Hafta SonuManşet

İklim değişikliği artık burada ve bu küresel çatışmaya yol açabilir – Nicholas Stern

0
Uydu görüntüleri İngiltere'yi vuran fırtınanın boyutunu gözler önüne seriyor Fotoğraf: Neodass/ Dundee Üniversitesi/PA
Bu yazı dünkü The Guardian'ın birinci sayfasını kaplıyordu

Bu yazı dünkü The Guardian’ın birinci sayfasını kaplıyordu

İngiltere’de 2006’da hükümet için hazırlanan ve iklim değişikliğinin ekonomik sonuçları konusunda bilinen en önemli çalışma olan Stern Raporu‘un yazarı ve London School of Economics öğretim üyesi ekonomist Sir Nicholas Stern, dünkü The Guardian gazetesinin birinci sayfasında manşette yer verilen yeni bir yazı kaleme aldı. Stern yazıda İngiltere ve denizaşırı ülkelerdeki aşırı hava olaylarının gittikçe kötüleşen bir örüntünün parçası olduğunu söylüyor ve liderlerle birlikte halkın da bunu görmezden gelmesinin akılsızca olacağı konusunda uyarılarda bulunuyor.

Bu önemli yazıyı Yeşil Gazete ekibinden Bora Kabatepe’nin çevirisiyle sunuyoruz.

İngiltere’nin seller altında kalmasına neden olan rekor seviyedeki yağış ve fırtına dalgaları iklim değişikliğinin etkilerini halihazırda yaşıyor olduğumuzun açık bir göstergesi.

Birçok yorumcu daha önce eşi benzeri görülmemiş aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya olduğumuzu belirtti. Bu durumun uzun vadeli bir eğilimin sonucu olduğunu iddia etmek için sağlam kanıtlar var.

İngiltere’de kaydedilmiş en yağışlı 5 yılın 4’ü 2000 yılından sonra gerçekleşti. Aynı dönem içerisinde tarihin en sıcak 7 yılını da yaşadık.

Tacloban, Filipinler’de Haiyan Tayfunu’nun karaya sürüklediği bir gemi. 5 Şubat 2014. Fotoğraf Mark Tran / The Guardian

Bu tesadüf değil. Met Office‘in (İngiltere’nin meteoroloji kuruluşu) bu hafta içerisinde belirttiği gibi, temel fizik yasalarıyla uyumlu olarak aşırı yağışların daha da şiddetlendiği konusunda artan sayıda kanıt var.

Daha sıcak bir atmosfer daha fazla su tutuyor. Buna özellikle İngiliz Kanalı boyunca gerçekleşen ve fırtına dalgalarının daha büyük olmasına neden olan deniz seviyelerindeki yükselmeyi de eklerseniz İngiltere’deki sel riskinin neden artmakta olduğunu görürsünüz.

Ancak geçtiğimiz aylarda iklim değişikliğinin etkilerinin aşırı hava olayları üzerinden hissedildiği tek yer İngiltere değil. Avustralya içerisinde rekor sıcaklıklara ulaşan sıcak dalgalarını ve şiddetli yangınları da yaşadığı, tarihindeki en sıcak yılını yaşadı. Geçtiğimiz haftalarda bu aşırı sıcaklara yenileri eklendi.

Arjantin Aralık ayı sonlarında en şiddetli sıcak dalgalarından biriyle karşılaşırken, Brezilya’nın bazı bölgeleri rekor seviyelerdeki yağışlara bağlı sel ve heyelanlarla boğuşuyordu.

Sussex polisi arama kurtarma çalışanları Egham, Surrey'de seller altında kalmış bir caddenin sakinlerini kurtarıyor. Fotoğraf: Sang Tan/AP

Sussex polisi arama kurtarma çalışanları Egham, Surrey’de seller altında kalmış bir caddenin sakinlerini kurtarıyor. Fotoğraf: Sang Tan/AP

Kuzeybatı Pasifik’teki yüksek yüzey suyu sıcaklıkları Kasım ayında tarihte karaya ulaşmış en şiddetli tropikal fırtına olan ve Filipinler‘de 5700’den fazla insanın ölümüne neden olan Haiyan Tayfunu’nu tetikledi.

Bu reddetmenin çok büyük akılsızlık olacağı küresel ölçekte bir değişim örüntüsü.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) yerkürenin 0.7 derece ısındığına ve 1950’den bu yana gözlemlenen, daha şiddetli sıcak dalgaları ve yağışlar anlamına gelen hava olayları değişimlerine geçtiğimiz Eylül ayında dikkat çekmişti.

IPCC elindeki tüm bilimsel verilere dayanarak 20. yüzyılın ortalarından itibaren yükselen ortalama küresel sıcaklıkların büyük bölümünün %95 ihtimalle seragazı salımları, orman tahribatı ve diğer insan faaliyetleri kaynaklı olduğu sonucuna ulaşmıştı.

Parrett Nehri'nin selden önce ve 8 Şubat'ta çekilmiş uydu fotoğrafları. Fotoğraf: Birleşik Krallık Uzay Ajansı /SWNS.com

Parrett Nehri’nin selden önce ve 8 Şubat’ta çekilmiş uydu fotoğrafları. Fotoğraf: Birleşik Krallık Uzay Ajansı /SWNS.com

Geçtiğimiz 15 yıl içerisinde gözlemlediğimiz gibi ısınmanın kısa periyotlarla hızlanmasına ya da yavaşlamasına neden olan iklim üzerindeki doğal süreçlerin değişkenliğine rağmen, sıcaklıklarda bir artış eğilimi olduğu tartışılmaz.

Eğer salımları azaltmazsak ortalama küresel sıcaklıkların Sanayi Devrimi öncesine göre en az 4 derece arttığı çok daha yıkıcı sonuçlarla yüzyıl sona ermeden karşı karşıya kalacağız.

Bu ülkelerin aşmanın tehlikeli olacağı konusunda uzlaşmaya vardıkları 2 derece sınırının çok üzerinde. Ortalama sıcaklıklar buzulların bugünkünden küçük ve deniz seviyelerinin bugünkü seviyelerden 5 metre daha yukarıda olduğu 115.000 yıl öncesinden bu yana hiçbir dönemde sanayi öncesine kıyasla 2 dereceden yüksek olmadı.

Böylesi bir dünya, en sert etkilenen bölgelerden yüz milyonlarca insanın toplu göçlerine sebep olabilir. Bu çatışma ve savaş demektir, barış ve refah değil.

Aslında riskler Birleşik Krallık hükûmeti için 2006’da iklim değişikliğinin ekonomik etkilerini incelediğim raporu hazırlarken tahmin ettiklerimden daha büyük.  O günden bu yana yıllık sera gazı salımları olağanüstü şekilde arttı ve Kuzey Kutup Denizi’ndeki buzulların erimeye başlaması gibi bazı sonuçlar tahminlerimden önce gerçekleşmeye başladı.

Christian Gander, Worcester'daki evini terk edip sel suları arasından sıyrılmaya çalışırken. Fotoğraf: Joe Giddens/PA

Christian Gander, Worcester’daki evini terk edip sel suları arasından sıyrılmaya çalışırken. Fotoğraf: Joe Giddens/PA

Ayrıca artan sıcaklıkların etkisiyle çözülen donuk kutup topraklarından ortaya çıkan ve çok kuvvetli bir sera gazı olan metan salımı gibi geribeslemeli süreçlerin etkilerini ve iklim üzerindeki sonuçların geri döndürülemez bir seviyeye ulaştığı devrilme eşiklerini küçümsediğimiz görüldü.

Bugüne kadar gördüklerimiz hiç şüphesiz gelecekte karşılaşacaklarımızın yanında çok ufak kalıyor. Şunu unutmamalıyız ki sıcaklıkların bugünden 5 derece yüksek olduğu son dönemin ardından Yerküre bir buzul çağına girmişti.

Yani riskler muazzam ve ancak daha düşük karbon yoğunluklu bir yeni endüstri devrimini gerektiren sera gazı salımı düşüşleriyle yönetilebilirler.

Tarih bize endüstriyel dönüşümlerin, elektrik gibi, yenilik ve keşiflere bağlı teknolojik gelişmeler sayesinde ne kadar hızlı cereyan edebileceğini öğretir.

Dünya’nın dört bir yanında düşük karbonlu teknolojilerin uygulandığını görüyoruz ancak daha fazla mesafe almak için yatırımlar ve fosil yakıtların çok yıkıcı etkileri de dahil, enerjinin gerçek maliyetleriyle yüzleşmek gerekli.

Thames Nehri Berkshire'da taştıktan sonra bir araba yarı batmış halde.Berkshire. Fotoğraf: Peter Macdiarmid/Getty Images

Thames Nehri Berkshire’da taştıktan sonra bir araba yarı batmış halde.Berkshire. Fotoğraf: Peter Macdiarmid/Getty Images

Özellikle varlıklı sanayileşmiş toplumların ekonomik büyümenin daha temiz ve etkin bir yoluna geçmede uyuşuk davranması ilerleme hızının yeterli bir seviyeye çıkmasını önlüyor malesef. Birçok gelişmiş ülke liderinin gösterdiği öngörü ve politik irade yoksunluğu ülkelerinin uzun vadede rekabet gücünü azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda Aralık 2015’te Paris’te varılması gereken antlaşmayı ve uluslararası işbirliği oluşturma adımlarını tehlikeye atıyor.

Zaman kaybedilmesi tehlikeli. Eylemsizlik ancak iklim değişikliğinin getirdiği riskler küçük olsaydı meşru gösterilebilirdi. Ancak 200 yıllık iklim bilimi bize başka şeyler söylüyor. Riskler çok büyük.

Neyseki Çin gibi görece yoksul ülkeler liderliklerini ortaya koyuyor ve tüm dünyaya düşük karbonlu büyümeye nasıl yatırım yapılacağını gösteriyorlar.

Uydu görüntüleri İngiltere'yi vuran fırtınanın boyutunu gözler önüne seriyor Fotoğraf: Neodass/ Dundee Üniversitesi/PA

Uydu görüntüleri İngiltere’yi vuran fırtınanın boyutunu gözler önüne seriyor Fotoğraf: Neodass/ Dundee Üniversitesi/PA

Birleşik Krallık diğer ülkelere örnek olmaya devam etmek zorundadır. Ülkenin 2050 yılına kadar sera gazı salımlarını %80 azaltmasını hedef koyan 2008 İklim Değişikliği Yasası tüm dünyada politikacıların nasıl olup da özel sektörden gelen milyarlarca poundluk yatırımı tetikleyecek açık politikalar üretilebileceğinin örneği olarak kabul edilir. Yasanın gevşetilmesi büyük bir hata olur ve tüm büyük partilerce imzalanmış kuvvetli bir taahhüdün altını oyar.

Bakanlıklar arası didişmeler ve birbiriyle örtüşmeyen mesajlar gelecek hükûmetlerin politikaları hakkındaki belirsizlik ile birleştiğinde iş dünyasının kendine güvenini şimdiden azaltmış durumda. Hükûmet kaynaklı politika belirsizlikleri özel yatırımın ciddi bir caydırıcısı olmuş durumda.

Oysa Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nin geri kalanıyla çalışarak birleşmiş ve çok daha iyi işleyen bir enerji piyasası ve güç ağı yapısı kurmak için çabalamalı. Bu ayrıca eneji güvenliğini arttırır, harcamaları azaltır ve salımları kısardı. Avrupa’yı bir araya getirmek için daha iyi bir yol var mı?

Hükûmet ayrıca artık önlenemez olan iklim değişikliği sonuçlarına karşı ülkeyi daha dirençli hale getirmekle ilgili de çalışmalar yürütmelidir. Sel savunmasına daha büyük yatırımlar yapmak gibi.

Denizaşırı yardımların kaldırılarak iklim değişikliği için fon oluşturulması konusunda bazı politikacılardan ve basın mensuplarından gelen baskıya direnilmelidir. Aşırı yokusulluk içinde yaşayan 1.2 milyar insanı cezalandırmak çok ahlaksızca olurdu.

Geçmişte gelişmiş ülkelerin neden olduğu salımlar dolayısıyla giderek daha düşmancıl davranmaya başlayan iklim koşulları altında ekonomik gelişmelerini sağlayabilmeleri için Birleşik Krallık yoksul ülkelere yardım etmelidir.

Buna kaynak yaratmanın en mantıklı yollarından birisi sera gazı salımlarının maliyetini artırmak, böylece aynı zamanda salımları azaltmaktır.  Hükûmetin bu fırsatı kullanması ekonomik büyümeyi beraberinde getirecek düşük karbonlu teknoloji gelişimi ve yeniliklik dalgasının büyütülmesi ve yönetilmeyen iklim değişikliğinin devasa risklerinin engellenmesi için önemlidir.

Nicholas Stern, The Guardian, 14 Şubat 2014

Çeviren: Bora Kabatepe – Yeşil Gazete

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.