Hafta SonuManşet

Bahar geldiğinde yapabileceğiniz güzel bir şey: DansMavi

0
dobgm.gov.tr

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin 2013-2014 sezon programında sahnelenen DansMavi, Mayıs ayında 4 farklı temsille Kadıköy-Süreyya Operası’nda tekrar seyircisiyle buluşacak. İki modern ve bir neoklasik baleden oluşan performansların İstanbul için heyecan verici pek çok özelliği var. Öncelikle klasik baleden daha farklı olan bu 3 farklı performansın yorumlanış biçimi, müzikleri ve koreografileriyle İstanbul’a özgü bir hal aldığını, kendi üslubunu bulduğunu söyleyebilirim.

Temsilin ilk performansı olan “Creatures”’ı daha önce izlemiş çok beğenmiştim. Yine de koreografinin değiştiğini biliyordum ve perde açıldıktan sonra hissedeceğim her şeyi hem çok merak ediyordum hem de korkuyordum doğrusu. Bazı duyguların bu kadar açık olmasını istemeyebilirsiniz.

İlk Perde: Creatures

Modern bale, 20 dakika

Koreografi ve sahneye koyan: Patrick de Bana

Müzik: Dem Trio/Madjid Khaladj/Kayhan Kalhor/Brooklyn Rider/Dhafer Youssef

1

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

Koreografisini Patrick de Bana’nın yaptığı “Creatures”, perdeler açılırken başlayan müziğiyle daha ilk andan itibaren sizi şaşırtarak içine alıyor. “Creatures”’ın müziklerinde Kayhan Kalhor ile çalışan Patrick de Bana, “aşk”ın da bir fikir olduğunu ya da kendi deyimiyle, insanların yine insan denen yaratığın dünyasını keşfetmek amacıyla kendisini bir köprü gibi kullanmalarını istediğini söylüyor. Osmanlı İmparatorluğu’na, o zamanın güzellik hallerine hayran olduğunu belirten Patrick de Bana, “Creatures” gibi koreografilerinin nasıl mümkün olduğunu şu cümlelerle açıklıyor;

Dans ederken ya da insanları dans ederken izlediğinizde çok fazla duyguyu çok yoğun bir şekilde hissediyorsunuz; çünkü dansta sessizlik var. Benim için dünyadaki en güzel şey sessizlik. Bir duygudaki en güçlü ne harika şey de o. Dans sessizdir. Koreografiler de benim için sessizliğin hayalini kurmak gibi.

2011’de Japonya’daki bir temsilini buradan izleyebileceğiniz koreografi, başkoreograf Ayfer Zeren’in deyimiyle yeni bir buluş gibi. De Bana’nın dediği gibi sessizliğin hayalinin tam bir parçası olabilmeniz için size tavsiyem, videoyu izlemeden önce “Creatures”’ı Süreyya Operası’nda son haliyle izlemeniz. Videodaki temsilde beş çiftin genç yaşları oradaki dans eğitimi hakkında çok şey söylerken, İstanbul’daki halindeyse farklı insanların duyguyu ne kadar farklı bir şekilde verdiğini görüyorsunuz. Ayrıca videodaki versiyonunda aşkın, biraz daha kadın-erkek üzerinden anlatılan halinin kuir bir anlatıma nasıl dönüştüğünü fark etmek, ayrı bir keyif de verebilir.

İkinci perde: Circles of Fifths

Neoklasik bale, 26 dakika

Koreografi: Christopher D’Amboise

Müzik: Philip Glass

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

Yaprak süslü, bitki kokulu ve üçgen vücutlu adamların hayatın kaynağını aradığı ve anlamını sorguladığı zamanlarda Atina sokaklarında bir kadın hayal ediyorum. Önce su vardı! Önce ateş vardı! Önce toprak vardı! Önce hava vardı! Cevapları kulağına teker teker gelirken keyifle gülümsüyor ve “Önce ritim vardı…” diyor. Sessizlik mi? Özellikle de o. Karşılaştığım bazı şeyler – mesela Tünel’de elinde gitarıyla “Alkole destek” şarkısını söyleyen kadın –  bana Antik Yunan’da yaşamış o kadının varlığını kanıtlıyor. Circles of Fifths, böyle bir yerden ortaya çıkıyor: müzik. Bazı ritimler o kadar güçlü ki, onunla hayalini kurduğunuz her şeyi yapabilirsiniz. Koreograf D’Amboise’nin Circles of Fifths’i nasıl mümkün kıldığı, bu açıdan çok belli: besteci Philip Glass.

Neoklasik balede müziğin ritminden ve yapısından bir işçi gibi yararlanılarak yapılanı, D’Amboise minimalist müziğin önde gelen bestecilerinden Philip Glass’ın müzikleriyle derinleştirip, özgürleştirerek farklı boyutlara taşımış. Amerikalı koreografın Circles of Fifths’te kullanılmayan dekor yerine insan vücutlarıyla iç içe geçmiş çizgi ve mimariler oluşturması bana iki şey gösterdi. Öncelikle dansta sanat eserinin nasıl da insan bedeninin bizzat kendisi olduğu ve dansın sadece insan bedeninin sınırlarını değil aklının ve ruhunun sınırlarını da yansıttığı ve tabii Antik Yunan’daki o kadının gerçekliği!

D’Amboise’nin olay örgüsü olmayan; ama farklı temalar üzerinden yola çıkan bir koreografi sunması, çelişki ve zıtlık dolu güçlü bir etki bırakıyor insanda. Zaten Glass’ın müziği için de benzer bir şey söyleniyor; “Müziği insanda ya takıntı ya da tiksinti yaratır.”

Üçüncü Perde: Minyatür

Modern bale, 40 dakika

Koreografi ve Sahneye koyan: Patrick de Bana

Müzik: Antonio Vivaldi

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

Fotoğraf dobgm.gov.tr alınmıştır

DansMavi’nin son performansı “Minyatür”, Patrick de Bana’nın koreografisini yapıp İstanbul Devlet Opera ve Balesi dansçılarıyla çalıştığı ikinci eser. “Creatures”’ı izleyip Patrick de Bana ile tanıştıktan sonra acaba abartıyor muyum, o kadar iyi, güzel değil mi diye, özellikle merak ettiğim “Minyatür”, daha önce hiç sormadığım bir sorunun cevabını gösterdi bana. “Minyatür”‘ü izledikten sonra fark ettim ki Türkiye’de pek çok sanatçı eserlerinin çıkış noktasını cumhuriyetin kuruluşunda ve batılılaşma sürecinde kimliği inşa edilen modern insanın bunalımlarından, geçmişten kopuşunun kaçınılmaz çelişkilerinden alıyor. Aslına bakarsanız, oldukça da zengin bir çıkış noktası. Patrick de Bana, yaptığı koreografilerinde bunu farklı bir boyuta taşıyor ve o kopuşu da geride bırakabilmenin yollarını araştırıyor. Sanki bugün buna ne kadar hazır olduğumuzu sorguluyor gibi.

Hani en çok çuvalladığımız şeylerden biridir; geçmişimizi kendi başımıza sorgular, suç ve cezalarımızla da kendimiz başa çıkmaya çalıştıkça ya kendimize acırız, ya da yüceltiriz. Sonuçta koskocaman bir dünyada yalnızızdır. “Minyatür”de oldukça akıllıca bulduğum taraflarından biri dansın bunu doğu ve batının ilişkisi üzerinden yapması. Diğer taraftan böyle bir temanın her anında Vivaldi ile dans edilmesi de bana ilginç geldi. Dansçılar müzikle sanki uyumlu değildi de, sadece bir ritmin içinde farklı şekillerde aynı şeyin mücadelesini veriyorlardı. Böyle olunca da sahnede meydana gelmekte olan onca duygu ve durum sırasında bazen müzikle paralel şeyler hissediyorsunuz, evet; ama ana tema şu oluyor: Sevgili Vivaldi, bize ne yaptın?

Bahar geldiğinde dedim ama, Şubat ayı baharı da artık Vivaldi’nin “Dört Mevsim”’indeki bahar gibi yaşamadığımızı hatırlattı. Müziğe, güneşe, dansa, toprağa itibar etmeyi bırakıp sadece kendi takvimlerimize güvenmeye başladık. Bu yıl önce şu bahar gelir de, sonra takvimden Mayıs’ı bulup Dansmavi’ye gidebiliriz umarım.

Yazar: Bahar TopçuBahar Topçu

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.