletini düşünen bir melek! Burada birileri ölmüşse olsa olsa işçi kazasıdır bu. Değil. Bu bir işçi cinayetidir. Amerika Birleşik Devletleri ya da Almanya ile kıyaslamayalım kendimizi. İşçi hakları konusunda yerlerde sürünen Çin ile kıyaslayalım. Çin’de 2008 yılında milyon ton taş kömürü başına işçi cinayetlerinde öldürülen işçi sayısı 1.27! Bu rakam Türkiye’de kaç? 7.22! Her milyon ton taş kömürü için 7 insanımızı veriyoruz toprağa! Bu organize bir suç şebekesi ve onu her türlü yazılı ve yazısız kurallarla koruyan bir sistem olmadan sürdürülemez.

Peki ne yapmalı? Öncelikle meselenin iki ayağı var. Madenler ve işçi cinayetleri. İşçi cinayetleri konusunda işçilerin yaşamları, tasarruf hanesini kabartmak isteyen patronların inisiyatiflerine bırakılamaz. Bırakılırsa sayı 235’te kalsın, 450’ye çıkmasın diye temennilerde bulunuruz. Şirketler kâr elde etmek için her şeyi gözardı ediyorlarsa, biz de halk olarak onları edebiliriz. Etmeliyiz. Meselenin ikinci ayağı ise madenler kısmında. Kömür her türlü şekilde öldüren, öldürmese bile hasta eden bir maden ve Dünya’yı yok ediyor yavaş yavaş. Soma’da bu cinayetler olmasaydı, o işçiler ve aileleri ömürlerini normal şekilde mi tamamlayacaklardı? Hava kirliliği, kömür tozları kanser demek. Kömüre dayalı bir ülke ise iklim değişikliği demek. Çare kömürsüz bir yaşam kurmakta. Hem madenciler için, hem de tüm insanlık için. Temiz enerji (rüzgar ve güneş) üretimine hemen geçmenin yollarını çizmemiz gerekir. O zaman “kredi borcum var o yüzden tekrar madene girmek zorundayım” diyen madencinin bu çaresizliğine yeni bir istihdam yolu gösterebiliriz.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli

You may also like

Comments

Comments are closed.