Yazarlar

HDP’nin çapaklı görüntüsü – Ezgi Özcan

0

Üniversitedeyken tiyatro kulübüne başlayınca, kulüp eşrafıyla tanışmaca faslından sonra temel oyunculuk eğitimine geçilirdi. Sahne duruşundan sonra sahne gerginliğinin atılması ve sahnede nasıl davranılması gerektiğini öğreten doğaçlama çalışmalarıyla devam ederdi. Doğaçlama çalışmalarının da iki safhası vardı. Sessiz doğaçlamalar ve sesli doğaçlamalar…

Çalıştırıcılarımız, “Sessiz doğaçlamalar özellikle beden kullanımını öğrenmek için çok önemli.” derlerdi. Doğaçlama için önce sahneye çıkacak gönüllüler isterlerdi. Gönüllülere basit bir konu verir ve sahnede bunu sessiz doğaçlama yoluyla anlatmalarını isterlerdi. Doğaçlamayı yaptıktan sonra sahnedekiler sahnenin kenarına oturur; izleyenlerin ve çalıştırıcının doğaçlamaya dair eleştirilerini dinlerdi.

Eleştirilerin can alıcı noktası şu olurdu: “Hareketlerinizde çapak olmasın. Neyi ne maksatla yaptığınız anlaşılsın. Siz sahnedeyken kafanızdaki şeyi bedeninizle anlattığınızı düşünürsünüz. Ama genelde bu, seyirciler açısından bu çapaklı ve anlaşılmayacak kadar küçük bir harekettir. Bedenimizi iyi algılamanız; hareketlerimizi seyircinin algılayabileceği netlikte ve büyüklükte yapmanız gerekir.”

Siyasi partilerin de tiyatro sahnesindeki oyunculardan farklı konumda olmadığını düşünüyorum bu noktada. Partiye dahil olan kitle de seyirci konumunda… Kanaat önderlerinin –partinin tanınan yüzlerinin de diyebiliriz- beyanına bakarlar. Örgüt mekanizmasının, kendilerine hissettirdiği şekilde hareket ederler. Eğer kanaat önderlerinin tavrı ya da mekanizmanın verdiği hissiyat belirsiz ve “çapak”lıysa kitlenin de kafası karışır

Ki bu yazının konusu olan “kitle” sadece partiye dahiliyeti olan insanlar değil bütün Türkiye halkıdır…

Kendimizi (HDP) çatı partisi olarak tanımlayarak ülke siyasetine adım attık. Kendi içimizdeki “bileşen” yapılanması, bugüne kadar bambaşka öğrenmişlikleri olan insanlar (ben de dahil olmak üzere) için anlaşılması zor ve karmaşık bir konu. O nedenle HDP’nin yapılanması, yapılanmasının amacını ve gitmek istediği yeri insanlara anlatılırken çok dikkatli olunması gerekiyor. Hamlelerin ölçülüp tartılarak yapılması ve tasarlanması lazım.

Bu noktada tiyatrodaki çalıştırıcılarımızın eleştirisi devreye giriyor: “Bedenimizi iyi algılamamız ve hareketlerimizi seyircinin algılayabileceği netlikte ve büyüklükte yapmanız gerekir.”

Özellikle seçim dönemindeyken, tv ve radyo programlarında partili yüzler HDP’yi anlatmaya uğraşırken en çok maruz kaldıkları sorular şunlar oldu: “Şimdi HDP Kürt partisi mi? Çatı partisi ne demek? Şimdi siz işbirliği yapınca diğer partiler kapanmış mı oldu? Kapanmadılarsa niye kapanmadılar? E siz öyle böyle diyorsunuz ama bu resmen BDP’nin yeni ambalajla sunulmuş hali…”

Söyleyen kişiye gore değişmekle birlikte , bu tarz eleştiriler sırf algı yönlendirmek, HDP gerçekliğini çarpıtmak maksadından dolayı gelmiyordu. Aynı zamanda HDP’nin ne olduğunu anlamaya çalışan insanların, sahnedeki “çapaklı” anlatım ve hareketlerimizden dolayı geliyordu. Kendimizi ya da anlatmak istediğimizi karşı tarafa ulaştıramıyor oluşumuzun da çok büyük etkisi vardı. Blok adayları, sonrasında HDK sürecinden itibaren başlanarak gelinen partileşme süreci, biz partililer ve sürece şahit olanlar tarafından bile zor akılda tutulurken; seçmenin bu kadar malumatı akılda tutmasını beklemek ne kadar gerçekçi olurdu?

Kısaca özetlemek gerekirse: HDP’nin kuruldu. Kendini çatı partisi olarak tanıttı. Daha çatı partisinin ne olduğu tam anlaşılmadan BDP’de bulunan dört vekilin, (Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü) HDP’ye geçmesi kafaları karıştırdı. BDP’nin HDP bileşenlerinden olduğu anlatılmaya çalışıladursun, bu durumun anlaşılmaması bile niyeyse bizim cenahta hırçınlığa yol açtı. Oysa “çatı partisi” kavramı, anlaşılabilir biçimde somutlanmadan, hedef kitlenin algılama parametreleri düşünülmeden, çıplak bir şekilde insanların önüne sunulmuştu. Buna ragmen herkesin hemen bu yapıyı anlayıp, benimsemeleri beklendi.

Seçimden sonra ise, Selahattin Demirtaş ve Sırrı Sakık hariç herkes, BDP’li vekiller HDP’ye toplu geçiş yaptı. BDP, başka bir formda çalışmalarına devam edeceğini açıkladı. İnsan okurken (hatta yazarken) bile yoruluyor.

Peki bu karmaşık süreci, insanlara öz,yalın bir şekilde anlatmak için ne yapıldı?

Parti kademelerindeki yönetici, görevli, aktivist arkadaşların algı ihtiyaçlarını baz alarak oluşturduğumuz tanıtma yolları ne kadar işe yaradı? Kendimizi anlatma, insanların hatırlarında iz bırakma, somutlama amacımızı ne kadar gerçekleştirebildik? Sadece “bizi” tatmin edecek “ayrıntılılıkta” hamleler, açıklamalar, anlatımlar gerçekten seslenmek istediğimiz kitlede ne kadar karşılık buldu? Sürecimizi algılanmaya ve özümsenmeye hazır hale getirecek özetlemeler, somutlamalar yapabildik mi? Hareketimizin özünü çıkarıp algılanmaya hazır hale getirdik mi? Yoksa “Biz kendimizi en ince ayrıntısına kadar anlatalım da anlayan anlasın.” mı dedik?

Sahnede sergilenen oyunun birçok “ bileşeni” yani bir bütünü oluşturan birçok ögesi var. Her şey yetenekten ibaret değil. Yeteneğin, kurgunun ortaya çıkıp parlamasını sağlayan teknikler de kullanılmakta… Işık gibi, ses efekti gibi, müzik gibi, oyunculuk gibi, oyuncunun ses kullanımı ve beden hakimiyeti gibi, replikleri tonlama yöntemi gibi… Bunlar aynı zamanda teknik konulardır. Yoğun, disiplinli ve sistematik bir çalışma gerektirirler. Teknik olmadan “yeteneğin” gösterilebilir olması zordur. Sadece bir an için parlaklığını gösterir. İnsanların damağında vasat bir tat bırakmaktan öteye gitmez.

Biz HDP olarak bu teknikleri ne kadar önemsedik? Sahnedeki doğaçlama anlarımızda, hareketlerimiz ne kadar netti? Bedenimizi ne kadar iyi kullanabildik? Sesimiz gerçekten en arkadaki seyirciye ulaşacak kadar gür ve net miydi? Anlatılması güç olabilecek şeyleri “seyirci”ye ulaştırmak için nasıl sahneleme teknikleri benimsedik? Ya da gerçekten bir “teknik” derdimiz var mıydı?

Bunca zaman sonra bizi heyecanlandıran bir “öz”de buluşmanın mutluluğu ve motivasyonuyla yazdım bu satırları. Bu “öz” ün tüm toplum kesimlerinin katılımını sağlayacak iletişim stratejisiyle taçlandırılması gelecek döneme dair en büyük muradlarımdan biri.

Ezgi Özcan 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.