ManşetRöportaj

Hüseyin Güngör: “Kent dediğin cadde,bina ve arabadan oluşmamalı”

0

Yerel seçimlere bir hafta kala, İstanbul’un en kalabalık ilçelerinden Zeytinburnu’nun HDP Belediye Eş Başkan Adayı Dr. Hüseyin Güngör’le buluştuk; ilçenin ekonomik yapısı, demografik özellikleri ve kentsel dönüşüm alanlarıyla ilgili bilgi alıp sorunları ve çözüm önerilerini konuştuk.

1902773_1500603573500073_1920179626_n

Politik anlamda kişisel geçmişinizdenden bahseder misiniz?

Benim politik yaşamım aslında Yeşiller ile başladı denilebilir. Ama Kürt siyasi hareketine de daima gönül eğilimi, bir fikirsel eğilimim vardı. Yeşiller ve EDP birleşmesi, yani ‘Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ kuruluş aşamasında BDP’ye geçtim. Şimdi de HDP’nin Zeytinburnu Belediye Eş Başkan adayıyım.

Yeşiller Partisi’nin kuruluşunda da emeğiniz var bildiğimiz kadarıyla.

Yeşiller Partisi’nin kurucularından biriyim. Eş sözcülük yaptım, bir dönem de genel sekretaryasını yürüttüm. BDP’ye geçişimle birlikte genel merkez düzeyinde, parti meclisi üyesi olarak çalıştım. Marmara’da sivil toplum örgütlerinden sorumlu parti meclisi üyesi olarak, yani  genel merkez sorumlusu olarak çalıştım.

‘Zeytinburnu’nda en büyük sorun yeşil alan eksikliği’

Zeytinburnu’nda yeşil alanların durumu hakkında bizi biraz bilgilendirebilir misiniz? Yeşil alanlara halkın ulaşımıyla ilgili ne tür girişimleriniz olacak?

İstanbul’da kilometre kare başına düşen insan sayısı 1528 iken Zeytinburnu’nda 25 bin. Yani nüfus yoğunluğu İstanbul’un 15 katı. Kazlıçeşme ve tamamına yakını sanayi bölgesi olan Maltepe dışındaki 11 mahallede bırakın yeşil alanı bir çocuk parkı yok, bir oyun alanı yok. Sokakları son derece dar, çıkma binalar, bitişik nizam aynı şekilde yapılar ve yaya olarak da yürümek bile son derece zor; kaldırımları son derece dar. Nüfusun tamamına yakınının oturduğu bu 11 mahallenin kıyıda kenarda kalmış az sayıda yeşil alanı var. Kazlıçeşme’de yeşil alan miktarı oldukça fazla,  çünkü burada Surp Pırgiç Balıklı Rum Hastanesi gibi özel alanlar ile  kültür vadisi olarak sur çevresindeki alan şimdilik koruma altinda.

Kültür vadisindeki bostanların durumu son zamanlarda çok tartışılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bizans’tan beri var olan 1500 yıllık bu bostanlar, sonraki dönemde sadrazam bostanları olarak addedilmiş. Yüzlerce yıldır meyve sebze üretimi yapılan bir yer halinde. Bugün bile gittiğinizde kıyı tarafında bahçecilik yapıldığını görürsünüz Ama bugün bu bolgenin imara açıldığı konusunda duyumlar alıyoruz.

hu2Bu bostanların korunmasıyla ilgili bir sivil toplum girişimi var. Siz bu sivil toplumun mücadelesini destekleyecek misiniz?

Biz zaten destekliyoruz ve broşürlerimizden bir tanesi de bu konuyu ele alıyor.En fazla değindiğimiz noktalardan hatta olmazsa olmazımız buranın yeşil alan sorunu. Şöyle bir broşürümüz var örneğin, bundan 10 bin tane  bastırdık : “Altınkapı’dan Topkapı’ya dünya mimarisi surlarımıza ve bostanlarımıza sahip çıkıyoruz.” Bunu da kamuoyunda, medyada çıktığımızda her yerde halk toplantılarında muhakkak dile getiriyoruz.

‘Kazlıçeşme’de kent içi tarım projemiz var’

Kazlıçeşme denilen geniş alanla ilgili ne yapmayi düşünüyorsunuz? Şimdilik otopark ve miting alani olarak kullaniliyor.

AKP ve CHP adaylarının kamuoyu ile paylaştıkları projelerden anlaşıldığı kadarıyla betona yatırım yapmayı düşünüyorlar. Gökdelenler, kuleler ve AVM lerle doldurulmuş bir Kazlıçeşme’den söz ediyorlar. Sahile yapılacak yat limanının tasarımından anladığımız kadarıyla Zeytinburnu halkının denize ulaşımı da engellenecek gibi gözüküyor.Bizse küçük yatay işletmeleriyle halka açık bir yeşil alarak düzenlemek iddiasındayız. Halen inşaatı devam eden liman projesini de izole bir bölge olarak değil, Zeytinburnu’yla özellikle ekonomik açıdan bütünleşebilecek bir şekilde yeniden düzenleyeceğiz. 16 /9 adıyla anılan İstanbul siluetini bozan yeni gökdelenler yapılmasına da asla izin vermeyeceğiz.

Otopark konusunda; biz kent ulaşımını  araçlarla yapılmasına karşıyız, felsefi olarak yani zihniyet olarak hakikaten buna karşıyız. Biz toplu taşımadan, raylı sistemden yanayız. Ama şöyle bir gerçeklik var tabii insanlar gelip genişçe bir alana araçlarını park ediyorlar. Bu parklar  yeraltına alınabilir.

Kazlıçeşme’de şu da yapılabilir aslında; mesela dünyada başka yerlerinde yapılan, bizim Türkiye’de pek görmediğimiz kent içi tarım denen bir sistem var. Yani bizim çocuklarımız hala domatesi Carrefour’da, Migros’ta satılan bir nesne olarak algılıyorlar. Yani onun ekim süreçleri, büyüme sürecini bilmiyorlar. Mesela bu bölgede niçin olmasın? Yani olabildiğince organik tarzda yani kimyasallar ya da işte GDO’lu tohumlar kullanılmadan niçin kent içi tarım yapılmasın? Hem insanlar dinlenir hem toprağa çocuklarımızın elleri değer. Böyle bir projemiz de var.

“Kentsel dönüşüm değil rantsal dönüşüm mağduriyet yaratıyor”

hus1Peki, kent içi ulaşım sorununun çözümü için bu kadar yoğun nüfusun olduğu bir yerde yürüme yolları, bisiklet yollarını bir alternatif olarak düşünüyor musunuz? Böyle bir şans var mı Zeytinburnu’nda?

Zeytinburnu’nun ulaşım sorununu, kent sorunu, konut sorununu çözmek mümkün değil. Burada hakikaten radikal, insanı sürecin içerisine katarak, insanla birlikte bir değişim ve dönüşüm sağlanabilir. Zeytinburnu 1940’lı yıllarda özellikle Balkanlardan ve Karadeniz’den gelen göçle, sonraki yıllarda 1970’lerde tüm Anadolu’dan gelen göçle,  özellikle 1990’lardan sonra da kirli savaştan dolayı Kürdistan’dan gelen göçle İstanbul’un kaderi olan ya da Türkiye’nin kentlerinin kaderi olan aşırı bir nüfus göçüyle karşı karşıya kalıyor. Tabii çarpık kentleşme var. Özellikle 70’li yıllardan kalma 40-50 yıllık binalar var. Depremde de son derece çürük yani herhangi bir statik, jeofizik, herhangi bir şehir planı ya da mimari birikim olmadan tamamen anlık olarak yapılmış, plansız, programsız, sağlıksız konutların, yapıların çok yoğun olduğu bir yer burası.

O zaman Zeytinburnu’nun kentsel dönüşüm programına ihtiyacı var değil mi?

Kentsel dönüşüm olumsuz bir şey değil. Ama bunu rantsal dönüşüme çevirirseniz insanların evini alıp ömür boyu borçlandırıp hatta eğer yetmiyorsa çoluk çocuğundan almak gibi bir düşünceye sahipseniz ve sadece beton üzerinden, rant üzerinden düşünüyorsanız bunun adı rantsal dönüşüm olur. Çünkü mağduriyet yaratıyor, kentin dokusunu değiştiriyor. Siz sağlıklı konutlar yapıp, mesela yeşil alanlar açabilirsiniz. Bakın, yeşil alanlar açabilirsiniz. Caddeler, sokakları genişletebilirsiniz. Daha sıhhi, daha geniş evlerde, konutlarda insanların kalmalarını sağlayabilirsiniz. Ve mahalle kültürünü bozmadan insanları yerinde tutarsınız. Site tarzı, gettolaşmış, kapalı değil tamamen hayatın olduğu, yaşamın olduğu bir kent, hayvanları da düşünen bir kent tasarlayabilirsiniz. Gerçekten böyle bir düşüncemiz var.

Ekran Resmi 2014-03-24 11.49.50.png

HDP yerel seçim afişi

Zeytinburnu halkının demografik özelliklerinden söz eder misiniz?

Zeytinburnu halkı yüzde 80 civarında gerçekten yoksul insanlar. Atölyelerin, merdiven altı sektörü denilen sektörün yoğun olduğu bir yer. Burada çalışan 10 yaşında, 11 yaşında 14-15 yaşında genç kadınlar ve erkekler var. Yani hakikaten çok trajedi ama burada bir sistem sömürüsü de var. Patron – işçi ilişkisi yok, bir abi abla ilişkisi var. Çünkü insanların hayata tutunacak başka şeyleri yok, meslekleri yok, herhangi bir tahsil görmemişler. Örneğin Suriye’den gelen Kürtler’in, Araplar’ın İstanbul’daki sayıları şu anda yün binlerle ölçülüyor. Zeytinburnu’na gelip burada iş bulup karın tokluğuna çalışıyorlar.

Kıyıda bir de deri sektörü var. Deri sektöründe emekçi – çalışan patron ilişkisi biraz daha farklı; patronlar da aslında tekstil emekçileri. Yani 3-5 kuruşlarını toparlayıp bir şekilde bir yer tutuyorlar ve çoğu da aileleri çalışır yani eşi, kızı bu şekilde çalışırlar. Çoğu sosyal güvencesizdir. Bu insanların burada bu yapılaşmayı sağlayacak maddi olanakları yok. Bu durumda yerel yönetim ekstra kaynak nasıl sağlayabilir? Merkezi idarelerden gelen kaynaklar yeterli değil. Sınırlı anlamda bir şeyler yapabilir. Ama diyelim 20 yıla yayılmış bir dönüşüm, kentleşme modeli burası için şarttır. Çünkü depremde gerçekten zarar görecek yerlerden bir tanesi.

 

Peki sizce Zeytinburnu’nun en önemli çevre sorunu nedir?

Zeytinburnu’nda bir toplanma alanı bile yok. Yani depremde biliyorsunuz mesela en son Kobe depreminde Japonya’da, en son değil bir süre önce olmuştu, 6 bin civarında insan öldü. 3 bin kişi depremlerden öldü, 3 bin kişi de yangınlardan öldü. Ve Zeytinburnu’nda da mesela deprem sonrası çıkacak yangınlarda ya da yaralıları bulundurmak için toplanma alanları yok. Kent dediğim gibi üç tane şeyden mütevellit; cadde, bina, araba. Yani toplanma alanı da yok son derece sıkışık olduğu için bu yüzden Zeytinburnu’nun bu anlamda hızlı bir şekilde yapı yenilenmesine ihtiyacı var.

“Zeytinburnu’ndaki kültür merkezini yıkacağız”

Daha önceki sohbetlerimizde bir kültür merkezinden bahsetmiştiniz. Bugün gördük çok geniş, kocaman bir bina. O binayı yıkacağınızı söylüyormuşsunuz. Yıkıp ne yapacaksınız?

Zeytinburnu merkezinde oldukça geniş ve boş olan bu alanda geçmişte ağaçlar ve kendince bir yeşil alan vardı. Bir şekilde ağaçlıklı korunmuş bu yeri belediye alıyor. Bu yere devasa bir bina, yanına 6-7 katlı devasa bir kaymakamlık binası diktiler. Kültür merkezi de aynı şekilde devasa kaymakamlığın iki katı büyüklüğünde bir bina. Tüm alanı da şu andaki Taksim gibi sırf betondan mütevellit, dibinde ışıklandırma yapıyorlar. Yani göz boyamaya dönük tuhaf bir hilkat garibesi. Burada amaçlanan şey bir kültür merkezi yaratmak değil. Buranın kenarında tarihi binaları var. Mesela Kazlıçeşme sınırları içerisindeki tarihi binalardan birini kültür merkezi olarak yapabilirsiniz. Ya da o alana kültür merkezi yaptığınızda mevcut binanın dörtte biri büyüklüğünde, mütevazi, insanların ihtiyaçlarını görecek, Zeytinburnu’nun ihtiyacını görecek bir kültür merkezi yapabilirsiniz. Fakat buradaki amaç şudur: binanın dibin onlarca dükkan, kafeler yapılacak. Meydan sadece bir yerden bir yere geçiş için kullanılabilir. Bir dinlence, bir eğlence alanı olmayacak orası, bir nefes alma alanı olmayacak. Biz kazandığımız takdirde bu beton yığınını mutlak surette yıkacağız. Daha ekolojik yani insanın gözüne de, ruhuna da iyi gelen büyüklükte bir kültür merkezi,  300-400 kişilik mütevazı bir amfi tiyatro, etrafı tamamen ağaçlıklı, yeşillikli bir alan; iki tane kültür kafe.. hakikaten bunu öngörüyoruz. Boğulan bir kentte böyle bir meydan düzenlemesi nasıl yapılır, anlayabilmek mümkün değil. Onu kesinlikle yıkacağız.

“Belediye meclisini karar makamı olarak değil onay makamı olarak işleteceğiz”

Tarihsel mimariden bildiğimiz kadarıyla bu dev binalar otoriter rejimlerin mevcut varlıklarını sürdürmek ve halk üzerinde kontrollerini devam ettirebilmek için kullandıkları sembollerden bir tanesi. Sizin bu sembolü yıkmaya aday olmanız aynı zamanda halkın yerel yönetime katılımını arttıracağınız belediyenin de demokratikleşmesine katkıda bulunacağız anlamına gelir mi? Veya bununla ilgili bir projeniz var mı?

Bizim yerel yönetim anlayışımızın üç tane temel esası var. Bir tanesi demokratik özerk yerel yönetimler. Nedir bu? Merkezi idareden oldukça bağımsızlaşmış, bazen ‘defacto’ olarak kanunları, yasaları, yönetmelikleri zorlayan, tanımayan bir anlayış. Bedeli ne olursa olsun açıkça söyleyeyim bunu yapacağız. Mesela kentin içerisinde Çapa’da bir tıp profesörü, değerli bir insan Ziya Gün, kendi adına bir vakıf kuruyor. Oldukça geniş sayılabilecek, ‘Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin karşısındaki bu yeri bir yeşil alana çevirip o şekilde vakfa devrederek tutuyor. Şimdi özel mülk olduğu için bazı ellerin yapılaşmaya açma gibi girişimleri var. Biz yerel yönetimleri aldığımız takdirde açık ve net olarak söyleyeyim özel mülk dahi  olsa orayı kesinlikle yapılaşmaya açmayacağız. Ya kiralama yoluna gideceğiz, ki şu anda belediye burayı vakıftan kiralamış, ya bu kiralama sürecini devam ettireceğiz ve kati surette oraya hiçbir çivi çakılmayacak. Demokratik yerel yönetimlerin tabii en önemli esası şu; iki belediye başkanı olacak, eş başkanlık sistemi. Ben ve Filiz Özçakır. Biz yetki kullanmayacağız. Yani başkanlık yapmayacağız. İşleri koordine edeceğiz. 37 kişilik bir belediye meclisi var Zeytinburnu’nda, belediye meclisi de tamamen bir onay makamı gibi işleyecek, karar almayacak. Asla ihale ulufe dağıtılır gibi bir mekanizma işlemeyecek belediye meclislerinde.

Yerel yönetimler en fazla yolsuzluğun, talanın yapıldığı yerlerdir, bunu herkes bilir. O yüzden kavga etmezler sürekli bir rant dağıtılır orada; rant paylaşıldığı içinde herkes hakkını alır ve susar. Biz bu nedenle belediye meclisini karar alma organı olarak değil, gerçek halk demokrasinin gereği bir onay makamı gibi işleteceğiz sadece. Peki karar alma otoritesi ne olacak? Mahalle meclisleri kuracağız. Gücümüzü de oradan alacağız. Merkezi otorite burasıyla ilgili herhangi bir tasarrufta bulunduğunda halkla karşısına çıkacağız.

Yerel yönetimlerde bir de şöyle bir sorun var : Türkiye’de yerel yönetimlere ödenek dünya ortalamalarının çok çok altında. Merkezi idare yerel yönetimlere yüzde 9 civarında ödenek ayırıyor. Bu oranın çok daha yükselmesi gerekiyor. Çünkü insana dair esas işler yerelden yapılıyor. İkinci şey mesela TOKİ, KİPTAŞ, Ali Ağaoğlu, Taş Yapı gibi kurumların yani kamu ya da özel bu gibi şirketlerin kurumların yetkileri belediyelerden daha fazla. Yani hükümetin son dönemlerde yapmış olduğu bütün yasal değişiklikler, düzenlemeler tam da sizin bahsettiğiniz otoriteleşmeye, merkezileşmeye, hegemonik bir anlayışa, bir zihniyetin yerleşmesine sebep oluyor. Demokratik özerk yerel yönetimleri, yani halkın söz ve karar sahibi olduğu bir mekanizmayı bu yüzden önemsiyoruz.  

“Emek eksenli bir yerel yönetim anlayışımız olacak”

İkinci ayağı emek eksenli bir yerel yönetim. Elbette emekten yana olacak, taşeronluk asla yapmayacak. Taşeronluk sistemine kesinkes son vereceğiz. Yani merkezi otoriteye rağmen, Ankara’ya rağmen taşeron sistemi ortadan kalkacak. Yeni işe alımlarda mutlaka en az yüzde 50 kadın kotası olacak. Her alanda kadınlar ve erkekler gerçekten eşit oranda işe alınacak. Bu merdiven altı atölyelerle ilgili neler yapılabilir? Bu atölyeleri tabii biraz daha sıkı denetlemek ama destekleyici yönde denetlemek ve onların daha sağlıklı koşullarda çalışması için belediye görev üstlenecek burada. Örneğin tekstilde ve kimyasal kullandıkları için deri sektöründe solunum yolu hastalıkları biraz daha sık görülüyor, ortalamanın üzerinde. Bunu ortadan kaldırmak için gerçekten sıkı denetimlerin yapılması lazım. Mesela yangın tertibatlarının alınması lazım çünkü merdiven altında çıkışları genelde dar oluyor. 20 kişi, 30 kişi, 50 kişi çalışıyor.

Üçüncü ayağı da, ekolojik yerel yönetim anlayışıdır ki tüm uygulamalarımızda ekoloji gözlüğünden bakmak gerektiğini düşünüyoruz.

Burada görebildiğimiz kadarıyla birçok dil konuşuluyor. Zeytinburnu genelinde de herhalde aynı şekilde birçok kültür bir arada yaşıyor. Yerel yönetim de bunun bir karşılığı olacak mı? İnsanlar kendi dillerinde hizmet alabilecekler mi?

İyi bir noktaya temas ettiniz, hatta broşürlerimizin hepsinde şu yazar başında: “Halkların ve kültürlerin limanı Zeytinburnu”. İstanbul’da Türkiye’yi bulabilirsiniz. Yani Kürdistan’ı bulursunuz, Karadeniz’i bulursunuz, Trakya’yı bulursunuz, İç Anadolu, Akdeniz, Ege’yi bulursunuz. Ama artık İstanbul bunu da aşmış; İstanbul’da dünyayı bulmak mümkün. Yani burada siz Kafkasları buluyorsunuz Türkiye’nin dışında, burada siz Ortadoğu’yu buluyorsunuz. Burada Balkanlar’ı buluyorsunuz. Şimdi iklim değişikliği ya da  iç savaşlar, yoksulluk nedeniyle Afrika’dan buraya ciddi bir göç var. Sokaklarda günbegün siyah insanların arttığını gözlemlemek mümkün. Pazarlarda çalışıyorlar, merdiven altı sektöründe çalışan siyahlar var ve gittikçe artıyor bu. Tatarlar var burada, Afganlar var binlerle ifade edilen sayıda. Arnavutlar, Boşnaklar var yine Balkanlardan gelen. Dolayısıyla burada gerçekten bir barış ve kardeşleşme süreci Türkiye’nin bütün iklimine olumlu etki yaratabilir. Bu anlamda da belediyeyi almamız gerçekten Türkiye’deki bu Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalı sürecin bitmesi, barış ve kardeşleşme için önemli bir fırsat sunuyor bize aslında. Buradan bir temel kurulabilir diye düşünüyorum.

‘Hayvanların haklarını esas alacağız’

hu3Bir çevreyle ilişkin bir genel değerlendirmeyle bu güzel sohbeti sonlandıralım. Zeytinburnu’nda hava, su ve toprak kirlilik kaynakları neler sizin gözlediğiniz kadarıyla buna ilişkin bir çözüm öneriniz var mı? Düşündünüz mü?

Zeytinburnu rüzgarı çok fazla almıyor olabilir kent içerisinde. Sokaklarda taşıt trafiği yoğun. Bazen yürümek çok zor, böyle bir ilçe. Ekolojik ayakta neler yapacağız? Her yerde vurguladığım bir şey var: eğer burada ola ki belediye başkanı seçilirsem yapacağım ilk şey insandan daha çok burada sokaktaki hayvanları korumak, hayvan haklarını esas almak. Broşürlerimizden iki tanesi de mesela o da hayvan haklarına ilişkindir. Yani hayvanlarını katleden, eziyet eden bir Zeytinburnu değil hayvanlarını koruyan, sahiplenen Zeytinburnu diye. 11 tane tarihi çeşmesi var buranın, 1500 yıllık Bizans’tan kalan, Osmanlı’dan kalan tarihi çeşmeler.

Onlar şu anda aktif mi, çalışıyor mu?

Aktif değiller. Onların hepsine su vereceğiz. Çünkü çeşmeaslında son derece neşeli bir kent yaratmada önemli bir araçtır.  Hayvanların su içmesi için de önemlidir. Yoksul olan insanların gidip oradan su alması için de son derece önemlidir diye düşünüyorum. Biz bunu yapacağız. Hayvan hakları konusunda gerçekten bir insanlara dönük bir bilinçlendirme, bir farkındalık yaratmak yani hayvanları sevmekten öte hayvan haklarını korumak, kollamayı önemli buluyoruz.

Kent bahçeciliğini gerçekten çok önemli buluyorum. Yani insanları toprakla haşır neşir etmek çok önemli ve kentin ihtiyacını en azından kısmen oradan karşılamak mümkün olabilir.

Bir de yaya yolları tabii. Bisiklet yolları yapmak şu anda Zeytinburnu’nda son derece zor açıkçası. Ama dediğim gibi, rantı değil, işgali değil insanı esas alan bir yapılaşma mümkün olursa bütüncül bir yaklaşımla kentte bisiklet yolları olmazsa olmazımızdır.

Haritadan görebildiğimiz kadarıyla Kazlıçeşme alanı aslında kentin önemli bir bölümünü kapsıyor. Onun içerisinde çok rahat bütün bir kenti dolaşabilecek bisiklet yolları yapmak mümkün sanki.

Kesinlikle, burada sahilde belki kullanmak mümkün olabilir. Ama kent içi ulaşımda bisikleti esas kılmak için şu andaki yollar hiç müsait değil, kaldırımlar müsait değil. 58. bulvar var kent merkezinde, örneğin biz onu tamamen yayalaştırmayı düşünüyoruz, trafiğe kapatmayı düşünüyoruz.

“Zeytinburnu’nda karbon salınımını azaltan evler yapacağız”

 Çok genel bir soru sormak istiyorum Zeytinburnu ile ilgili; iklim dostu bir Zeytinburnu yaratmak mümkün mü sizce?

Bence yaratmak mümkün. İklim değişikliği insanların, gezegenimizin en büyük sorunu esasında. Gerçekte pek farkında değiliz ama hakikaten en büyük sorunu olduğunu düşünüyorum iklim değişikliğinin. Zeytinburnu’nda yeni süreçte bilgi ve teknoloji bu anlamda kullanılabilir. Yani rüzgar yönleri, güneş enerjisinden faydalanan, kendi enerjisini üreten iyi yalıtılmış binalarda enerji tüketimi, enerji sarfiyatını minimalize etmek mümkündür. Teknoloji buna uygundur, bu yapılabilir. Karbon tüketiminin olabildiğince azaltılması gerekiyor. Biz geçenlerde burada altı meslek örgütüyle toplantı yaptık bir hafta önce. Yani Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odasından, İnşaat, Peyzaj Mimarları ve Makine Mühendisleri Odasından temsilciler geldi. Kentleşmeyle ilgili bize bir perspektif sunmalarını istedik. Bununla ilgili hatırı sayılır bir literatür var, birikim var. Bunlar yapılabilir. Yani bahsettiğim şekilde hani olabildiğince karbon üretimini, atığı azaltan konutlar yapmak mümkündür günümüz koşullarında gereklidir de zaten olmazsa olmazımızdır. Bunu da hedefliyoruz.

(Savaş Çömlek/Yeşil Gazete)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.