Yazarlar

Bu orman bu köyün canıdır

0
Güneşin Aydemir

güneşin aydemirSabah gözlerimi Bayramiç Adliyesi’nde açtım.

Sebeb-i ziyaretimiz Kurşunlu’da işletilmek istenen feldispat madenine karşı direnen Kurşunlu köylülerine, şirket tarafından açılan davanın ilk duruşmasına maydanoz olmak.

Duruşma salonu küçücük. Duvarında salondakilere, burada üzerinde durduğumuz hakikat budur dercesine, büyük ve altın harflerle “Adalet Devletin Temelidir” yazıyor. Bir an için bu sözün değiştirildiğini düşünmeden edemedim. “Adalet mülkün temelidir” değil miydi o?

Neyse. Durumu aktarmaya devam ediyorum: Sakin bir hakim, konuşulanları tutanaklara geçiren yazıcı, mübaşir, köylerindeki ağaçlarının kesilmesini seyretmek istemeyen ve bunun için mücadele eden “sanık” köylüler, ağaçlarla neden bu kadar çok ilgilenildiğini anlamakta güçlük çektiği her halinden belli ve bir an önce görev başına gitmek isteyen bir şirket yetkilisi, “bıktık biz de bu karşı gelmelerden, biz de muzdaribiz” diyen bir “müşteki” avukatı, köylüleri savunan avukatlar, olayın bağzı “tanık”ları, köylülere destek veren “kozmopolit” bir topluluk, hep birlikte ufacık ceza mahkemesinin salonuna yengeç gibi yan yan girerek sığışmaya gayret ettik.

Hayatımda daha önce de çeşitli mahkemelerde dinleyici olmuştum ama hiç birini bu kadar ilgiyle izlediğimi hatırlamıyorum. Olay gözlerimin önünden bir film gibi cereyan ediyordu. Bereket, Hakim davayı iyice anlamaya gayret ediyor, herkesi dinlemeye, sorularla ayrıntılara hakim olmaya ve söylenen her şey için herkesten yorum almaya gereken vakti veriyor, geçiştirmiyordu. Tanıklara konuşmadan önce ettirdiği yemin, bu yemin sırasında söylendiği sözler ve salondaki herkesin ayağa kalkarak bu sözlere tanıklığını tescilleyen ritüelden ben kendi adıma çok etkilendiğimi söyleyebilirim.

Sözkonusu olaya katılan herkes bir hikaye anlatıcısı gibiydi. Bir haliyle ve kendi gözünden olanı anlatıyor ve bizzat orada olmayan bizleri hayalimizde bir “gerçekliğe” doğru yolculuğa çıkarıyorlardı. Bazı noktalar açıkta kalıyor, hakim sorduğu sorularla bu açıkları kapatmaya, zihnindeki resmi tamamlamaya çalışıyordu. Elbette biz de konuya böylece yavaş yavaş vakıf oluyorduk.

Önce sanıklar anlattı. Gözümüzün önünde bir orman var ve ormanı kesen birileri. Aynı anda bir köy kahvesi var, kahvede oturan birileri. Kahvede oturan birileri ormandan gelen sesleri merak ediyorlar ve bir kısım köylü kahveden kalkıp seslere doğru gidiyor. Ormanın kesim yapılan bir noktasında şöyle bir manzara var; köylüler, bir iş makinası, elinde hızar bir orman işçisi, o orman işçisinin deyimiyle yere “yıktığı” ağaçlar, maden şirketinin yetkilisi. Sonra orman şefi telefonla aranıyor, burada ağaçlar kesiliyor neredesin? deniyor. Köylülerden biri yerde yatan ağaca şehit muamelesi yaparak bir Türk Bayrağı asar. Şirket yetkilisi işlerine engel oldukları gerekçesiyle jandarmayı çağırır, beklemeye başlarlar. Bekleyişe bir muhabbet eşlik eder. Köylülerden biri İstanbul’da bir tek ağaç için insanların biraraya geldiğini, bu insanların burada bu kadar ağaç kesildiğini öğrense buraya haydi haydi geleceklerini söyler. Daha sonra bu cümlelerin tehdit olarak değerlendirileceğinden habersizdir şüphesiz… Ve ardından şirket köylülere “işleri için yapmaları gereken ağaç kesimini engelledikleri” gerekçesiyle dava açar.

Bir de bu meselenin geçmiş hikayesi var.

Kurşunlu Köyü Bayramiç’in bir köyü. Burada yaşayan köylüler bir zamanlar şu an Bayramiç Barajı suları altında kalan yerlerde tarım yaparak geçimlerini sağlıyorlarmış. Toprakları Bayramiç Barajının altında kalınca diğer yöndeki ormanlık alanda hayvancılık yapmaya başlamışlar.

Gelin görün ki bu sefer de bu bölgede, köyün de çok yakınında bir yerde ferdispat madeni çalıştırılmak istenir. Bu durumda köylülerden Bülent Özüren geçtiğimiz aylarda sahaya çıkarak kamp kurar ve açlık grevine başlar. Sonrasında pekçok kişi destek olmak amaçlı bölgeye gelir ve kampa katılırlar. Biz de o noktada köyün adını duyarız.

Bu madenin işletilmesine itiraz edilir. Bu dava da idare mahkemesinde yürütümeyi durdurma istemiyle devam etmekte. Bugün dahil olduğumuz mahkemenin konusu da işte bu noktada başlıyor.

Bugünkü duruşmayı tarih biraz da benim cümlelerimle yazsın. İşte kısa kısa gözlem notlarım:

Şirketin gerekçesi enteresan. Ağaç kesmenin engellenmesi. Bu nasıl bir suçtur, onu anlamakta güçlük çekmedim değil. Ama iş hukuki yollara dökülünce her çeşit dava açmak, her savı da savunmak mümkün.

Müşteki avukatı kalkıp şöyle dedi: “Biz de usandık artık bu olaylardan, muzdaribiz”. Siz neden muzdaripsiniz beyefendi? Ağacınız mı kesilmiş, suyunuz mu kirleniyor? Hayvanlarınız otlayacak ot mu bulamadı? Neden muzdaripsiniz? Davaları takip etmek, bu gibi eften püften konulara dava açmak, dosya hazırlamak, delil toplamak, tanık bulmak işinden mi muzdaripsiniz? Eh iyi de güzel kardeşim bu sizin işiniz. Siz bir şirketin avukatlığını yapıyor ve sanırım da karşılığını alıyorsunuz. Olsa olsa bir şirketin sizinle aslında hiç de alakası olmayan bir işini savunmak eyleminden muzdarip olabilirsiniz. Oysa kesilen sizin de ağacınız. Bir bilseniz…

Savunmanın cümleleri kayda değer: “Bu insanlar, (köylüleri kastediyor) kendilerine miras olarak kalanı (ağaçları kastediyor), koruma amacı ile bir tavsiyede bulunmuşlardır. Tavsiye vermek her gün hepimizin her yerde rahatlıkla yapabildiği bir eylemdir, bir dava konusu olamaz”…

Ve elbette önemli bir savunma avukat talep etmeyen ve kendi savunmasını kendi yapmak isteyen Bülent Özüren’den tirad kıvamında cümleler: “Bu orman bu köyün canıdır. Ormanımız ikiyüz yıllık ağaçlarla doludur. Burada yapılan ağaç kesimi telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacaktır. Bu nedenle biz de gittik, burada kesim yapanlara buradaki ağaçları keserseniz, davada da yürütmeyi durdurma kararı verirse bu ağaçların yerine ne koymayı düşünüyorsunuz? Diye sorduk ve o an için iş yapmalarını engelledik”

Sonuç, jandarmadan o gün olanlarla ilgili görüş istenmesine ve bir sonraki duruşmanın 4 Mart’ta görülmesine karar verildi.

***

Aslında bu yazıyı yazma maksadıyla gitmedim oraya. Ama işte insanın eli kalem tutunca duramıyor, yazıyor. Bir de Yeşil Gazete var, şimdi bir haber yapmasam olmaz.

Ve bu kadar lafın üzerine bir son söz yazacağım elbette.

İnanması güç ama mesele gerçekten üç beş ağaç! *

 

Güneşin Aydemir

*Önemli not: Kurşunlu davasına konu olan maden çalışmaları sırasında kesilen ağaç sayısının yaklaşık 3000 olduğu bildirilmiştir.

 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.